A password will be e-mailed to you.

Sanatçı Rafet Arslan yeni sergisi Kör Bakış’ta, kolaj, assamblaj, mekân düzenlemesi, video, tuval üzerine akrilik boya gibi farklı teknikleri bir arada kullanıyor. Yaşanan ya da yaklaşmakta olan kötülüklerin değil, binlerce yıldır insan doğasında yer etmiş kötülüğün kaynaklarına eğiliyor. İnsan doğasındaki kötülüğün genel kodlarını, şifrelerini ilk insandan günümüze kadar sürüyor.

Nobel Edebiyat ödüllü yazar Elias Canetti henüz 26 yaşındayken yazdığı ve dilimize “Körleşme” adıyla çevrilen romanı bir başyapıt olarak kabul edilir. Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımları daha onarılmamışken, İkinci Dünya Savaşı’nın ve yükselen faşizmin ayak seslerinin duyulmaya başladığı bir dönemde kaleme alır ‘Körleşme’yi… Canetti, bir aydın karakteri üzerinden gerçekler karşısında ne türden bir körleşme yaşadığımızı ve yaşayabileceğimizi anlatır. Canetti’nin yarattığı aydın karakteri fildişi kulesinden çıkmak zorunda kalıp gerçeklerle yüzleştiğinde ilk önce kamaşmaya daha sonra da körleşmeye doğru kayan algıyla seyreder tüm olup bitenleri. Bu roman karakteri aydının karşısında, bir de yine o yıllarda yaşamış, geçtiğimiz yüzyılın en önemli filozoflarından biri olarak kabul edilen Walter Benjamin vardır. Yaklaşan faşizm tehlikesini sezer. İlerleme ve gelişmenin insanlığı, özelinde ise Avrupa’yı nasıl bir felakete sürüklediğini görür.  Ve Paul Klee’nin ‘Angelus Novus’ adlı tablosu için kaleme aldığı yazısında, “Durdurun tarihin trenini inecek var” sözünde ve birçok yazısında yaklaşmakta olan bu felaketi haber verir.

Gözlerimizdeki dağılmayan sis hali

Yukarıda adını andığım ve daha nice sanatçı ve düşünür; yaşanmış, yaşanan ve yaklaşan kötülüğün nedenleri üzerinde farklı açıklamalarda bulunarak, bizler için bir nevi uyarı görevi üstlenmişlerdir. Fakat gözlerimizdeki perdeyi aramalarına rağmen gerçekleri görmemizi engelleyen nedir? Bir türlü kurtulamadığımız ve dağılmayan gözlerimizdeki sis hali… İktidarın dayatmaları, iktidarların ortaya koydukları ideolojilerin bizde uyandırdığı yanlış bilinç halinden mi göremiyoruz birçok şeyi? Daha da kötüsü, gördüğümüz halde idrak edemeyişimiz. Özelikle göz duyusunun bu kadar etkin bir hale geldiği günümüz dünyasında ‘körleşme’yle beraber yaşanan duyarsızlaşmaya ne demeli. Öte yandan ‘kötülüklerin büsbütün egemen olduğu’ bu çağda kötülüklere karşı bu kadar duyarsız kalmamızın ne türden bir açıklaması yapılabilir?

Sanatçı Rafet Arslan yeni sergisi Kör Bakış’ta, kolaj, asamblaj, mekan düzenlemesi, video, tuval üzerine akrilik boya gibi farklı teknikleri bir arada kullanarak bu soruların peşinden gidiyor. Yaşanan ya da yaklaşmakta olan kötülükleri değil, binlerce yıldır insan doğasında yer etmiş kötülüğün kaynaklarına eğiliyor. Sanatçı bunun içinde kendi kuyruğunu yiyen yılan metaforundan yola çıkarak yaşam, ölüm ve kötülük döngüsüne başvuruyor. Bir uygarlık tarihi olarak adlandırılan insanlık tarihinin neden hep yıkımlara sürüklendiği üzerinde durarak, insan doğasının kötülüğe ait kodlarını, şifrelerini ilk insandan günümüze kadar sürüyor. Basın bülteninde de belirttiği gibi, Arslan karanlığın kalbinden soruyor: Kötülüğün doğası nedir? Her şey bir elmanın yenmesi ve dünyaya düşüş ile mi başladı? İnsan türü ölüme ve yıkıma neden bu denli hastalıklı bir tutku duymakta?

Öte yandan sanatçının bir diğer eğildiği konu, insanlığın tarih içinde tam da her şeyi net görebilecekken nasıl oluyor da körleşme yaşadığı. Bütün bu sorulardan yola çıkan sanatçı Gazete Karınca ekibinden Delal Külek’le yaptığı söyleşide, sıfır noktasına geri dönerek kötülüğün nedenini cennetten atılmada gördüğünü belirtiyor. Bu zamansal aktarımlar üzerinde çalışırken gördüğüm şey insanın kötülüğü üreten doğası, kötülükle beraber yaşayabilmek ve buna duyarsız kalma konusundaki yeteneği olduğunu söylüyor.

