A password will be e-mailed to you.

Arslan Sükan, 27 Şubat’a kadar uzatılan solo sergisinde New York’ta Five Eleven galerisinde Kathy Battista küratörlüğünde dokunmatik telefonlara dokunan parmaklarımızın bilinç dışı bıraktıkları izlerin izini sürdü. Tarayıcıda taradığı görüntüler fiziksel ve dijital dünya arasındaki psişik olanı var ediyordu adeta… Sükan’la son solosunu, görünmeyenle alışverişini konuştuk…

  

Ayşegül Sönmez: New York’ta bir ilk solo… Biraz anlatır mısın nasıl gelişti olaylar… 

Arslan Sükan: Bethany Brady, Lehman Maupin ve Paul Kasmin galerilerinin eski direktörü, Chelsea’de bağımsız yeni bir proje mekanı açtı. Kendisi işlerimi daha önceden takip ediyordu ve böyle bir mekani açtıktan sonra kendisiyle tekrar bir araya geldik ve yeni işlerimi göstermeye karar verdik.

 

 -‘Sen surf ederken’ diye çevirdim serginin ismini. İki dünya arasında fiziksel ve dijital dünya arasında kalan insanoğlunun psişik dünyasına bu dijitalliğin nasıl etkisi olduğunu düşünüyorsun? Olduğunu düşünüyor musun?

Farkında olmadan bir çesit evrim geçirdiğimizi düşünüyorum. Özellikle de internetle doğan jenerasyonun bizim gibi internetle sonradan tanışan jenerasyondan daha farklı algılamaları olduğuna inanıyorum.

 

-Yani dünyada olup bitene dokunabiliyoruz. Bu çok çatışkılı geliyor bana? Ve izleyiciyi, dünyaya bakanı pasif sadece bir çift göze mi indirgiyor? Ya da dokunmanın anlamını mı değiştiriyor?

Sadece duyularımızla algılamaktan bahsedeyim veya böyle bir sınır çizerek açıklamaya çalışayım. Fiziksel dünyada bir elmayı elimize aldığımız zaman, onun şeklini, kokusunu ve tadını alabilirken, dijital dünyada sadece bir ekrana bakarak onun elma olduğunu algiliyoruz. Ve bunun gerçek bir elma olduğunu kabul ediyoruz. Gerçek hayatta beş duyumuzla algıladığımız her şeyi, dijital dünyada sadece düz bir ekrana dokunarak görüyoruz. Dokunma, görme ve belki de duyma hissimiz değişiyor olabilir. Bir çesit evrim geçiriyoruz derken bundan bahsediyorum.

 

-Sen nasıl bunu sorgular oldun bu sergi ortaya çıktı?

Hem sosyolojik hem de fenomenolojik olarak gorünürlük görünmezlik meseleleriyle çok ilgileniyorum. Dijital dünyada neredeyse vaktimizin yarısından fazlasını geçiriyor olmamız ve bu dünyanın görsel ağırlıklı bir dünya olması, sosyal medyada fotoğrafın patlaması vb. gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Dijital ve fiziksel dünya arasındaki farklılıklar, gerçeklik algılarımızı artık başka bir boyuta taşıması, akıllı telefonlarla çektiğimiz fotoğraflar derken böyle bir fikir aklıma geldi. İşin bana göre diğer bir ilginç yönü de, bir imaj üretmek için kullanılan tarayıcı ve yine bir imaj üretmek için de kullanılan akıllı telefonun birbiriyle direk temas ederek başka bir imajın ortaya çıkması. Yani ben direk bulduğum iphoneları tarayıcının üstüne koyup taradım. Sonra Ps’ta birkac ayarlamadan sonra bu işler ortaya çıktı.

 

-Bu jestlerimizi gündelik dokunmalarımızı dev görmek ister istemez resim tarihini de jestle çalışan bütün modernleri akla getirmiyor mu? 

Olabilir. Ben bu projeye başlarken böyle bir benzerlik yaratma amacım yoktu. Ortaya çıkan sonuç, dedigin gibi jestle çalışan modern sanatçıların işleriyle benzerlik göstermiş olabilir, bu beni rahatsız etmiyor. Burada bana göre enteresan olan, ortaya çıkan jestlerin farkında olmadan ve tamamıyla bambaşka bir şey yaparken ortaya çıkması. Bilinçli olarak bir şey yaparken bilinçsiz olarak da bir iz bırakıyoruz. Bu iki zit durumu bir araya getirmeye çalıştım. Ayni zamanda da dijital dünyadaki gördüklerimizle, işlerin üzerinde oluşan yansımalarla yerlerini değiştirmeye çalıştım. Mürekkep püskürtmeli yazıcı ile yansıtıcı metalik kağıda bastığım işler, fiziksel dünya ve izleyicinin bedenini görüntü yüzeyinde sanal içeriğe dönüştürerek, yerleştirildiği yerin içeriğini yansıtıyor. Fakat, ekrandaki parmak izlerinin aksine yansımalar objeler üzerinde fiziksel izler bırakmiyor.

 

Bu sergini diğer sololarınla nasıl linkliyorsun?

Bir önceki beyaz küp seriside görünürlük görünmezlik meseleleriyle alakalalıydı. Boş gibi gözüken beyaz küp enstelasyon fotoğraflarının içinde yine beyaz dijital olarak boyanmış resimler vardı. Aynı zamanda beyaz küpün iluzyonistik etkilerinden bahsediyordum. Bu proje de onun başka bir boyuttaki devamı gibi. Üçüncü ayağı da hazır aslında.

 

-Bir anket yapmıştık sanatatak.com’da. Herkese şu soruyu sormuştuk: sana da sormak istiyorum: Julian Stallabrass, fotografik kültürle yani her an fotoğraf çeken insanlık ile sanat adına fotoğraf çekenlerin bir kutup oluşturduğunu düşünüyor. Ne diyorsun? Bunlar zıt fakat birbirini besleyen kutuplar mı?

İki zıt kutup olduğunu düşünmüyorum. Ikiden fazla bir çesitlilik olduğunu düşünüyorum. Sonuçta herkes bir imaj üretiyor, her ne kadar amaçlar farklı da olsa, herkes her saniye birbirinden etkileniyor ve beslenebiliyor. Bu durum eskiden de böyleydi. Şimdi internet sayesinde görünürlük çok daha fazla kolaylaştı. Herkesin bir vitrini var. Ve bu vitrin herkes tarafından görülebiliyor.

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 07:14:53