A password will be e-mailed to you.

B Planı’nın son oyunu Yuva’nın ardından röportaj yaptığımız yönetmen Sami Berat Marçalı bu kez de az bilineni yapmış. Lanford Wilson’un “Burn This” adlı meşhur oyununu Türkçeye çevirmiş. Oyun Türkiye’de ilk kez, Toy İstanbul’da “Yak Bunu” ismiyle seyirci ile buluşuyor. Sahnede Büşra Develi, Toprak Can Adıgüzel, Sertan Erkaçan ve Marçalı’nın bir diğer oyunu İstila’dan hatırladığımız Hakan Kurtaş var.

Biraz yazarın kendisi hakkında ön bilgi verecek olursak; Lanford Wilson, 1937 yılında doğmuş, annesi ve babası O küçük yaştayken boşanmış Amerikalı bir yazar. Bu nedenle Lanford Wilson’ın çocukluğu anne veya babasının yanında, farklı şehirlerde geçmiş. Yalnızlık, toplumdan dışlanmışlık, soyutlanmışlık, sevgisizlik, aidiyetten yoksun olma anlamında evsizlik gibi temalar Wilson’un oyunlarının temel meseleleri. Sami Berat Marçalı’nın sahneye koyduğu diğer oyunlara da bakınca, zihinsel açıdan tam da bu temaların etrafında birleşmiş gibiler.

Wilson, oyunlarının genelinde geçmişe özlem duygusunun hakim olduğunu söylüyor. Geçen zamanla ilgili oyunlarında hep bir nostalji havası hakim. Karakterleri, bulundukları zamanı daha yaşanabilir kılmak için geçmişi hatırlamakta. Yak Bunu’da ise, özlemle başa çıkmak için devam etmeye çalışan ama henüz geçmiş onların izini bırakmadığı için buna hazır olmayan üç karakterle karşı karşıyayız.

Oyun başladığında apar topar bir yasın içine düşüyoruz. Hikayenin asıl kahramanı yaşamıyor ve hikayenin tüm iskeleti onun ekseninde kuruluyor. Ev arkadaşları bu kaybın ardından kazada ölen arkadaşlarını ne kadar tanıdıklarını sorguluyor. Tabii bu beraberinde onları kendilerini sorgulamaya ve bilmedikleri taraflarıyla yüzleşmeye de itiyor.

Oyunun tek bir oturma odasında geçiyor olması ile Marçalı bu çıkışsızlığı seyirciye hissettiriyor. Duvarları aşamayarak tartışan karakterler, ev halleri, içki, sigara bizi de o odaya sıkıştırıyor.

Ölümle aydınlanan sırlar

Birçok sır bir kazanın ardından Robbie’nin hayatını kaybetmesi ile açığa çıkıyor. Yıllarca aynı evi paylaştıkları Anna, Robbie’nin ailesini ilk kez cenazede görüyor. Robbie bir eşcinsel olduğu için ailesinden bunu saklamasının da payı var tabii. Oyun burada homofobiye çelmesini takıyor ve Robbie’nin abisinin nefreti ile tepetaklak düşüyor.

Yönetmen bir yalnızlık güzellemesi olarak ifade ettiği ikinci perdeyi daha komik ve hazmı kolay bir noktada ele alıyor. Hızlı ve bol aksiyonlu bir perde bu. Anna’nın varoluş mücadelesi tüm karakterlere sirayet ediyor ve onlar da kendilerini baştan yaratma sürecine doğru ilk adımlarını atıyorlar.

Tüm oyuncuların performansına hayran kaldığımı söylemeliyim. Özellikle Büşra Develi rolünün hakkını çok iyi veriyor. Hem özleyen, hem sorgulayan, hem kaybolmuş, hem de yolunu bulmaya çalışan Anna’yı çok iyi oynuyor. Özellikle Robbie’nin abisi ile yüzleşme sahnelerinde onun duygusal iniş çıkışını, anlama çabasını isyana, tedirginliğini empatiye ve korkusunu yakınlaşmaya bıraktığı gel gitlerini izlemek çok etkileyiciydi. Hakan Kurtaş da rahatsız, takıntılı, homofobik bir adam rolünü bir o kadar iddialı canlandırıyor. Oyuncuların dinamizm ve uyumunda da yönetmenin parmağı büyük olmalı. Hiçbir kostüme, fazla hareket ve aşırılığa gerek kalmadan kaymaktan kıl alır gibi oynuyorlar. Metinde yer alan, ahlaki olmayan bir tutkuyu canlandırmak da cesaret istiyor.

Sansürsüz ve sert

İçeriği sebebi ile zaten her alanda cesaret isteyen ve oldukça sert bir oyun olan Yak Bunu, Sami Berat Marçalı’nın sansürsüz yaklaşımı ile daha da sertleşiyor. Müzik ve maskelerle, ara ara danslarla karakterlerin dansçı olduğunu hatırlıyor, bu aralarda olan biteni sorgulayacak nefes buluyoruz.

Burada tekrar eski oyun Yuva’yı hatırlıyorum. Oradaki gibi burada da aidiyet sorunu görüyoruz. Bu kez kimlik değil, cinsel kimlik yönünden de. Bu aidiyet problemi ve oyunun tek mekanda geçiyor olması karakterlerin toplumdan dışlanmış mı, yoksa kendilerini toplumdan soyutluyorlar mı oluşuna bir işaret diye sorgulamak mümkün.

Bana kalırsa, sürecin finalde bir yangına kadar gitmesi de bu sorgulamayı doğru kılıyor. Çünkü Anna’nın dış koşullardan destek bulamayan içsel çıkmazı bu finali hazırlıyor.

1986’da yazılmasına rağmen birçok açıdan güncelliğini hâlâ koruyan bu oyunu, mutlu son ve rahatlama beklemeyen herkes izlemeli.

 

İLGİLİ HABERLER

Sami Berat Marçalı’dan “evrensel” bir Yuva

Bozcaada’da bir ilk: 1. Tenedos Tiyatro Festivali

Daha fazla yazı yok
2024-05-15 00:17:54