A password will be e-mailed to you.

65. Berlin Film Festivali 5 – 15 Şubat 2015 tarihleri arasında düzenlenecek. Türkiye’den Faruk Hacıhafızoğlu imzalı “Kar Korsanları” Generation bölümünde yarışıyor. Forum bölümünde gösterilen Emine Emel Balcı imzalı “Nefesim Kesilene Kadar” En İyi İlk Film Ödülü’nün adayları arasında yer alıyor.

Berlinale, 65. yaşını yine her açıdan dopdolu bir programla 5-15 Şubat 2015 tarihleri arasında kutlayacak. “Requiem for a Dream / Bir Rüya için Ağıt” ile tanınan Darren Aronofsky başkanlığındaki jürinin değerlendireceği Altın Ayı adayları arasında Terrence Malick, Peter Greenaway, Aleksey German Jr ve Andreas Dresen gibi önemli yönetmenlerin yeni filmleri yer alıyor.

Türkiye’den Faruk Hacıhafızoğu imzalı “Kar Korsanları” gençlik ve çocuk filmlerinin yarıştığı Generation bölümüne seçildi. Emine Emel Balcı imzalı  “Nefesim Kesilene Kadar” Forum’a seçildi ve En İyi İlk Film Ödülü’nün de adayları arasında yer alıyor.  Berlinale Shorts yani  Kısa Film Yarışması’nın jüri üyeleri arasında ise ülkemizde güncel sanatın önde gelen isimlerinden Halil Altındere var.

Berlinale Resmi Program, Panorama, Forum, Generation, Retrospektif, Klasikler, Mutfak Sineması ve alt bölümlerinden oluşan; izlemeye yetişilemeyen genişlikte programı ve Türkiye standının da yer aldığı EFM – Avrupa Film Pazarı ile 65. yaşını dolduracak.  Ama bir de önemli yenilik getiriyor. Hem festival programında hem EFM’de dünyayı saran dizi furyasının yeni ve iddialı örneklerinin prömiyerlerini yapacak. Amerikan, Alman, İtalyan, hatta İsrail dizileri Berlinale’de izleyici ve film endüstrinin karşısına çıkacak.

Altın Ayı adayları

Babasının izinden giden Aleksey German, “Pod Elektrikheskimi Oblakami” (Elektrik Bulutlarının Altında) ile görsel yeteneğini bir kez daha sergileyecek… Kuşağının en iyi Alman yönetmenlerinden Andreas Dresen insanı ve duygularını ne kadar iyi anladığını ve anlatabildiğini “Als wir traumten” (Biz Hayal Görürken) ile bir kez daha gösterecek…

Cafer Panahi, varoluş nedeni olarak gördüğü sinemayı her şeye rağmen yapıyor! “Taxi”de Tahran’da bir taksinin şoför koltuğuna oturdu ve müşterileriyle söyleşi yaptı. Anlatım olanaklarını zenginleştirmede ustalaşan İranlı yönetmenin direnişinden yine bir başyapıt çıkmış olabilir.

Filmin diğer sanat disiplinleriyle ilişkisini ustaca kuran, kendine özgü öykü anlatıcılığıyla İngiliz sinemasında kuşağının diğer yönetmenlerinden ayrılan Peter Greenaway yine ilginç bir çalışmayla karşımıza çıkacak: “Eisenstein in Guanajuato” (Ayzenştayn Guanajuato’da). Sovyet sinemasının kuramcılarından, montaj sinemasının üstadı Ayzenştayn’ın Meksika’da bulunduğu sürede geçen bu filmi sinefiller iple çekiyor. İngiltere’den Andrew Haigh de muhteşem Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’in başrolleri paylaştığı “45 Years” (45 Yıl) ile Berlinale’ye döndü.

Berlinale’nin bu yılki keşfi Guatemala’dan. Jayro Bustamante’nin ilk uzun metrajlı kurmacası Ixcanul, adını bir volkandan alıyor. Bakalım lav mı püskürtecek duman çıkarıp sönecek mi?

Kadın yönetmenler sayıca az olabilir ama nitelikte iddialılar: İsabelle Coixet’nin Juliette Binoche ve Gabriel Byrne’i bir araya getiren “Nadie Quiere la Noche”si (Kimse Geceyi İstemez) 65. Berlinale’nin açılış filmi oldu. Malgorzata Szumowska da ilginç çalışmalarında hız kesmedi ve “Body” (Vücut) ile insan bedeni üzerine sıra dışı bir sinemasal etütle Altın Ayı’ya talip oldu.

