A password will be e-mailed to you.

Melisa Yavaş, yeni projesi Kush’u Ocak sonunda Londra’da kanatlandırdı. Kush,  oryantal dans teknikleri ve alternatif terapileri bir arada kullanıyor. 

 

Kush projesi, bir dizi atölye çalışmasından oluşuyor. Kush atölye çalışmaları Londra, Sadler’sWells’de 26 Şubat 2013 tarihinden itibaren ayda bir kez tekrarlanacak. İlişkiler, Kabulleniş ve Doğal Dengeyi Bulma Yolunda Kadın başlıklı üç atölye çalışmasından oluşan projeye can üfleyen Yavaş’a meraklarımızı ilettik.

 

Sarp Keskiner: Türkiye’de insanların genel olarak “oryantal dansöz” olarak kodladıkları dans sanatçılarının farklı disiplinlerden faydalanarak ortaya çıkardıkları projelere eğri baktığını düşünüyorum. Sanki mutlaka bir kutuya koyma, etiketleyip rahatlama gibi bir eğilim söz konusu. Katılır mısın buna? Sence bunun sebebi ne olabilir?

Melisa Yavaş: Temelde bu bakışın sebebi, kadına bakış açısı ve maalesef insanları önyargı ile etkiketleme hastalığı ki, bunlar bizim kültürümüzün en olumsuz özelliklerinden… Ve bu olumsuz özellikler, çok ağır bir şekilde varlığını devam ettiriyor gerçekten. Bu yüzden önyargıları ortadan kaldırmak adına biz dansçılara çok şey düşüyor. Diğer yandan, bir TV şovundaki kısacık performansımı saymazsak, ben bu mesleği Türkiye’de hiç icra etmedim. O yüzden bakış açıları adına genelleme yapmama sebep olacak bir tecrübem de yok. 

Bununla beraber, Türk medyasından kimi isimler bana bu süreçte çok destek oldu. Beni çok yüreklendirdiler, yaptığım işleri daha geniş kitlelerle paylaşmam için… Londra’daki bir çok Türk gazeteci de cidden çok destek oluyor bana ve Kush için çok güzel şeyler yazdılar, bugüne kadar. Ben olumlu şeylere odaklanmak isterim; olumsuzluklara ve önyargılara odaklanmamayı tercih ediyorum. Aklıma güzel birşey geliyor ve yapıyorum. Çünkü herşeyden önce, ben bu mesleğe ve kendime değer veriyorum. Bu dansın güzelliklerini mümkün olduğunca çok insana göstermek istiyorum. Bir derdim de bu.

Gösteriş olsun diye değil; bir çok kadının bu dans ekolünden faydalanması gerektiğine inanıyorum. Çünkü dans ve müziğin sunduğu çok güçlü bir şifa olanağı, kadim bir temsil gücü var. Örneğin çoğu insan şunu bilmiyor: Oryantal dansın kökleri İslamiyet öncesine dayanıyor ve bu dans, o dönemde kadın kadına gerçekleştirilen doğum kutlamalarının vazgeçilmez bir parçası. Yani bu danstaki baskın figürlerin doğurganlığı ve hamilelik sürecini temsilen göğüs, göbek ve kalça üzerinde yoğunlaşmasına şaşmamak gerekiyor. 

 

Sarp Keskiner: Uzun zamandır dans ediyorsun. Kush ekseninden bakacak olursak, dünden bugüne biriktirdiklerin bu projeye nasıl yansıyor?

Melisa Yavaş: Yedi senedir tam zamanlı olarak dans ediyorum ama oryantal dans hayatıma 2002’de girdi. Önce hobimdi; çünkü “oryantal” olabileceğimi hiç düşünmemiştim, Türkiye’den taşınmadan önce… Diğer mesleğim olan öğretmen yardımcılığını bırakıp, bu işe tam zamanlı konsantre olmak için Londra’ya taşındım. Londra’daki İngiliz bayanlar sayesinde kültürümüzün önemli bir parçası olarak nitelendirdiğim bu danstan da bir daha asla kopamadım. Oryantal dans ile tanışmam belki bir tesadüf ama bu tesadüfün getirdiklerine sahip çıkmak tamamen benim seçimim.

 

Sarp Keskiner: Kush’u yaratırken nasıl hazırlandın, projenin hazırlık sürecinden bahseder misin?

Melisa Yavaş: Kush aniden çıkmadı, temelini sanırım çocukken farkında olmadan atmışım… Ben Milas, Selimiye’de büyüdüm, sonra da İzmir’e taşındık. Çocukluğum hep doğayla iç içe geçti: Gökyüzünü seyretme, kuşları dinleme; doğadaki süreğen değişimi taktir ederek gözlemleme alışkanlığım o zamanlara dayanıyor. Yaşama sevinci yüksek biri olduğumu düşünüyorum. Yeni insanlar tanımak, bitmek bilmez bir öğrenme isteği, sevgiye koşulsuz olarak inanmak, insanları olduğu gibi sevmek, oradan oraya taşınma duygusunu sevmek, sanat tutkusu, psikoterapi eğitimi, otistik öğrenciler ve down sendromlu, demanslı hastalarla çalışmak… Kısacası, yaşam tecrübelerim ve tesadüflere bağlı bir çok etken Kush’un doğmasını sağladı.

