A password will be e-mailed to you.

Osman Dinç’in son dönem yapıtlarından oluşan bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturan ‘’Teorem‘’ adlı sergi, 22 Şubat 2014 tarihine kadar Pi Artworks Istanbul’da görülebilir.

çekirgenin ince bacakları, 

hızla zıplayacağının haberini verir,

 

Metal. Kendi başına ayakta durabilen, bir başkasına dayanak ve temel oluşturabilen, bir başkasının tarihine eklenen, ona sahne olabilen metal, uzun tarihi içinde, farklı hikâyelerle, bilimsel ve sanatsal varoluş içinden yaşamdaki en küçük aksesuar parçasına kadar yol alır. Metalde açılan bir delik, ona ilave edilen bir cam ya da boya, metali başka evrenler içine davet ederken; metalin yolculuğunda eşlikçilerinin ona atfettiği öyküler, varlık-insanın kendi dünya ve evren kavrayışının da merkezinde yer alır. Bir gezegen tasarımına malzeme, bir kavram anlatımına araç olabilecek metal, kendi sert, katı ve soğuk dokusunu, en küçükten en büyüğüne her ayrıntıda ve yüzeyde yansıtarak, beyaz bir mekânın içinde dolaşan birer gezegen anlatımına dönüşebilir. Dünya ve evren ilişkisinde kurulmuş, kurulacak olan yaşamlardaki paylaşımı, yeni evrenlerin sahnelenmesinde ve eski yaşamların anlatımında en etkili noktada olabileceğinden, metal, bir araç olmanın ötesinde bir esinin kaynağı olabilir. Bir ressam için rengin ve tonların, bir mimar için çizginin ve düzlemin anlamı, bir heykeltıraş için metalin anlamına yakınlaşabilir. Burada ters okumayla heykeltıraş önden gelerek, kendisinin bir kaide olarak kullandığı metal malzemenin aynı zamanda mekânın kendisine işaret edebileceğini düşündürebilir. Heykelin, kendi varlığını, mekânın varlığından alması, her ikisinin de bir mekân olması, aslında kimin önce mekân algısını oluşturduğunu düşündürebilir. Metalle kurulan ilişkide, mekânın, zamana öncelliği, metali bir çeper, bir kaide, bir zaman göstergesi, bir organ yapabilir. Dayanaklılık, süreklilik ve incelik niteliklerinin, sert ve katı bir nitelikle birlikteliği, metalin kullanıldığı çalışmalarda hem estetik hem de düşünsel ilişkileri birlikte var edebilir.

Bu noktada, Osman Dinç’in Teorem başlıklı heykel ve fotoğraf sergisinde yer alan çalışmalarda, çelik, cam, seramik ve boya yüzeyleri, bir bütünün farklı parçaları olarak birer mekâna işaret eder. Çalışmalarda, çeliğin hem çeper, hem de kaide olması, kontur-dayanak ikilisindeki konturun, nesneye, bir diğer nesneye göre dayanak, diğer deyişle varlık kazandırdığı akla gelebilir. Resim sanatında konturun, şeylerin alanını belirterek, şeylere varlık kazandırması, birinin diğeri için varlık koşulu olduğunu düşündürebileceğinden; heykeldeki kontur, temas noktalarından itibaren her yönde, her doğrultuda başlar. Kaide, mekâna; mekân, kaideye dokunduğunda, her ikisi de mekân varlığını farklı bakışlarda inşa eder. Sergi girişinde yer alan, Öklid Geometrisi ve Fraktal Gerçek isimli çalışma, sergi genelindeki geometrik formlardan yüzeysel doku oluşturarak elde edilen hacimsellik üzerinden kendi mekânına yakınlaşarak, çerçeveden dışarıya doğru uzanır. Heykel yapısının her yöne olan yayılımı, çerçeve içine alınmış, parçalanmış geometrik şekillerle ifade edilir. Beyaz yüzeyde, beyaz dokunun etkisiyle, doğanın kendi Öklidçi geometrisi aşılarak oluşan fraktal etkiyse, sergide yer alan Teorem ve Ufku Anlatmak çalışmalarına uzanır. Temel geometrik formların, birbirleri için mekân oluşturduğu bu iki çalışma, kaidesiz ve kendi başlarına birer mekân tasavvuru yaratır. Yuvarlaklık, bazen bir çizgiyle, bazen de farklı bir malzemeyle –cam örneğinde olduğu gibi– çalışmaların içinde hareket eden evrene dair bilmecelerin çözümlerinin arandığı uğraşı hatırlatır. Bir taraftan metalin sertliğinin aşılmaya çalışılması, diğer taraftan da heykel sanatında mekân algısının yapıtın içinden başladığı hissi, her çalışmada öne çıkan uğraşlardır. Fotoğraflardaki, karanlık zemin üzerinde yer alan ampullerin kendi varoluşlarını aydınlatmaları, hem fotoğraf hem de heykellerdeki mekânlarını kendilerinin yarattığı fikrini öne çıkarır. Her Işık Kendi Karanlığını Aydınlatır isimli fotoğraflar, sıralı sergilenme içindeki diğer işlerden farklı olarak birer birer asılmıştır. Aynı isim altında altı farklı fotoğraf, diğer tarafta da aynı isim altında olan ve kaide üzerinde ışık etkisiyle farklılaşan aynı üç Tepegöz. Tepegöz çalışmasında, sanatçının, tepegöz adını verdiği heykeller, metal üzeri cam ilişkisinde, tepegözün nerede başladığı sorusunu akla getirir. Kaidenin çıplak ayakları, çalışmanın doluluğuyla tezatlık oluşturur. Sergi genelinde hissedilen bu etki, heykele ait mekânın, sergi mekânına açılması olanağını sunar. Boşluklu, çıplak kaide, heykelin, ilk mekânı başlatan unsur olduğunu, diğer bir deyişle nesnenin kendi varlığının mekân kavramının başlangıcı olduğunu hatırlatabilir. İzleyiciyi ağırlayan, Ziyafet isimli çalışma, doluluğu, tersten göstererek, kürenin dışının değil; içinin dolu olduğunu, için dıştan önce var-olmayı hedeflediğini düşündürür. Sergiyi gezen gözün, bu çalışmadaki ters dolu yarım kürenin içine bakışı ve kürenin içinde başlayan dairemsi hareketin genişleyerek, kürenin dış çeperini oluşturması, Fraktal Gerçek çalışmasındaki parçalanmış iki boyutlu küreye bir gerçeklik kazandırır. Sergi mekânın beyazlığı, heykellerin koyu renkli hacimselliği ve boşluklu kaideleri, dolu kütleler olan diğer çalışmaları, Büyük Gong’u ve Selvi’yi aynı oluşum içine sokar. Sergi, beyaz üzerine siyah denilebilecek koyu bir rengin hareketlerinin fraktal oyununa dönüşür.

Daha fazla yazı yok
2024-05-19 19:48:18