A password will be e-mailed to you.

Sofia Coppola’nın, ilk gösterimi geçtiğimiz yılın Cannes Film Festivali’nde yapılan ve gerçek bir hikâyeden uyarladığı yeni filmi The Bling Ring (Pırıltılı Hayatlar) Türkiye vizyonunda!

Parlak bir film fikrinden her zaman iyi bir film çıkarmak gerçekten mümkün mü? Babasının kızı Sofia Coppola’nın geçtiğimiz hafta vizyona giren son filmi The Bling Ring’ı izlediğimde kendime bu soruyu sordum. Kâğıt üzerinde, bir “üç cümle projesi” haline sokulup yapımcılara sunulduğunda kulağa müthiş gelen film fikirlerinin, proje aşamasında bekleneni veremediğine daha önce de tanık olduk aslında. Özellikle Amerikan sinema tarihi herhalde böyle onlarca proje ile doludur zaten! Burada asıl şaşırtıcı olan şey ise bugüne kadar ilgiyle takip ettiğimiz bir sinema kariyeri inşa eden Sofia Coppola gibi yetkin bir ismin The Bling Ring ile bu hayal kırıklığı yaratan projelere bir yenisini eklemiş olması ve kariyerinin en zayıf filmini çekmiş olduğu gerçeği!

Sofia Coppola’nın şöhret meselesi ile bir derdi olduğunu zaten biliyoruz. Yönetmen, bir önceki filmi Somewhere’de ya da şimdilik başyapıtı olarak saydığımız Lost in Translation’da bu meselenin altını kalın kalın çizmişti zaten. İşte, yönetmenin bu şöhret meselesine olan takıntısı, Somewhere ve Lost in Translation’ın en güçlü yanı iken The Bling Ring’i ise zayıf bir film haline getiren en büyük etken. Burada artık Coppola’nın tematik motivasyonu ve aynı konuda film çekme iştahı öylesine öne geçiyor ki yönetmen sadece projenin kâğıt üzerindeki şıklığı ile ortaya iyi bir film çıkarılamayacağı gerçeğini bu kez gözden kaçırıyor. Yönetmenin yaşanmış bir vakayı ele alan bir Vanity Fair makalesinden uyarladığı bu yeni filminin en büyük farkı, aslında tamamen üretim motivasyonu ile ilgili anlayacağınız. Coppola’nın Lost in Translation’da ya da Somewhere’de aynı temayı işlerken anlattığı hikâyeler yönetmenin orijinal senaryolarına dayanıyordu. Ayrıca, her iki filmde de yönetmenin kendi yaşamından izler bulmak da mümkündü. Oysa The Bling Ring, hem bir uyarlama hem de anlattığı hikâye gerçek bir olaya dayanıyor. Peki, ilk bakışta basit görünen böyle bir fark gerçekten bir filmi aşağı çekebilir mi?

Coppola’nın The Bling Ring’i etkileyici başlıyor. Ünlülerin gösterişli yaşamlarına kafayı takmış bir grup gencin, sosyal medya üzerinden onları takip ederek evde olmadıkları anlarda bu ünlülerin evlerine girdiklerine ve eşyalarını çaldıklarına tanık oluyoruz. Tüm hikâyenin kurulduğu ve belki ilk soygunu gördüğümüz etkileyici kısma kadar sorunsuz ilerliyor film. İşin seyriyse, Coppola’nın bize soygun üstüne soygun ve parti üstüne parti göstermesiyle değişiyor. Film, ilk ünlü (Paris Hilton) soygunundan sonra öyle büyük tekrarlara düşüyor ki gösterilen soygunların ve partilerin filmin anlatımına tek bir katkısı bile olmuyor. Bu noktada tüm bu soygunların ya da partilerin bize göstermeye çalıştığı tek şeyin herhalde hangi ünlünün evinin daha şık olduğu ya da hangi partide ne kadar çok içildiği sorusu olduğunu düşünüyor insan. Bu da Coppola’nın The Bling Ring’de herhangi bir dramatik yapı kurmak adına dersine hiç çalışmadığının en büyük göstergesi zaten. İşte bu noktada filmin hikâyesinin gerçek olaylara dayanması meselesine de geri dönüyoruz bir anlamda. Coppola, belli ki bu sıradışı suç hikâyesini, gerçekleri saptırmamak adına filminde olduğu gibi kullanmayı tercih etmiş. Fakat bu gerçeklere bağlı kalarak hikâye anlatma durumu, maalesef “kurmaca”nın bir hikâye anlatıcısına tanıdığı hareket alanını Coppola’nın elinden aldığı için film de “gerçek”ten sıkıcı olmuş! Evet, The Bling Ring’de Sofia Coppola filmlerinde görmeye alıştığımız birçok görsel malzeme var. Fakat sırf bu renkli giysilere, birbirinden şık evlere ya da Paris Hilton baskılı yastıklara aldanacağımız sanılıyorsa kesinlikle yanılınıyor; çünkü Coppola’nın sinemasında en baştan beri hayran kaldığımız şey kesinlikle bu süslü imgeler değil.

Sonuçta, Coppola’nın en kötü işi var karşımızda. Fakat yönetmenin sinemasında neyin yanlış gittiğini ve zamanında kendisinin neleri başardığını tespit etmek için görülmesi gerekli bu son filmin. Yönetmeni gerçekten çok seven ve sinemasını dört gözle takip eden biri olarak The Bling Ring ile her ne kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşasam da Coppola’nın ileride üzerine çok konuşacağımız filmler yapacağına da inanıyorum. Hatta filmin sonunda, tam da jenerik akarken birileri gelip kulağıma, ileride harikulade Coppola filmleri izleyeceğimi “fısıldasa” hiç şaşırmazdım herhalde!

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 11:30:48