A password will be e-mailed to you.

‘Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının babası vakti zamanında Kur’an yakmıştır’ şeklindeki yazı ve haberler en hafif deyimle abesle iştigal değil midir? Gerçeğin bu denli açık tahribatı, yaşamı boyunca bu konularda en yüksek düzeyde ilkeli ve dikkatli olan Mehmet Akif’e de de hakaret değil midir?

3CHP ve MHP tarafından önümüzdeki Ağustos ayında gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri için çatı aday olarak gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yaşam öyküsüne ilişkin detaylar giderek netleşiyor. Bunların en önemlilerinden biri de İhsanoğlu’nun babası Mehmet İhsan Bey’in İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy ile olan dostluğu.

Mehmet Akif, edebiyat tarihindeki yerinin yanı sıra gündelik yaşamındaki sade, mütevazı ve ilkeli üslübuyla da bilinen bir isim. Ayrıca; Akif’in büyük ahlakçı olduğunda da herkes hemfikir. Mithat Cemal Kuntay’ın çok yakın dostu ve hayranı olduğu Akif bilindiği gibi, Kuntay’ın Üç İstanbul romanının kahramanlarından biri. Romandaki Şair Raif karakterinin neredeyse gerçek hayattaki kişiliği ile birebir Akif’i temsil ettiğini bilmeyen yok.

Şair Raif, romanın baş kahramanı Adnan’ın kendi halinde bir edebiyat öğretmeni olduğu dönemden arkadaşıdır. Adnan, değişen şartlar içersindeki İstanbul’da ahlaki anlamda savrulurken onu uzaktan izler. İlkelerini gömerek girdiği yalılar ve konaklarda süren hayatın ardından.. büyük çöküşle etrafı boşaldığı için… en nihayetinde, toplasanız 8- 10 kişi ile kaldırılan cenaze töreninde ona yine uzaktan ve bu defa gözyaşlarıyla eşlik eder.

Daha ‘geniş’ ve ferah yaşamak için pragmatizmin bütün olanaklarını seferber etmeye kararlı ve bu konuda son derece ‘başarılı!’ olan Adnan ile ilkeli ve değerlerinden kati surette taviz vermeyen Şair Raif’in ilerleyen dönemde durmadan sınanan ve sorunlar içeren arkadaşlıkları Üç İstanbul’un en dikkat çeken motiflerindendir. Bir örneğe birlikte bakalım: ‘.. Hidayet’i nerede görürse Raif, atlayan adımlarla kaçardı ve Adnan’ın bu adamla dostluğu onun içinde zehirli bir düğümdü. Bir gün bu zehir taşmış ve Raif, bu curnalcıyla ne diye görüştüğünü Adnan’a sormuştu. 

O gün Adnan az kaldı Raif’e kırılacaktı. “Hidayet curnalcı?” İşte bu kabil değildi. O, Abdülhamid’e yazdığı bütün kağıtları Adnan’a okurdu. Bunlar ıslahat layihalarıydı. Hem Hidayet dünyada bir tek şeyden iğrenirdi: Curnalcılardan! Raif o gün, “Bu kaidedir; insan kendi yaptığı şeye başkasında hücum eder,” diyecekti; vaz geçmişti…’

Bir başka bölüm, Adnan ve Şair Raif’in Abdülhak Hamid’i ziyareti sırasında yaşananlardan… 

Raif ziyaret öncesi Adnan’ın ‘hafif meşrep’ arkadaşlarından Moiz’le karşılaştıklarında ‘apaçık somurtur’ ve onu yanlarından kaçmaya mecbur eder. Şimdi ziyaret bitmiş, Hamid le ilgili bir hayal kırıklığı da mevcut ve iki arkadaş yollarına devam ederken Adnan’ın aklından geçenler şöyle: ‘.. Dostlarını her gün muayene eder, dünkü adamı bugün aynı adam bulmazsa, bırakır kaçardı; ona göre insan, havasız yaşaması lazım olan mumyaydı, harici havaya bir tarafı değerse çürürdü. Her sabah evinden çıkarken Mark Orel – Romalı kumandan Marcus Aurelius- gibi; “Yine bugün bir sahte.. bir yalancıya, bir haksıza, bir akılsıza rastlayacağım” derdi.

Fakat bu sözü Mark Orel gibi o adamları mazur görmeye hazırlanarak söylemezdi, herkese kızmaya niyetlenerek sokağa çıkardı. Zaten, sokaktan tiksinirdi.

Ve, “Ah, evimden çıkmayabilsem!” derdi…. (…) Adnan, Şair Raif’i hasta buluyordu. Penceresiz, kapısız bir namusun inzivasında kendisini hapseden bu zehirli adama hayatı anlatmak için: “Güzel düşünülmüş yalana, üstü başı temiz rezalete insanlar muhtaçtır; içtimai silah olan iftirayı, teselli olan dedikoduyu, kazanılmamış parayı kaldır, bütün müesseseler yıkılır,” diyecekti, cesaret edemiyordu. Raif uzun uzun düşündükten sonra: – Halkın önüne düşecek kudretimiz yok, arkasından yürüyecek adam bulamıyoruz, derdi…’

Şair Raif, Adnan’ın ‘kendinden çıktığı’ ve artık bir başkası olduğu dönemde arkadaşlığına kesin bir mesafe koymuş, bir daha görüşmemiştir. Ta.. ki Cenazedeki son vazifeye kadar… Kurgudaki Şair Raif ile realitedeki Mehmet Akif… Tekraren: Farklı meşreplere saygılı olmakla birlikte kendi ilkeleri ve değerlerinden tavizsiz. Tevazu sahibi, tertemiz ve evet: Büyük ahlakçı. Konuyla ilgili bir başka kitaba bakalım şimdi…

Akif’in dostu ve kendisi hakkında bir kitap da yazmış olan Mithat Cemal Kuntay edebiyat tarihimizin en aristokrat çizgideki isimlerinden biridir. Kütüphanesi, zevkleri, giyimi, pahalı eşyalara olan ilgisi ile Akif’le neredeyse taban tabana zıt olan Kuntay, bir akşam Mısır Apartmanı’ndaki dairesinde bir Asım Günü düzenler.

