A password will be e-mailed to you.

Picasso canlı bir örnek olarak kalmıştır; bu da ölmemekten çok daha öte şeyleri içerir. Çalışmayı kesmemiştir. Yalan da söylememiştir. Kişisel umarsızlığının, canlılığını ya da enerjisinden gelen şevki mahvetmesine izin vermemiştir. Siyasal- bu nedenle de insani- açıdan sinikliğe kapılmamıştır. Hiçbir zaman, hiçbir alanda, inandıklarından geri dönen biri olmamıştır. Yenilgiye uğratılmadığı için, hâlâ canlı bir sitem olmaya devam etmektedir. Ama neye karşı bir sitem? (2)

Picasso Müzesi’ne her ziyaretimde farklı bir eserde kalırken aklım, Picasso kişisini daha derinden düşünmeye başladım. Geçen hafta üçüncü kez gittiğimde, şubat ayında tadilatta olan orta katı görmek için sıraya girdim. ‘Bir ressam’ diye düşünmek çok zayıf kalırken, eleştirmen George Besson’un sözlerini anımsıyorum; “Hiçbir şey, Buda ya da Meryem Ana’dan daha tanınmış, bir kalabalıktan daha devingen olan Picasso kişiliğini tanımlaya çalışmak kadar zor olamaz.”

Minimal yönlendirme ile orada olduğunu bilmeyenlerin fark etmeyeceği ama önemli bir yer olduğunun özgüveni ile sessiz bir sokağın kıvrımında yer alıyor Picasso Müzesi. Geniş bir avluyu takip eden büyük, aydınlık girişi zengin bir koleksiyon göreceğinizi ilk baştan söylüyor. Müze, sanatçının koleksiyonun büyük bir kısmını sergiliyor ve Pablo Picasso, kendisini “kendi eserlerinin en büyük koleksiyoneri” olarak nitelendirmiş. Ressamın kendi tabloları, heykelleri, çizimleri, eskizleri ve aynı zamanda sevdiği, esinlendiği Cezanne, Matisse, Degas gibi sanatçı dostlarının eserleri de müzede sergileniyor. Kalıcı koleksiyon dışında, 25 Ağustos’a kadar 20. yüzyıl sanatının diğer önemli figürlerinden Alexander Calder ve Picasso’nun, tanımlamaya çalıştığı boşluk kavramına odaklanan sergi devam ediyor.

Picasso öldükten sonra geride bıraktığı yüzlerce tablosunu değerlendirmek en zor kısım olmuş. Çünkü en yakınlarının bile görmediği; son yıllarında evinden çıkmadan ürettiği kapalı, örtülü duran onlarca eser ancak sanatçı öldükten sonra bir grup uzman tarafından değerlendirilmiş. Aslında Picasso’nun son dönemlerindeki çılgın üretim periyodu 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı‘ndan hemen sonra Fransa’nın güneyinde bir ev satın alması ile başlıyor. Bu evi satın almak için karşılığında bir natürmort vermiş. O dönemlerde para gereksiniminin çoktan ötesine geçmiş sanatçı. John Berger henüz Picasso sağken, ressamın varlığını şöyle betimliyor; “sahip olmak istediği her şeyi, o şeyin resmini çizerek elde edebilir. Burada gerçek, biraz Midas’ın fablına benziyor. Midas’ın dokunduğu her şey, altın oluyordu. Picasso da resmini çizdiği her şeyin sahibi olabiliyor.”

Mirasçıları tarafından bağışlanan 5 bine yakın eser de ise ilginç bir gerçek var. Sanatçı öldükten sonra mirasçılarının ödemesi gereken fahiş veraset vergisine karşılık, devlet bir çözüm önermiş. Veraset vergisinin para yerine sanat eseri ile ödenmesine olanak verilmiş ve ulusal müzeler küratörü, vergi yerine verilebilecek eserleri seçmekle görevlendirilmiş. Daha sonra satın almalar ve bağışlamalar ile güncel koleksiyon elde edilmiş.

Picasso’nun başarısı hayattaki öncelik sıralamamıza göre; unutulmaması, akıl almaz kişisel serveti ve sanata bıraktığı kalıcı izler arasında gidip gelebilir. Ama bunların hepsinin bir arada aynı kişide var olması bir tesadüften çok, güçlü bir yansımanın sonucu gibi. Bu yansıma ise, yazılanlara göre, Picasso’nun kendisinin hep ‘ne yaptığı ile değil ne olduğu’ ile ilgilenmesindendir. Yaratıcı ruhun kendisinin ‘bir sitem’ ile sanatçıda var oluyor olması, anlaşılma kaygısından uzak sadece anlatma arzusunun varlığıdır.  1923 yılında “neden insanlar sanat dışında her şeyi anlamaya çalışmadan sevebiliyorlar” diyerek aslında bugün ve belki de çok uzun yarınlarda da güncel kalacak bir soru yaratmış sanatçı. Anlayamadığımız sanatsal üretimden korkarken, üreten özgür zihinlerde bir o kadar belirsiz geliyor. Berger’ın 1966’da yazdığı ve aslında yine bugüne çok yakışan “yapmacık entelektüel” duruşa rağmen, kendini var etmek için üreten, okuyan, konuşan ve paylaşan herkese…

“Herkes sanatı anlamak istiyor. Neden kuşların ötüşünü anlamaya çalışmıyorlar? Neden insanlar geceyi, çiçekleri, çevrelerindeki her şeyi anlamaya çalışmadan sevebiliyorlar? Oysa resim örneğinde insanların ille de anlamaları gerekiyor. Her şeyin ötesinde, insanlar sanatçının zorunluluk nedeniyle çalıştığını, dünyanın küçücük bir parçası olduğunu açıklayamasak da bu dünyada bize zevk veren bir alay başka şeyden daha fazla önemi hiç de gerektirmediğini bir anlayabilseler.”

– Picasso, 1923

Bu zamanımızda sanatın büyük bir bölümünü çevreleyen o yapmacık entelektüel yakıştırmalara karşı makul bir protestodur bir bakıma. Ama aynı zamanda Picasso’nun kendi gördüğü şekliyle bir dehasını haklı çıkarmaya çalışmasıdır. Bir kuş nasıl ötüyorsa o da sanatını öyle uygular. Anlamanın bununla bir ilişkisi yoktur – aslına bakarsanız anlama bir engel, neredeyse bir tehdit oluşturur. (3)

– John Berger, 1966

(1) Eksiksiz

(2)  John Berger Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı

(3)  John Berger Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı

 

İLGİLİ HABERLER

10 bin euroluk PICASSO’yu trende unuttu

EN GENİŞ KAPSAMLI PICASSO MÜZESİ

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 09:44:10