A password will be e-mailed to you.

Cinsel kimliğimizin varoluşumuzu hayatın nerelerinde, nasıl ve hangi biçimde ilan ettiğini hatırlatan kuvvetli anlarıyla, Sessizlik

 

Konservatuvarlarda, oyunculuk derslerinde muhakkak anlatılan bir efsane vardır: "Oyunda çok küçük bir rol oynayan ‘bilmem kim’ ,  sahnede, arkadan öyle bir geçmiş ki; seyirci herşeyi bırakıp, onu seyretmiş! " … Bu cümle bana oyunculuk eğitimim sırasında saçma gelmişti, profesyonel hayata geçince "çok" saçma olduğuna emin oldum. Önde oyun varken, arkadan hallenerek geçmeler, bana hastalıklı bir tercih gibi geliyor. Bence, bir oyuncunun arkadan "sadece" geçmesi gerekiyorsa, geçip gitmeli. İstanbul Devlet Tiyatrosu’ nun, bu sezon başlayan oyunlarından biri olan Sessizlik‘i izlediğimde bunun mükemmel bir örneğiyle karşılaştım ve çok mutlu oldum. Yan rol arkadaşlar, karınca gibi  kusursuz ve hoş bir görünmezlikte; şahane bir Pina Bausch koreografisi görünürlüğünde çalışıyor, oyundaki hikayenin geçtiği dünyayı inşa edip yaşatıyorlar.

Sahnedeki her bir meslektaşımın ismini, her birini tebrik ederek sunuyorum: Funda Eryiğit, Oya Okar, Savaş Özdemir, Süleyman Atanısev, Münir Can Cindoruk, Nimet İyigün, Yiğit Çelik, Tuğrul Karanfil, Suzan Sabancı, Gökçe Aktaş, Murat Usta, Can Bora, Ferhat Akgün, Ömer Utkan…

Eadric karakteriyle Savaş Özdemir’in ve başka oyunlarda da seyredip, "ilham veren oyuncu" olduğuna defalarca inandığım oyuncu;  Süleyman Atanısev’in Roger karakteriyle de varlığıyla anlamlı hale gelen hoş bir Sessizlik

Oyunda, Silence (Türkçe sessizlik) karakterinde Funda Eryiğit’ i göreceksiniz ve emin olun çok seveceksiniz. Gönül rahatlığıyla övebilirim çünkü sadelikle ve tatlı, tatlı oynadığı rol, öyle kolay bir rol değil. Funda’ yla oyun hakkında konuştuk:

 

Özlem Ünaldı: Funda merhaba; oyunda hem seyirci, hem de oyuncu olarak hayran kaldığım bir performans seyrettim. Tebrik ediyorum öncelikle… Oyunu ilk okuduğunda ne düşündün?

Funda Eryiğit: Teşekkür ederim. İlk okuduğumda oyunu çok iyi anlayamamıştım aslında. Daha doğrusu sıkıcı bulmuştum. Sonra bir an "bu komedi!" ayılması yaşadım ve oyun bambaşka bir hal aldı gözümde. O zaman anlamlar da bir bir çözülmeye başladı. Silence karakteri çok heyecanlandırmıştı beni.

 

Özlem Ünaldı: Silence, yaşam haklarını koruyabilmesi için, annesi tarafından ‘"erkek" olarak yetiştirilmiş bir kız. Yani sen erkek görünümlü bir kızı oynuyorsun. Erkek rolü çalışırken seni en çok ne zorladı?

Funda Eryiğit: Beden ve tavır anlamında zorlandım. Nasıl yürüyecek, nasıl koşacak, nasıl gülecek, nasıl konuşacak, sesi nasıl olmalı… Yapmacık olma, çocuk taklidi yapma ihtimali beni çok fazla korkuttu açıkçası. Fiziksel ve bedensel olarak da değişim isteği duydum. Saçlarım gittikçe kısaldı, biraz daha küçülmek istedim, zayıfladım. Bir de Mehmet Birkiye, çocuğun doğrudanlığı, saflığı üzerine önemli bir yol açtı bana. İkincil anlamlar büyüdükçe hayatımıza giren şeyler bizi uzaklaştırıyor: Çocuklar için "ima" yok. Ben de diğer karakterlerle kelimenin ilk anlamıyla iletişim kurmaya çalıştım.

 

Özlem Ünaldı: Çağ değişmiş, dünya almış, yürümüş fakat kadın-erkek eşitsizliği aynı yerde duruyor hala… Yaşamın üstesinden gelmek için, erkek rolü üstlendiğin oluyor mu?

Funda Eryiğit: "Erkek rolü"nden ziyade "erkekleşme" demeyi tercih ederim. Çünkü rollerin cinsel kimliklere nasıl dağıtıldığı daha karmaşık ve tartışılabilir bir konu. Şu bir gerçek ki, sistem erkek tarafından oluşturulduğu için, erkeklere daha uygun biçimde işliyor. Ve kadın erkek iktidarı karşısında varolabilmek için "erkek gibi güçlü" durmayı seçebiliyor. Çünkü "erkek gibi güçlü"nün karşısında "kadın gibi güçsüz" var. Güçlü olmak erkekle eşdeğer algılanıyor. Güçlü olmanın kadını erkeği nasıl olur hiç anlamıyorum açıkçası. Ben erkekleşmeyi seçen kadınlardan hoşlanmıyorum ve uzak duruyorum bu fikirden. Yaşamın üstesinden gelmek için de cinsel kimliğimi ön planda tutmamaya çalışıyorum. Bu anlamda "kadıncılık oynamak" da bana ters. Ama tabi ki cinsel kimliklerimizden istesek de bağımsız olamayız. Kararlarımda ve hayatı algılayış biçimimde kadın olmamın etkileri muhakkak vardır.