Sene, 1924’tür. Başta Şair-i Azam – Hamid- olmak üzere pek çok edebiyatçı Safahat’ın altıncı kitabı olan Asım’ın yayınlanışını kutlamak üzere ev sahibi Kuntay’ın davetiyle bir araya geldiklerinde… Alafranga adete uyularak eve ayakkabıyla girilir. Masa, yemek takımlarından.. mönüye dek en rafine çizgidedir. Abdülhak Hamid, ev sahibine ‘bu tabakları öksüz bırakmamak için yanlarına birer kadeh ilave etsek nasıl olur?’ der.. Koskoca Hamid aslında bunu sorarken dindar yapısı herkesçe malum olan ve daha birkaç ay önce yürürlükten kaldırılan Men-i Müskirat Kanunu’na vakti zamanında oy verdiği bilinen Akif’ten izin istemektedir.

Akif’in cevabı şöyle gelir:

‘bana teklif etmeyiniz de siz nasıl arzu ederseniz öyle hareket buyurunuz!’

Beşir Ayvazoğlu’nun ‘Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi- 1924’ başlıklı mükemmel çalışması bu akşam yemeğine ve yemekten yıllara uzanan sürece ilişkin pek çok bilgi ve anekdot içeriyor. Kitapta sözü edilen bir konu da Akif’in sanıldığı gibi şapka kanununa kesin ve tavizsiz biçimde muhalefet etmediği…

Akif, şeklin değil, içeriğin önemli olduğunu düşünenlerden…

Memleketine yaptığı bunca katkı ve tertemiz hayatına rağmen devlet tarafından şüpheli görülmeyi ve takip edilmeyi gururuna yediremeyen Mehmet Akif, Mısır’a dargın olarak gider. Orada üzerinde çalıştığı Kur’an tercümesinin sonuçlarından çok da memnun kalmaz. Çalışmayı durdurduğunu ilan eder ve taslağı yakın dostu Yozgatlı İhsan’a emanet eder.

İleride başına bir şey gelirse.. yakmasını vasiyet ederek.

İşte o, ‘emanetçi’ saygın dost Yozgatlı İhsan Bey, bugün Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babasıdır. Akif, tedavi için geldiği İstanbul’da hayatını kaybettikten sonra dostunun vasiyetini yerine getirip taslağı yakmıştır.

Sözün özüne gelir isek: Mehmet Akif tıpkı Şair Raif gibi dostluğu zor kazanılan bir kişidir. Dilimizde yer etmiş malum ifade ‘Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu..’ der. Aynı frekansta bir başka malum ifade: ‘Benzerler, benzerini bulur’ şeklindedir.

Yozgatlı İhsan Bey, Akif gibi, dostluğunda seçici bir isimle yıllarca çok yakın olmuştur. Yaşam çizgisinde bu denli net kişilerle olan ilişkiler, aynı zamanda bir sicil ispatıdır. Akif’in yalnızca yaşam pratiğinde değil, yaptığı işlerde de ne kadar titiz ve ilkeli olduğu tarihi bir gerçektir.

Bu durumda, neticesinden memnun olmadığı tercüme metnini, vasiyet notu ile Yozgatlı İhsan Bey’e emanet etmesi ona karşı olan saygısı ve güveninin işareti değilse nedir?

Ve.. Bu vaziyet ortada olduğu halde… ‘Muhalefetin cumhurbaşkanı adayının babası vakti zamanında Kur’an yakmıştır’ şeklindeki yazı ve haberler en hafif deyimle abesle iştigal değil midir? Gerçeğin bu denli açık tahribatı, yaşamı boyunca bu konularda en yüksek düzeyde ilkeli ve dikkatli olan Mehmet Akif’e de de hakaret değil midir? Bu kadar önemli bir görev için siyasete giren kişilerin her türlü şekillerinin kamuoyu önünde tartışılması ve eleştirilmesi en normal ve gerekli olandır.. Buna hiç kuşku yok! Lakin.. Bunca büyük ve açık yalan!.. Pes doğrusu!

Not:

Edebiyat tarihimiz ideolojik perspektiften kaynaklanan önyargılara kurban gitmiş nice isimle dolu. Konuyla ilgili olarak, Nazım Hikmet- Necip Fazıl mukayesesinden sıkılanlar için Mehmet Akif çok iyi bir örnek. Milliyetçi ve dindar kimliği nedeniyle on yıllarca belli bir kesimin ittiği Akif hakkındaki bilinmeyenler.. zannedildiğinden fazla. Mehmet Akif, başka pek çok benzeri gibi belli kamplara teslim edilip, oradaki istismarı seyredilecek bir isim değil. Hem edebiyatçılığı ve hem de yaşantısıyla hepimize sandığımızdan fazla ilham ve mutluluk verecek donanımda. Merak eden- okuyan; bilir!

Daha fazla yazı yok
2024-05-26 10:58:01