Şili sineması yükselişte

Berlinale’nin Resmi Programı’na seçilen filmlerin birçoğu, daha önce Berlin’de filmleri gösterilen yönetmenlerin yeni yapımları. Birkaç yıldır yükselişte olan Şili sinemasının iki ağır topu birden Altın Ayı için yarışıyor. “Işığa Özlem” adlı başyapıtıyla tanıdığımız Patricio Guzman, Güney Amerika kıtasının Pasifik kıyısını boydan boya kaplayan Şili ile okyanus ilişkisine odaklı “El Boton de Nacar” (Sedef Düğme) ile belgesel sinemayı bir kez daha doruklara taşıyacak gibi görünüyor.

“Tony Manero”, “Post Mortem” ve “No” ile parlak başarılara imza atan Pablo Larrain de yine Şili’nin kurumlarına eleştiri getiriyor ama bu kez “aşk, tutku, pişmanlık üzerine” diye tanımladığı bir filmle.

James Franco kral, Cate Blanchett kraliçe

James Franco, Berlinale’nin taçsız kralı, Cate Blanchett da kraliçesi! Altın Ayı adayı iki usta Alman yönetmenin filmi yetmezmiş gibi bir de Panorama’da filmi var Franco’nun! Wim Wenders’in “Every Thing Will Be Fine” (Her Şey Güzel Olacak) ve Werner Herzog’un “Queen of the Desert” (Çöl Kraliçesi) filmlerinin yanı sıra Justin Kelly’nin yönettiği I Am Michael’ın başrolünde. Ünlü aktörün filmografisi git gide onu bir kuyruklu yıldıza dönüştürmekte!

Kenneth Branagh imzalı “Cinderella” (Külkedisi) Yarışma Dışı gösterilecek. Külkedisi masalının uyarlaması olan bu fantastik filmde Richard Madden, Stellan Skarsgard, Derek Jacobi ve Helena Bonham Carter’dan oluşan müthiş bir kadronun ilk sırasında Cate Blanchett’ın adı yazılı. Blanchett, yönetmeninin kariyeri itibariyle yarışmanın en iddialı filmi “Knight of Cups”ta (Kupa Valesi) başrolleri Christian Bale ve Natalie Portman ile paylaşıyor. Terrence Malick, “Thin Red Line / İnce Kırmızı Çizgi” ile Altın Ayı, “Tree of Life / Hayat Ağacı” ile Altın Palmiye kazanmış bir yönetmen olarak haliyle “Knight of Cups”ın dünya prömiyeri öncesinde iddiasını koruyor.

Panorama, yes!

Panorama Bölümü bu yıl yine Altın Ayı ile rekabet edebilecek bir program hazırladı. Amerikan bağımsızları arasında kendine özgü bir yer edinen Hal Hartley, yeni filmi Ned Rifle ile Panorama’da. Usta yönetmen Raoul Peck, ülkesi Haiti’yi yerlebir eden depremin ardından yaşananları ve katı sınıf ayrımını, senaryosunu Pascal Bonitzer ile yazdığı Murder in Pacot’da irdeliyor. 

Panorama Belgesel bölümü bütün Berlinale’nin en ilginç bölümü, bana kalırsa. Gezegeni sömüren şirketleri ya da sömürülmesine aracı olan kurumları ustalıkla sahneye koydukları, mizah dolu ama etkili eylemleriyle protesto eden ve bu eylemlerin belgeseli yapan Yes Men ekibi Yes Men Are Revolting ile üçüncü kez Berlinale’de boy gösterecek. Irak kökenli İsviçreli yönetmen Samir, bir aile üzerinden memleketinin acılı ve karmaşık tarihini 162 dakikalık üç boyutlu bir belgeselle anlatacak.

Color by Technicolor

Color by Technicolor… Bu ibareyi gördüğümüz yüzlerce klasik var sinema tarihinde! Bunlardan 30’u Berlin Film Festivali’nde beyazperdeyi renklendiren Technicolor firmasının 100 yılı onuruna Glorious Technicolor başlıklı Retrospektif bölümünde gösterilecek.

Bazıları özenle restore edilmiş filmler arasında bütün zamanların en iyi film listesine girebilen nadir müzikallerden Singin’ in the Rain / Yağmurda Şarkı, bir Amerikan efsanesi haline gelen Gone with the Wind / Rüzgar Gibi Geçti, masal ve müzikali birleştiren The Wizard of Oz / Oz Büyücüsü, Marilyn Monroe’yu ikonlaştıran Howard Hawks komedisi Gentlemen Prefer Blondes / Erkekler Sarışın Sever, John Ford western’i She Wore a Yellow Ribbon / Sarı Kurdeleli Kız, George Sidney imzalı The Three Musketeers / Üç Silahşörler yer alıyor.

Müzikal sahnelerin arkaplanında romantik renklerle, parlak giysilerle, sıcak tonların egemen olduğu çöl manzaraları ve günbatımlarıyla bu filmleri belleklerimize yerleştiren Technicolor’un sinema tarihindeki yeri bir kez daha vurgulanacak.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 14:04:39