A password will be e-mailed to you.

Deli Ruh tetikledi! Hayal penceresinden görünen: Dersimiz: Hayat Bilgisi. Hocamız: Vivet Kanetti. Üniteler: Hayata dair her şey!

 

Deli Ruh, Vivet Kanetti’nin çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış yazılarından oluşuyor. Kitabın ilk yazısı, Zeki Müren’le ilgili: "Sanat Güneşi"nin birbiriyle zıt, ikili yaşantısına ve bu yaşantının toplumsal algısına dair çarpıcı bir analiz. 90’lı yılların Türkiye’sine ait gazete yazıları ile devam eden bölümde Kanetti’nin, Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlanan (Nisan/ ’95) Sözün Ağırlığı başlıklı; Batı’da ve bizde söze verilen değerin ne denli farklı olduğunu örneklerle tartıştığı makalesinin final bölümünü paylaşmak isterim: "Lenin, Zürih’te ihtilalini planlarken her gün aynı kafede oturur, kafeyi takibe almış İsviçre polisi de durmadan rapor döşenirmiş: ‘Burada bir grup var. Azılı… Dünyayı yangına verecekler. Muazzam bir ihtilal hazırlamaktalar’. Ancak polisin kastettiği grup, ruh kadar sessiz Lenin ve arkadaşları değil, aynı kafede avaz avaz tartışan Dadacılardır."

Kanetti, makalenin sonuna şu güncel notu düşmüş: "Bazen Türkiye’de anlayış sanki milim değişmemiş gibi geliyor insana". Dahası yazılmazsa olmaz! Konuyla ilgili –buralarda- devam eden süreç herkesin malumu. Yani; Ne söyledin? Çok şey! Ne yaptın? Hiçbi şey! 

Deli Ruh’ta yalnızca gazete yazıları değil, Kanetti’nin farklı yayınlar için hazırladığı dosya niteliğinde çalışmaları da var. Sırayla bakalım: Ölümünün 100. Yılında Gezgin, Coşkun, Çılgın Van Gogh. ’90 yılında, Metin Münir’in Yayın Yönetmeni olduğu dönemde Güneş gazetesinde yayımlanan Van Gogh Dosyası için şunu söyleyebilirim: Bu dosyayı okuyunca insan sanat tarihi çalışmak istiyor. Van Gogh uzmanı olsam ne güzel olur-muş… diye düşünüyor. /Bu arada unutmadan; elbette Theo’yu -çok- seviyor./ Dosya bittiğindeyse dilde acı bir tat ve eşlikçisi: Batsın Bu Dünya! Bir de tabii şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor; okuduğumuz bu şahane metin bir gazetede yayımlanmış vakti zamanında ve aradan geçen 23 senenin ardından bugünkü gazetelere bakınca… dildeki acı tat aynı yerde ikametine devam etmekle birlikte bakıyoruz; terennüm değişmiş: "Eyvah! Eyvah!’ Hrant Dink: Yasın Bir Başka Evresi". Dosya, 2007 yılında yayımlanan Hrant’a… Ali topu Agop’a at başlıklı kitaptan. Gazetesinin önünde öldürülmesinden itibaren Hrant Dink’le ilgili çok şey söylendi ve yazıldı lakin birazdan okuyacağımız satırlar hakikatten başka türlü. Çok özel. Bakalım: "…Bir nesil için daha kederlisini düşünemiyorum. Bankta yanımızda oturuyordu, denize ve ufuk çizgisine bakarak… Hortum geldi SADECE onu çekti. Sizler, yani bizler, onunla denize bakıp ‘Yarın hava daha güzel olur, poyraz çıkar ve rutubet düşer, buhar kalktı mı karşı yakanın silueti netleşir, görürsün, kendimizi daha az yapış yapış hissederiz, yarın besbelli hava çok daha insaflı olacak’ diyen bizler, aynı meyhanelere, davetlere, sergilere giden bizler, insan isimlerine sahip o insanlık dışı hortumları püskürtemedik. Hrant’ı aramızda tutamadık. Adlandırmaktan korkmamalı. Bu feci bir yenilgi. Özel ve toplumsal…