 

Özlem Ünaldı: Prova sürecinde, rolün artık sökülüp geldiği, oyuncunun "oh be!" dediği bir kilit an vardır ya; sen, Silence’ı çalışırken, neyi keşfedince "oh be!" dedin?

Funda Eryiğit: İtiraf edeyim, benim için oyun çıktıktan sonra bile rolün sökülüp geldiği bir an olmadı, arayışım devam etti uzun süre. Hala daha tam olarak bitmiş değil. Biraz sürece dayalı bir durum oldu bu oyun benim için. Ama kostümler geldiğinde bir "oh be!" dedim. Çünkü provalarda ayna karşısında çok fazla görüyordum bedenimi (prova yaptığımız salonun bir duvarı ayna kaplıydı). Ve "çok kadınım, çok büyüğüm" diye darlanıyordum. Yürüyüşümü, tavırlarımı sahte buluyordum. Ama kostümü giydiğimde (ve Şirin’e çok teşekkür ederim) çok rahatladım bedenimle ilgili.

 

Özlem Ünaldı: Silence, senin yan komşun olsaydı, nasıl bir ilişki olurdu aranızda? Arkadaşın olur muydu sence? Şahsen bana çok sempatik geldi karakter…

Funda Eryiğit: Hahaha… Arkadaş olurdum ama çok kavga ederdik kesin.

 

Özlem Ünaldı: Yıl 2013. Artık kadın ve erkek cinslerinin ayrı gezegenlerden olup, birbirlerini tamamlayan, uzlaşmaz varlıklar olduğu gerçeğine hepimiz yakınız sanırım. Slience’ın kadınlığını keşfetmesi, bir adamı arzu etmesiyle başlıyor. Bu değişimi nasıl anlatırsın?

Funda Eryiğit: Bence kadın da erkek de cinsel kimliklerinin farkına birbirleriyle varıyor. Çocukken yaşadıklarımızı bir düşün. Kendi bedenimizde inceleyip anlamaya çalıştığımız herşey, diğer cinsin bedeninde anlamını buluyor. Tercihler değişken olabilir, ama gizin çözüldüğü yer, hep arzulanan tarafta. Eadric’le birbirlerine aşık olunca kadın olacağını sanıyor Silence. Ama bu bir yanılgı tabi, 14 yaşında kadınlığı keşfetmek mümkün mü?

 

Özlem Ünaldı: Elbette değil… Yeni bir dünyaya ilk adımlar hepsi… Bir gün,  birine bu klişe soruyu soracağımı düşünmezdim ama sormazsam çatlarım: Funda, bir gün için erkek olmak ister miydin?

Funda Eryiğit: Bir gün değil de, bir hafta için denemek isterdim.

 

Özlem Ünaldı: Bu oyun, kendinle, cinsiyetinle ilgili bir keşfe yol açtı mı?

Funda Eryiğit: Cinsiyetimle ilgili yeni bir keşfim olmadı. Çünkü Silence için cinsiyetsizlik ya da cinsiyet karmaşasıydı anlamaya çalıştığım şey, erkeklik ya da kadınlık değil. Ama iki kadın arasındaki bağ, aşk benim düşünüş biçimime bir derinlik kattı sanıyorum. Geçenlerde bir kez daha Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği filmini izledim. Kelimelerle açıklayabileceğim bir durum değil, çok sezgisel ama Tereza ve Sabina arasındaki yakınlaşma daha çok dokundu bana.

 

Özlem Ünaldı: Büyülü bir film o… İki insanı, neyin bir araya getirdiğini kimse anlayamaz, bazan kendileri bile… Güzel şeyler bunlar… Ekipte çok hoş bir denge var; sahnedeki her oyuncu net ve yumuşak. Eadric ve Silence’ ın ilişkisi çok güzel okunuyor. Sanki siz karşılaşınca, birer kavrama ve kendi hikayelerinize dönüşüyorsunuz. Bu sahneler için özel bir "fikir tercihi"n var mı?

Funda Eryiğit: Şöyle söyleyeyim, Silence’ın Eadric’e olan aşkı çok saf ve masum. Dolayısıyla çok bedensel, doğrudan. Cinsel kimliği ve varlığı ile sorulara boğulmuşken, tam anlamıyla erkek olan birine tutuluyor. Moria Buffini de Eadric’i testosteronla resmetmiş zaten. At kokuyor, yağmur ve odun kokuyor, çok güçlü, tanrı gibi kolları var. Eadric erkek, enteresan, çekici, aynı zamanda ürkütücü. Eadric içinse "ibnelik" bir kabus, testosteronuyla yaşayan her erkek gibi. Metin bu çatışmayı çok iyi ortaya koyuyor. Her karakterin hikayesi o kadar net ve kendine has ki…

 

Özlem Ünaldı: İşte bu hikayeler, estetik bir dengeyle ve doğru kişilerle anlatılıyor… Hemen seyircimizi davet edelim Sessizlik‘e o zaman… Funda, sana çok teşekkür ediyorum… değerli seyirci, seni de sessizliğe davet ediyorum….


 

İşte bu oyunun sıkı bileşenleri:

Yazan: Moria Buffini

Çeviren: Serdar Biliş

Yöneten: Mehmet Birkiye

Dekor Tasarım: Efter Tunç

Kostüm Tasarım: Şirin Dağtekin

Işık Tasarım: Önder Arık

Dans Düzeni: Alparslan Karaduman

 

Oyunun takvimini, İstanbul Devlet Tiyatroları’nın web sitesinde görebilirsiniz… İyi seyirler…

Fotoğraflar: Şahan Nuhoğlu

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 17:14:34