“Yaşamıyoruz ama ölü de değiliz”

İnsan olmanın çelişkilerini imgesel dünyasını yaşam-ölüm, aydınlık-karanlık, uygarlık-yıkım gibi temel karşıtlıklar üzerine kuran sanatçı Rafet Arslan, Şuuraltı Operasyonları, Babil Kitaplığı –I, Ziggurat Terbiyecisi, Babil Kitaplığı- II, Ardışık Totemler ve Diğer Hikâyeler adlı üç sergisinden sonra ‘Kör Bakış” adlı sergisiyle karşımızda. Beyoğlu’nda Hanif Han’ın 3. katındaki Versus Art Project’te sergilenen işler, neon ışıklarıyla yazılmış “Not Alive Yet Not Dead” yani “Yaşamıyoruz ama ölü de değiliz” sözüyle başlıyor. İnsanda ürperti, korku, merak uyandıran ve düşünceye sevk eden bu sözle karşılaştıktan sonra ya bu sözün peşinden gidip ne durumda olduğumuzu tüm çıplaklığıyla görebilirsiniz. Ya da gerisin geri kapıyı yavaşça çekip hemen oradan uzaklaşabilirsiniz.

Bu neon ışıklarının hemen yanında Arslan’ın ‘Yabani Tin’ adlı çalışması var. Sanatçının karışık teknikle oluşturduğu ilkel görünümlü bir kadın heykeliyle karşı karşıyayım. İlk bakışta bu heykelin burada ne işi var desem de, kadının elindeki kırmızı elmaya dikkat ediyorum. Bu kadın heykelinde, ilk günahın meyvesi olarak mitleştirilen elma henüz ilk günahın bir nedeni olarak görülmüyor. Günaha davet eder gibi görülse bile, her günah ve kötülük bir başkası olduğunda olmuyor mu? Cemal Süreya’nın şu dizelerinde olduğu gibi, “ Ne günah işlediysek yarı yarıya”.

Görüp de idrak edemeyenler

Salonun köşesinde Cassandra Complex (Bakmayanlar) adlı çalışma var. Bir yanda eserin sol alt ve sağ alt köşelerinde gözlerini kapatıp boynunu eğmiş kuğular, diğer yandan gözleri kapalı kadın büstü, gözleri kapalıyken gülen çocuk, fotoğraf makinesine poz verirken gözlerini elleriyle kapatanlar, mezar lahitleri… Sanki bakmayanlar bakanlara nazire eder gibi, bakıp da idrak edemeyenlere selam eder gibi…

Bilinç akışının devamlı oluşu

Kötülüğün insanlık tarihindeki gizli kodlarının çeşitli okumalara yola açabileceği işler hemen karşıdaki odada sunuluyor.  İnsanlık tarihinin genel bir izleğinin verildiği işler, basılı hafıza olarak bilinen gazetelerden kesilmiş fotoğrafları kolajlama yoluyla oluşmuş. Hiçbir sekteye uğramadan devam eden bir bilinç akışının sunulduğu eserlerde, bugüne kadar yaptıklarımızın, ürettiklerimizin, ortaya koyduklarımızın, var ettiklerimizin bir dökümü var. Fakat ilkel insandan gökdelenlere oradan uçağa ve robota uzan ‘uygarlığın’ hâlâ bir şeyleri idrak edememesinin ayrıntıları…

Evrensel kötülüğün doğası

Sergini dikkat çeken çalışmalarında bir tanesini Dr. Benway Seri, Kolaj Üzerine Anektod adlı çalışması oluşturuyor. Duvardaki yazıdan Dr. Benway’ın yazar William S. Burroughs’un birçok romanında ortaya çıkan psikopat bir karakter olduğunu öğreniyorum. Dahası Benway’in tıp uzmanlığı tedaviden öte denetim ve manipülasyon amaçlı sert deneyler üzerine olduğunu ve yarattığı dünyanın delice ve vahşi olduğunu… İşte Rafet Arslan, Doktor Benway’in bu ruh halinden hareketle yola çıkıp evrensel kötülüğün doğası üzerine yöneliyor. Bunun da,  benim de yaşadığım dönemin travması ile bir çeşit başa etme yöntemi olduğunu söylüyor…

Kötülüğün sıfır noktasından insanlık tarihine ve görüp de idrak edememenin nedenlerini daha detaylı görmek isterseniz Versus Art Project’te 12 Kasım’a kadar devam eden sergiyi gezebilirsiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-04-20 07:39:57