İki Halk İçin Bir Toprak Hayali. Virgül Dergisi’nin Haziran- 2002 sayısı için hazırlanan bu dosya; kurgusu, referansları, üslubu ve perspektifi ile … yine çok farklı ve çok özel. Çalışmada, Edward Said ve İlan Pappe üzerinden İsrail- Filistin sorununun analizi yapılırken ilgili dönemin Oslo Süreci’ne dair gelişmeler de anlatılıyor elbet ve anlatılanlar bugünümüze ışık olacak nitelikte. "Başkalarının Oslo’sundan alınacak çok ders var kısacası. Meraklısının dikkatine!

Afrika Ortasında Bir Penguen Kadar Tuhaf. Mandelbau Verlag -2010- ve Boyut Yayıncılık’ın -2011- Yahudiler’in İstanbul’u çalışmalarında yer alan bu dosya, Kanetti’yi edebiyatçı kimliği ile tanıyan ve okuyanlar için sürpriz değil elbette. Roman tadında. Şahane mizah. Cesaretli özeleştiri. Bir cemaatin kendine özel, renkli tarihi. İnsan hiç bitmesin… istiyor. Deli Ruh’un son dosyası Balkanlar’a ait. Ekstrası ise bir CD: Balkan Belgeseli. Kitap kapağında hiç belirtilmemiş olması beklenmedik bir hediyeyle karşılaşma mutluluğu yaratıyor…ilk anda.. Ama izlemeye başladığımızda duygular yer değiştiriyor tabii.. Mütemadiyen söylenmekteyiz şimdi, çok mutsuz, sinir ve utanç içinde… Ve.. konu ne zaman açılsa, yanıbaşımızdaki büyük öfke ve hatta infial işbaşında yine. Oturarak izlemek o kadar zor ki! Saraybosna. Srebrenica. Küçük insanlık. Büyük rezillik! Bu defa: "BAT DÜNYA BAT!" 

Peki. Konumuza dönelim! Ne demişler çünkü?.. Müzik ruhun gıdasıdır! Bakalım "mönü"de neler var? Deli Ruh’ta kulağımıza çalınan ilk ezgi Chelsea Sabahları makalesine eşlik eden bir Leonard Cohen şarkısı: Chelsea Hotel. New York’ta 1884’te bir kooperatif apartmanı olarak yapılan Chealse Hotel’in renkli ve ibret dolu hikayesini okurken bir yandan Cohen’e kulak vermek çok zevkli.

Surlar Arasında Kültür Çıkarması makalesinin solisti ise, Bülent Ersoy. Ersoy, Diyarbakır’da "gecenin ayazında… kabarık saçı, yüksek ökçeli abiye sandaletleri, uzun kırmızı tırnakları ve arkasında smokinli saz takımı" ile… Buhurizade Itri’nin Segah Yürük Semai’ni söylüyor: "Tuti-i mucize guyem…"

Yazar, Büyük Lüksler ve Küçükler makalesinde, "lüks’ün ortalama kalıp-lar içindeki standart algısını oh ne güzel… yerle yeksan ederken.. baştaki İtalyanca şarkı: Prendi un Fiammifaro" sanki? Yani, İngilizce versiyonu Doors’dan ya da Jose Feliciano’dan dinlenen Light My Fire. 

