A password will be e-mailed to you.

Berlin Film Festivali’nde bu yıl Türkiye sineması yine adından söz ettirdi. Yarışmalı bölümde Türkiye’den film olmamasına rağmen, Mete Gümürhan ile Aslı Özge festivalden ödülle ayrıldı. 66. Berlin Film Festivali’ne bu yıl damgasını vuran konu ise mülteci krizi oldu. 

Pazar günü sona eren 66. Berlin Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde bu yıl Türkiye’den film yoktu. Ancak festivalde gösterilen Türk yönetmenlerin filmleri ilgi gördü, beğeni topladı. Festivalin Panorama Special bölümünde gösterilen Aslı Özge’nin “Auf Einmal”i (Ansızın), Label Europa Cinemas Özel Mansiyonu’nu kazandı. 42 ülkede 977 sinema salonunun bağlı olduğu Europa Cinemas jürisi “Ansızın”a bu ödülü vermelerine neden olarak “filmin yüksek artistik kalitesini” gösterdi. Almanya-Fransa-Hollanda ortak yapımı olan “Ansızın” bir parti sonrasında son misafiri beklenmedik bir şekilde ölen ve polisin gözünde şüpheli şahıs durumuna düşen Karsten’ın giderek yalnızlaşmasını işliyor.  Orijinali Almanca olan filmde, Quentin Tarantino’nun “Eşkiya Çetesi” (Hateful Eight) filminde rol alan Sebastian Hülk, “Sophie Scholl” ile Gümüş Ayı’nın sahibi olan ünlü Alman oyuncu Julia Jentsch ve Steven Spielberg’in “Münih”inin oyuncularından Hans Zischler başrolleri paylaşıyor. 


Filmin Berlinale’de dört gösterimi yapıldı ve büyük beğeni topladı. Aslı Özge’nin filmi hakkında çıkan yorumlardan en çarpıcısı Tagesspiegel gazetesindeydi. Aslı Özge’nin Almanya’da doğan Fatih Akın gibi Türk kökenli yönetmenlerden “şaşırtıcı bir şekilde çok farklı” olduğu yazıyordu yorumda ve “Aslı Özge ile başka bir sinema başlıyor” deniyordu.  


İstanbul doğumlu olan, 16 yıldır Berlin’de yaşayan Aslı Özge, Berlinale’ye yabancı olmayan bir yönetmen. Özge’nin bundan önceki filmi “Hayat Boyu” 2013 Berlin Film Festivali’nin Panoroma bölümünde gösterilmişti. Özge, ilk filmi “Köprüdekiler” ile adını duyurmuş ve film çok sayıda ödül almıştı. 


Diğer bir ödül Genç Pehlivanlar’a


Türkiye’den üç film çocuk ve gençlik filmlerinin gösterildiği Generation bölümünde Kristal Ayı için yarışıyordu, ancak yüzü gülen sadece Mete Gümürhan oldu. Gümürhan ilk yönetmenlik denemesi “Genç Pehlivanlar” ile Jüri Özel Mansiyon ödülü kazandı. Türkiye-Hollanda ortak yapımı olan belgesel, Amasya’da yatılı okuyan, çoğu yoksul ailelerden gelen, umutlarını güreşten elde edecekleri başarıya bağlamış çocukları anlatıyor. Rotterdam’da Willem de Kooning Akademisi’nde sinema okuyan Gümürhan, 2012 yılında da dünyanın farklı ülkelerinden sinemacıları biraraya getiren Berlinale Yetenek Kampüsü’ne (Berlinale Talents) katılmıştı.  


Generation bölümünde gösterilen Barış Kaya ile Soner Caner’in yönetmenliğini yaptığı “Rauf" ile Ümit Köreken’in ilk uzun metrajlı filmi “Mavi Bisiklet” festivalden eli boş dönse de, izleyicilerden bol alkış aldı. 


Berlin Film Festivali’nde yer alan bir diğer Türk filmi ise Forum bölümünde gösterilen Ahu Öztürk’ün ilk uzun metrajlı çalışması “Toz Bezi” oldu. İstanbul’da temizliğe giderek hayatta kalmaya çalışan iki kadının dayanışmasını, hayallerini, yaşadıkları hayatın zorluklarını anlatan film de izleyicinin beğenisini topladı. 


Berlinale’de gösterilen 400’ü aşkın filmin arasından hangi Türk filmleri akılda kalacak sorusunu şimdiden yanıtlamak ise zor. Ama Berlin Film Festivali’nde Türk sineması denince, akla ilk gelen Semih Kaplanoğlu imzalı “Bal” oluyor. 2010 yılında Altın Ayı’yı kazanan ve izleyen herkesi büyüleyen “Bal” hâlâ unutulmadı. 


