A password will be e-mailed to you.

Atak Üçyıldız bu kez Ankara’dan bildiriyor. Favori balık lokantasından…

Ankara günlerim oldukça yoğun geçer; benim için bu şehir eskiden toplantı anlamına geliyordu ama son yıllarda yemek zevkimin beslendiği yer haline gelmeye başladı. Kasvetli toplantılar sonrasında Ankara balık lokantalarını ödülüm olarak görüyorum. Bu adresler içinde en özel olanı “Trilye”, beni her gittiğimde şaşırtmaya devam ediyor.

Trilye ile ilk tanışmam 2003 yılında bir protokol yemeği ile olmuştu. Çok sıkılacağımı düşünerek, karamsar bir havada girdiğim lokantanın sahibi Süreyya Üzmez ile ilgili asker kökenli olduğu söylenince eyvah diye düşündüğümü de hatırlıyorum… Sonrasında II. Süreyya dönemim başladı. İlki Serge Süreyya ile ilgili anılarımı başka bir yazıda paylaşacağım ama sofra bilgimde büyük payı olduğunu belirteyim. İki Süreyya’nın da ortak yanları var: Asker kökenliler, mutfağa aşkla bağlılar…

Trilye, Gaziosmanpaşa’da bir villada Süreyya ve Mahmure Üzmez çiftinin birlikte yönettikleri bir mekan. Uzmanlık alanları deniz mahsulleri: kabuklular ve böcekleri en iyi değerlendiren mutfak bence burası. Boğaz’daki ve Ege’deki bir çok lokantada bulamayacağınız ürünleri burada mevsiminde yiyebilirsiniz. Üstelik sadece Türk mutfağına özgü pişirme teknikleri kullanılmıyor; İspanyollar’ın paellası, Belçikalılar’ın midyesi gibi dünya mutfağı tatlarını bulabilirsiniz. Bu çeşitlilikte Süreyya Bey’in bütün dünyayı gezerek, keşfederek öğrenme tutkusunun büyük payı var. Yıllardır sürdürdüğü titiz çalışmalarının sonucunu geçtiğimiz Ocak ayında İspanya’da aldığı “Uluslararası Otel & Restoran Kalite Ödülü” ile onurlandıran Üzmez, Madrid’de yapılan törende, 28 ülkeden gelen restoran sahiplerine Türk mutfağı üzerine bir sunum yapmış.

Trilye’ye gittiğimde lakerda mutlaka masamın baş misafiridir, lokum gibi derler ya bu tanımı doğrulayan bir lezzettedir zira. İkinci favorim ise deniz kabukluları ve balık yanağıyla yapılan çorba. Sadece bu çorba için bile gitmeye değer. Kişniş, limon, karabiberle marine edilen karidesi de mutlaka denemelisiniz. Burada hellim peynirli ahtapotu ilk defa tattım, iyi dövülmüş ahtapotun bacağı ikiye ayrılarak ızgara ediliyor ve peynire sarılıyor… Bu tatları tatmak için bile Ankara’ya gidilir diye düşünüyorum. Şubat ayı istiridyenin en bol ve iyi olduğu ay. Şimdi bazı ukalalar snop işte diyecekler ama bilmezler ki Evliya Çelebi seyahatnamesinde İstanbul’da Haliç’teki istiridye tarlalarından bahseder. Çok kıymetli bir proteindir ve zannedildiği gibi kolesterol yoktur. Şu sıralar Trilye’ye giderseniz mutlaka sorun. Üstelik çiğ yemek zorunda da değilsiniz, fırında gayet güzel pişiriyorlar. Tatlı yiyecek haliniz kalmıyor ama buraya özel leblebi tozu ile yapılan leblebi tatlısı veya tahinli profiterolün tadına bakın.

Deniz mahsulleri mutfağını ve öğrenmeyi seviyorsanız Süreyya Üzmez’in kitaplarını öneririm. Denizi olmayan şehrin balıkçısı Trilye, sunumu ve lezzetti ile benim ilk on listemde…

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 21:46:45