Bir Sirtaki Uğruna ise, bugün artık nostalji tadında ama elbette büyük ve önemli ve tarih yazmış bir marşa ilişkin: Enternasyonal! Pierre Degeyter bestesi. Sözler, Eugene Pottier’nin. Makalenin kahramanı da zaten Pottier’in açıkgöz torunu hanımefendi! Kanetti’nin Habertürk için hazırladığı ve Deli Ruh’la birlikte okurlarına armağan ettiği Balkan Belgeseli’nin fon müziği, Mozart imzasını taşıyor: Senfoni No: 41. Do Majör. K. 551. Şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası’nın yorumuyla. Belgeselin jenerikte belirtilen diğer müzik parçaları ise Dino Merlin’e ait: Burek ve Sarajevo. Belgeselin konuklarından Yönetmen Haris Pasovic’in, Hamlet’i, Osmanlı Sarayı’na uyarladığı tiyatronun prova sahnesinde bir "tanıdık"la karşılaşıyoruz: Güftesi Ahmet Paşa’ya ait rast makamında bir Münir Nurettin Selçuk bestesi. Akapella icrayla: "Gül yüzünde göreli zülf- i semen say gönül". 

Yine belgeselde, insanın içini acıtan mezarlık sahnesinde mesela… kederimizi iyice çoğaltan… Saraybosnalı o şahane ezgi: "Kadya poco na ben başu…"

Ayrıca Damir Niksic’in, If I Wasn’t Muslim uyarlaması: Damdaki Kemancı’nın unutulmaz ezgisi Ah Bir Zengin Olsam’dan ilhamla. Deli Ruh repertuarının çağrışımlar bağlamındaki listesine gelince…

Zeki Müren makalesi: Çoğunluk tarafından yere göğe konamayan yorumculuğuna şerh düşerek ama kendi tarzında iyi bir besteci olduğunu her zaman hatırlayarak, sözleri de Müren’e ait o güzel acemkürdi beste, Zehretme hayatı bana cananım, Güzin Değişmez’den dinlensin isterim.

Güz’ün Şarkıları/Meftunun Oldum CD’si. Kalan Müzik

-Çocuk İşçiler makalesi: Küçük İbo. Ne söylediğini, nasıl söylediğini bilmiyorum ama şimdi soru-n başka: Sahi nerelerde acaba ve ne yapıyor? Haberi olan var mı?

La Palette’den Ziya’ya makalesi: Paris’te Türkler’in uğrak yeri olan La Payette’in "zehir hafızalı" patronu Jean François’nın karısı Mauricette, "şarkıcılar arasında kocasına en az benzeyen" kimi beğeniyor ve hiçbir konserini kaçırmıyor dersiniz?.. Julio Iglesias. Peki ama "kadife sesli" Julio Iglesias bize kimi çağrıştırıyor şarkılarından bile önce? Elbette, hiç şüphesiz: Sezen Cumhur Önal. Chelsea Sabahları’nda; satır arası da olsa -bilgi notu aktarırken elbet- Leonard Cohen’le fotoğraf çektiren YMCA! Hatırlaması bile ürpertiyor insanı. Neyse ki unutuldu gitti!

Venedikten Çıktık Yola makalesi: Yaz yaz bitmez, büyük ülke Venedik üzerine bir övgü.

Makalenin girişinde Kanetti, "Biz bir çini mürekkep karanlığında, aşırı dar, aşırı uzun sokaklarda yürürken, bu su kentine günün ilk nevalesini taşıyan işçiler, kayıklarda İtalyanca bir şarkı söylediler, bizim de azıcık bildiğimiz…" diye yazınca aklıma Sultan Abdülaziz’in bestesi geldi: Barcarello tabir edilen türe gönderme olarak: Gondol Şarkısı. Kalan Müzik’in yayınladığı Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği CD’sinde Emre Aracı’nın kurucusu olduğu yaylı çalgılar orkestrasına solist olarak Cihat Aşkın ve Ruşen Güneş katılıyor. Sultan Aziz’in eseri çok kuvvetli, çok hüzünlü ve çok güzel. Rica ederim mutlaka dinlensin ve yanı sıra hazır "elimiz değmişken" yine Sultan’a ait o mükemmel Hicaz Sirto da kayda geçsin burada… her ne kadar konumuzla ilgisi olmasa da… 

Surlar Arasında Kültür Çıkartması makalesi: Bülent Ersoy’un çinçilaydı, hayvan haklarıydı… derken bu aralar asabı yeterince bozuk. Ve repertuar üstadını kızdırmak yürek ister lakin, Itri’nin Segah Yürük Semai için iyi ve temiz ve akademik bir yoruma referans vermek zorundayım.

Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu’nun ölümünün 300. yıldönümüne ithafen Buhurizade Mustafa- Itri anısına yayınladığı CD (Sanat Yönetmeni: Dr. Murat Salim Tokaç). Tek cümleyle, Tuti-i mucize guyem.. esasında böyle icra edilir! Gerisi laf-ı güzaftır… üzgünüm. Yanı sıra yazarın ailesinin hikayesini anlattığı, Afrika Ortasında Bir Penguen Kadar Tuhaf. Dosyasının fon müziği elbette Ladinolar. Ve "cemaat"in, müziğimizi şahane renkleriyle bezeyen bestekarlarının -Mısırlı İbrahim, Tanburi İsak, İsak Varon, vd…- bütün nağmeleri. Hatta yeri gelmişken şimdi burada aralarından birini , Mısırlı İbrahim’in uşşak makamındaki eseri "Yalnız bırakıp gitme bu akşam"ı, Kanetti’ye gönderelim. Bize sunduğu bu güzel kitap için teşekkür niyetine.

Müzeyyen Senar söylesin, rindmeşrep üslubuyla. Son olarak, Deli Ruh’un Balkanlar dosyası ve CD’si tabiidir… Sevdalinka tınılarını çağırıyor, yanı sıra hüznün ve neşenin "altın uyum"la harman olduğu Rumeli Türküleri’ni ve elbette, ne şüphe Balkan Müziği’nin kral tahtında bütün görkemiyle oturan Muhteşem Goran-Bregoviç!

 

Yazının Notları:

1 Vivet Kanetti’nin edebiyat çalışmalarını hatırlatmadan olmaz: Kurabiye Saatinde, Bizans Sohbetleri, Kırık Zarlar, Turuncu Kayık… her biri diğerinden güzel, tadına doyul-a-mayan romanlar. Şiddetle öneririm, hala okumayan var ise… Kanetti, E. Emine yıllarından itibaren takip ettiğim bir yazar.

2 Deli Ruh’u okuduktan sonra kendisini Türkiye’nin yedi iklimindeki lise ve üniversitelerde gençlerle sohbet ederken düşündüm. Bütün özelliklerini düşündüğümüzde Kanetti’nin bu memleketin çocuklarına ve gençlerine çok şey öğreteceği gün gibi ortada. Çok okumuş, çok yazmış, çok yaşamış, "öteki" olmayı bilen, empati yeteneği yüksek, pencereleri açık, üslubu son derece renkli; hem eğlenceli, hem ciddi. Aydınlık yüzlü, güzel kadın.

Hayali bile içimi ısıttı. Dersimiz: Hayat Bilgisi. Hocamız: Vivet Kanetti. Üniteler: Hayata dair her şey…

3 Son not, "hayal"e ilişkin olsun: Ezbere konuşmuyorum. Konuyla ilgili "alan bilgisi"ne -hasbelkader- sahibim.

Bu ülkede pop kültüre gırtlağına kadar batmış vaziyetteki çocuklar ve gençler bu bayağılık ve sığlık cehenneminde nefes alamayacak haldeler. Bakmayın siz onların hayatlarından memnunmuş gibi göründüklerine esasında bal gibi de farklı kulvarlarda şahsi maceralarını kurmak istiyorlar ama çok yalnız ve sahipsizler.

Bu çocukların ve gençlerin maruz kaldığı arsız -avam- saldırının alternatifidir Vivet Kanetti -ve onun gibi bilmem kaç kişi?… Bilinsin, not alınsın isterim! Budur maruzatım.

Daha fazla yazı yok
2024-05-14 18:40:54