A password will be e-mailed to you.

Felix Van Groeningen imzalı Belgica iki kardeşin işlettiği popüler bir barda yaşanan eğlenceli geceleri, çığrından çıkan hedonizmi ve şişenin dibinde boğulmaya yüz tutan umarsız kitleyi anlatıyor.


2010’da İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’yi kazanan Çölde Kutup Ayısı ile tanıdığımız ve tüm dünyada 2012 tarihli filmi Broken Circle Breakdown ile aşina bir isme dönüşen Felix Van Goreningen, Sundance’de kendisine Dünya Sineması bölümünde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran son filmi Belgica’da zamanın ruhunu yakalayan ve kısa bir süreliğine de olsa sosyal hayatın merkezi haline dönüşen bir barın hikayesini anlatıyor. Van Groeningen’in akıcı üslubu ve güçlü müzik duygusu sayesinde izleyiciyi sarıp sarmalayan Belgica yönetmenin bir önceki filmi kadar derin bir etki bırakmıyor belki ama başta “kardeşlik” olmak üzere kimi hayati mevzulara dair ilginç gözlemler barındırıyor.

Kendi halinde küçük bir bar işletirken, hayattan bir hayli sıkılmış ağabeyi Frank’ın da ittirmesiyle bir anda şehrin en popüler gece mekanını işletmeye başlayan Jo filmin iki başkişisinden biri. Henüz iki aylıkken gözlerinden biri kapanıveren ve bir daha da açılmayan Jo kelimenin her anlamında ondan daha açıkgöz olan Frank’in yardımıyla Belciga’yı büyütür ve gece hayatının nabzının attığı bir kulübe dönüşen mekan kısa sürede yeni grupların konserler verdiği, avant-garde sanatçıların performanslar sunduğu bir mekan haline gelir. Hacienda-Factory-Studio 54 karışımı bir yer düşünün, sonra onu Kemancı’yla harmanlayın, fazla yanılmazsınız. Zaten bir süre sonra iki kardeşin içki-uyuşturucu-seks sarmalında yolları yavaşça ayrılacak, daha küçük olan Jo daha olgun bir havaya bürünürken, evdeki karısını ve biri yolda iki çocuğunu unutuveren Frank kendini alemlerin kralı sanmaya başlayacaktır. Hikaye tanıdık, olaylar bildik, kişiler aşina.

Gent şehrindeki efsanevi gece kulübü Charlatan’dan esinlenen Belgica akla İstanbul’un (ya da herhangi bir yerin) mekanlarını da getiriyor şüphesiz. Hatırlar mısınız örneğin Ceneviz Kahvesi’ni? Hayal Kahvesi’nin ortalığı yakıp geçtiği günleri? Kemancı, 8.5, Eski Kaktüs, Sis Bar, Star 88. Her kuşak kendince sıralayacaktır müdavimi olduğu mekanları. Papirüs diyen de çıkacaktır, Markiz diyen de. Cumhuriyetçiler de vardır aramızda, Pasajcılar da. İşte Belgica her şeyden önce bunları getiriyor akla ve neden sinemamızda mekanlardan hareketle çekilen dönem ve insan öyküleri yok diye sordurtuyor.

Felix Van Groeningen’in kendi gençlik günlerinden izler taşıyan (biz söylemiyoruz, gösterim için İstanbul’a gelen, filmin Frank’ı Tom Vermeir’in yalancısıyız) Belgica sürprizi fazla olmayan, çok da tanımadığımız bir topluma dair ilginç veriler sunan ama son tahlilde filme mekansal bir bütünlük sağlayan gece kulübünün aslında üstlenmesi gereken dramatik iskelet görevini pek de taşımadığı bir film. Karakterler dişe dokunur değişimler geçirmek yerine hayatın gerçekleriyle yüzleşip kabullenmek gibi izleyiciyi çok da ilgilendirmeyen ve neredeyse yüzeysel bir yolculuk yapıyorlar, ki bunda kötü bir şey yok elbette ama fazlası olamaz mıydı diye soruyor insan. Ahlaki yargılardan mümkün olduğunca uzak durup, iki kardeşin yaşadıklarıyla izleyiciyi başbaşa bırakırken, kadın karakterleri alabildiğine silikleştirip indirgemeci bir üslupla ele alışı ise filmin en ciddi maruzatı olsa gerek. Kadınlar bu hayatta erkelerin ya destekçisi ya köstekçisi mi olmalı illa? Ne yazık ki kadın karakterleri filmin aksesuarı olmaya zorlayan her film er ya da geç untulmaya mahkum ve Belgica’nın kaderinde de bu var gibi görünüyor son tahlilde. Oysa Van Groeningen kendisine haklı bir ün sağlayan Broken Circle Breakdown’da bunun pekala farkında gibiydi ve akıllardan kolay kolay silinmeyecek bir kadın karakterle çıkmıştı karşımıza. Bu kez kadın karakterleri geri plana ittiği gibi başroldeki iki erkek karakter dışındaki -ki onları bile ne kadar iyi ele aldığı tartışılır- hiç bir karakterin doğru dürüst çizilmediğini görüyoruz. Tamam müzikler yine şahane (tebriklerin büyüğü Soulwax’e burada ve ayrıca bir de Türk şarkıcı Kürşat sahne alıyor, dikkatimizden kaçmadı elbette), oyunculuklar birinci sınıf, mekan duygusu mükemmele yakın ama başı, ortası ve sonu olsa da hikaye ne yazık ki bir türlü kaldıramıyor filmi arzulanan yükseklere.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-24 13:33:01