Bir de ben küçükken, dedem bana “kuş” diye hitap ederdi:) Çünkü çok ufak tefek ve hep yaşının altında gösteren bir çocuktum… Sanırım kuşları sevmemde dedemin çok büyük rolü var:) Derken, yaşamdan biriktirdiğim her tecrübe bir başka şey ekledi sürece. Kush bir birikimin sonucu… İçimde hep beni iten birşey vardı; hamile kalmışım gibi…

Çıkması gerekiyordu bu projenin. Önce bir his olarak başladı, sonra düşünceye, derken plana dönüştü. Hazırlık süreci de şöyle başladı: Önce neler gerekli diye not alıp durdum. Tao üzerine okuduğum bir kitap bazı konularda bana çok yol gösterdi. Dans unsurunu yoga disiplini ve felsefesiyle birleştirmeye karar vermemin sebebi bu kitaptır. Sonra yoga üzerine özel dersler aldım ve böylece, farklı yoga eğitmenlerinin bu projeye neler katabileceğini gözlemledim. Psikoterapi eğitimi aldığım ve bir yıl sanat terapisi okuduğum için alternatif terapilere hep ilgim vardı. Projeyi oluşturan unsurlardan Sound Therapy fikri buradan çıktı.

Farklı şeyler denemeyi severim ve farklı kültürlere çok meraklıyım. O yüzden tüm bu saydıklarımı doğru bir noktada buluşturmak çok zor olmadı. Tüm bu uğraşların temel amacı şifa bulmak/vermek. Oryantal dans, kadınsı yanınıza dair farkındalığı artırıyor ve vücudunuzu, kendinizi daha çok sevmeye başlıyor, varlığınızı takdir ediyorsunuz.Ben bu dansa başladıktan sonra hayatım değişti.

Daha pozitif ve daha umutlu biriyim artık. Eminim bu hissiyatım performansımı da etkiliyor. Herkes bana performans sırasında izleyicilerle çok içten bir ilişki kurduğumu söylüyor. Yani o sırada hepimiz bir aile gibiyiz. Kimse kimseye yabancı değil. Tabii ki belli sınırlar var ama o sınırlar zaten o kadar net ki, herkes o sınırların nerede başladığını açıkça görüyor ve oradan içeri giremeyeceğini biliyor. Melisa Yavaş adı altında bir proje olmasını istemedim; çünkü kafamdaki kapsamı yeterli ifade edemeyeceği kanaatindeydim. Bu iş beni nereye götürecek; tam olarak henüz bilmiyorum ama umutlu bir proje bence.

 

Sarp Keskiner: Ekipte yer alan isimler ve mesela projeyi tanımlama sunumunuzda ekibin ortaya koydukları çok ilginç… Ekibi senden dinleyebilir miyiz?

Melisa Yavaş: Kush ekibi çok değerli ve özel insanlardan oluşuyor. Hepsi kendi mesleğinde başarılı insanlar ve işlerini, uğraşlarını sevgi ile yapıyorlar. Farklı milletleri bir araya getiren bir ekip aynı zamanda: Guy Schalom, darbukacı. Babası Mısırlı, annesi İngiliz. Songlines dergisine göre İngiltere’nin en iyi perküsyoncularından biri. Londra’da enstrümanıyla önemli işler beceriyor. Aynı zamanda Yiddish barn ve baston folk (Mısır) dansçısı. Laura Valentini ise İtalyan bir avukat. Kansere yakalandıktan sonra mesleğini bırakmış ve ses terapisiyle kanseri yenince diğer insanlara bu alanda faydalı olmaya adamış kendini. Alex Hanly; yarı İrlandali, yarı İngiliz. Hayatı bir gezgin olarak geçmiş ve uzun süre Hindistan’da yoga eğitimi almış. Hareket Tıbbı Okulu’nda şaman dansları üzerine eğitim alıp uzmanlaşmış. Hanly, tam zamanlı yoga eğitmeni olarak hizmet veriyor. Elif Clarke, Türk asıllı ve uzun süredir Londra’da yaşıyor. On üç yıldır devlete bağlı psikolog olarak görev yapıyor ve CBT terapist. O da Hindistan’da uzun süre yoga-meditasyon eğitimi görmüş ve pek çok gönüllü işte çalışmış. Sivananda alanında uzman. En güzeli de şu; ekipteki herkes pozitif enerjiyi hayatın her anında korumaya özenen insanlar. Ayrıca hepsi de Kush için çok heyecanlı. O yüzden şanslıyım ki, dinamik ve başarılı bir ekibiz.

 

Sarp Keskiner: Kush projesini benzer olarak nitelendirilebilecek diğer projelerden ayıran başat şeyler neler?

Melisa Yavaş: Kush, konsept açısından bildiğim kadarı ile dünyada bir ilk. Muhakkak bazı şeyler daha önce beraberce denenmiştir. Mesela yoga bir çok disiplin ile beraber sıkça ele alınıyor ve bu şimdilerde inanılmaz derecede moda. Buna karşın; oryantal dansın şifa amaçlı merkeze konduğu ve farklı alternatif terapilerin desteğinde sadece kadınlara yönelik gerçekleştirilen atölye çalışmalarından bahsediyoruz. Ben henüz buna benzer bir ekip çalışması ile karşılaşmadım.

 

Sarp Keskiner: İngiltere’deki yaşamın nasıl gidiyor? Bize bir gününü anlatsana….

Melisa Yavaş: Burada yaşamayı seviyorum; yerleştim artık. Yerleşik olmaktan çok hoşlanmayan biri için on üç yıldır aynı yerde olmaktan bahsediyoruz. Yedi yıldır da aynı mahallede yaşıyorum. Hayatım boyunca en uzun yerleşik kaldığım semt Putney. Genellikle sabah saatlerinde yatağa gidip öğlen saatlerinde uyanıyorum. Günün aydınlanışını seyretmek çok hoşuma gidiyor.

www.melisayavas.com

Daha fazla yazı yok
2024-05-09 23:08:00