Mülteci krizi damgasını vurdu


Bu yıl Berlinale’nin unutulmazlarından biri festivalin 66 yıllık tarihinde Altın Ayı’nın ilk kez bir belgesele verilmesi oldu. İtalyan yönetmen Gianfranco Rosi’nin Lampedusa Adası’nda Avrupa’ya ilk kez ayak basan mültecileri ve yöre halkının mültecilerle ilişkisini anlattığı  “Fuocoammare”nin (Fire at Sea-Denizde AteşAltın Ayı’yı kazanması süpriz olmadı. Film, bir çok sinema yazarının ve izleyicinin favorisiydi. Ödüller dağıtıldıktan sonra basında çıkan yorumların ortak noktası filmin ödülü hak ettiği ve “Fuocoammare” ile siyasi bir mesaj verildiği oldu. Ama bu siyasi mesajın yerine ulaşması için filmi Avrupa Birliği ülkelerinden siyasetçilerin de izlemesi gerekiyor. 


Berlin Film Festivali siyasi konuları ön plana çıkartmasıyla bilinir. Avrupa’nın en yakıcı siyasi konularından biri olan mülteci krizinin festivale damga vuracağı Berlinale başlamadan önce düzenlenen tanıtım toplantısında belli olmuştu. Festivalin çeşitli bölümlerinde sığınmacılar ve göç üzerine farklı filmler gösterildi. Philip Scheffner’in “Havarie,”Aline Fischer’in “Meteorstrasse,” (Meteorstreet) Rachid Bouchareb’in “La Route d’Istanbul” (Road to İstanbul) bu filmler arasında. 


Bunun yanı sıra, festivalin açılışı için gelen George Clooney, sadece kırmızı halı üzerinde hayranlarına imza dağıtmadı. Clooney ve eşi Amal Clooney’nin birlikte Almanya Başbakanı Angela Merkel ile mülteci krizini görüşmesi basının ilgi odağı oldu. 


Ayrıca Berlinale’de bu yıl ilk kez mülteciler için Berlin İşkence Kurbanları Tedavi Merkezi’ne verilmek üzere bağış toplandı. Filmlerin gösterildiği sinema salonlarına konan kutulara atılan bağışlarla yaklaşık 25 bin euro toplandı. Bunun yanı sıra Berlinele yönetimi 19 sığınmacıya festivalde çalışma olanağı yarattı. 


Adından söz ettiren filmler


Berlin Film Festivali’nde gösterilen 400’ü aşkın filmin arasından sıyrılıp, gazetelerin kültür sayfalarında, televizyonların Berlinale özel programlarında kendinden söz ettirmek ne yazık ki her filme nasip olmuyor. Geride kalan festivalde adından en çok söz ettiren filmlerden biri Alman yönetmen Anne Zohra Berrached’in “24 Wochen” (24 Weeks) oldu. Julia Jentsch’in başrolünde oynadığı çocuğunun engelli doğacağını öğrenen bir hamile bir kadının zor kararını işleyen film, aslında Altın Ayı için favoriler arasındaydı. Ama film festivalden eli boş ayrıldı. 


Alfred-Bauer-Preis Ödülü’nü kazanan yönetmen Lav Diaz’ın “Hele Sa Hiwagang Hapis” (A Lullaby to the Sorrowful Mystery)’nin çok konuşulmasının nedeni ise filmin tam sekiz sürmesiydi. Festivalde dikkat çeken başka bir film ise Suudi Arabistan’dan festivale katılan ilk film olma özelliği taşıyan “Barakah yoqabil Barakah” (Barakah meets Barakah) oldu. Film, sanatsal değerine bakılmaksızın, sinemanın hâlâ yasak olduğu bir ülkede, böyle bir aşk filmi yapılabildiği için övgü aldı. 


Micheal Moore, Almanya’da çok sevilen, filmleri iyi iş yapan bir yönetmen. Amerikalı yönetmeninin son filmi “Where to Invade Next” de Berlinale’de ilgi gördü, ancak yönetmenin bizzat rahatsızlığı nedeniyle Berlin’e gelememesi hayal kırıklığı yarattı. 


Siyahi hiçbir sinemacının Oscar adayları arasında yer almamasına yönelik eleştirileri geçen haftalarda manşetlerde yer alan Spike Lee ise bu tartışmalardan çok önce Berlin’e davet edilmişti. Yönetmeninin yarışma dışı gösterilen hip-hop müzikali “Chi-Raq” da festivalin ilgi gören filmlerinden oldu. 


Halk festivali


Venedik ve Cannes ile karşılaştırıldığında, Berlinale’nin en önemli farklarından bir diğeri de halka açık bir festival olması. Bu yıl festivalde izleyici rekoru kırıldı, satılan bilet sayısı 337 bine ulaştı. Önümüzdeki yıl Berlin Film Festivali’nin ne zaman yapılacağı ise şimdiden belli oldu. 67’inci Berlin Film Festivali 9-19 Şubat 2017’de yapılacak. 











 


Daha fazla yazı yok
2024-05-14 18:24:59