A password will be e-mailed to you.

Beyoğlu Stüdyo Açık’ta, 13 Şubat’a kadar ziyaretçilerini bekleyen Hayat Normale Dönüyor sergisi ve Bülent Ortaçgil’e "Ben miyim anormal?" dedirten "normallik" üzerine…


Biralar soğuk mu dedim / Dedi ki normal

Peki ya havalar? / Valla gayet normal

İşler dedim, gidişler dedim? / Hepsi normal

Peki ya sen, ben? / Normal


Uf! biri anlatsın hemen, nedir bu; ‘normal’?

Canım sıkıldı, yoksa ben miyim anormal?

Entropi anksiyöz doğurur. Öyleyse, Sevgili Bülent Ortaçgil’in canının sıkılmasına bir derman, sorusuna bir yanıt arayalım.

‘Normal’in, toplumbilim, etik, estetik, yargı alanlarındaki dinamik anlamlarını açıklamayı erteleyip Le Petit Robert üzerinden etimolojisine bakarsak, sözcüğün, (Latince) Norma; ‘marangoz gönyesi’, (Latince) Normalis; gönye ile ölçülmüş olan, (Fransızca) La Norme; ölçü, kural, (Fransızca) Normal,e; kural’a uygun, (Fransızca) La normalisation; olağan duruma getirme, standartlaştırma anlamlarıyla ilişkili olduğunu görürüz. 1840’larda, Auguste Comte’la başlamak üzere, bu sözcük toplum bilim ve tıp alanlarında da kullanılır olmuştur.

Klinik açıdan ‘normal’: 1) bireyin içinde ‘aşırı bunaltı’nın olmamasıdır, 2) budunbilim ve/veya sosyalpsikoloji perspektifinden bakan psikologlara göre bireyin çevresiyle uyumlu olmasıdır, 3) psikanaliz ekolüne yaslanan psikologlara göre bireyin id-ego-süperegosu arasında bir dengenin bulunmasıdır ve 4) formasyonu biomedikal olanlara göre bireyin DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) gibi kılavuzlara uygun olmasıdır.

İstatistiksel açıdan ‘normal’: sayısal çoğunluktur, bütün sapmalar içerisinde en çok sapılmış olandır. Bir popülasyondan örneklem alındığında tepe değerdir. Bir sınavda 99 kişi 70-80 arası not alıyor ve 1 kişi de 100 alıyorsa 100 alan gruptan ("standart sapma"mıştır) en farklı sapmıştır. Salt çoğunluğa uymadığından, çan eğrisinin iki ucundan birine düştüğünden "anormal"dir. İstatistiksel yaklaşımda parmak demokrasisi esastır, kimin sayısı çoksa normal odur.

Sanatta, felsefede çoğunluğa uymayan yaratıcı kişiler bu bakış açısına göre normal değildir ama düşünmeyi bir kenara bırakıp çoğunluğa uyan normaldir. ‘Ruh Sağlığı ve Bozuklukları’ adlı kitabında M. Orhan Öztürk sormuştu; “Bir köyde çoğu erkek, vaktin çoğunu kahvede geçirirken içlerinden biri vaktini kahvehaneye değil de kitap okumaya, ev işlerine katkı sunmaya ayırırsa, bu köyde, çoğunluk mu normaldir, azınlık mı?”

"Normal olan" ile "doğal olan" aynı şey değildir. Normal, insanın etkisiyle olandır. Doğal, içine doğulandır, tabii olandır, doğaya/tabiata ait olandır, natürel olandır. Doğada (a)normal yoktur. Az görülen, çok görülen şeyler vardır.

"Normal olan" ile "doğru olan" da aynı şey değildir. Doğru olan; normlara göre sapkın sayılabilir, -Galileo’nun yaşandığı gibi- bazen norm koyucular, doğru olanı, cezalandırabilir. Çoğunluğun kabul ettiği her zaman doğru olmayabilir.

Normal; şaşırtmayandır, kaydadeğer niteliği/belli bir özelliği olmayandır, olağandır, alışılagelendir, tekrarlayandır, durağandır, beklenilendir, alelade/farksız olandır, rutine uyandır, stereotip olandır. Anormal ise; normların dışında olandır, standarttan farklı olandır.


Normlar; başka insanların onayıyla ilgili olduğundan kişisel yargılar; içinde yaşanılan geleneğin normlarıyla her zaman örtüşmez. Bu yüzdendir ki; özgün bir davranış ve özgür bir davranış var olan normlar ile çelişebilir. Çelişmekten kaçınıyorsak normlara teslim olmak ve sonrasında değişmemek gerekir. "Herkes gibi" (median/ortada) olduğumuz ölçüde, "tek tip"e (ana akıma) girdiğimiz kadarıyla, duce’lere tereddütsüz itaat ettikçe; anormal, farklı, yabancı, düzen’siz olarak imlenme riskimiz azalır.

İnsanları kontrol altına almak, kalıba sığdırmak için "güçlü olan", norm koyar/norm buyurur. Ama normlar/kurallar; genel geçer değildir. Zaman, mekân değiştikçe, güç odakları değiştikçe önceden koyulmuş kurallar da değişir. Böylece her yeni gelen iktidar, kendi kuralını dayatır. Referans noktasını belirleyen erk; barışı hor görebilir, kültürel ve ahlaki kodlardan kuvvet bularak öldürmeyi kutsayabilir, öldürme uğrunda ölmeyi yüceltebilir. Her an her yerde görünür olan ölüm böylece normalleştirilmiş olur. Öldürmeyenlerin bir bölüğü yaşanılan ölümün yeğinliğinden ötürü istem dışı bir körleşme yaşayabilir. Öldürmeyenlerin bir bölüğü de körleşmediği halde -kişisel konforunu kaybetme korkusu gibi- daha psişik dinamiklerle burnunun dibinde cereyan eden ölümü ignor edebilir, görüp görmezden gelebilir.

Belki de normali(zasyonu) Deleuze’ün diagram’ı ve Foucault’nun dispositif’i bağlamında yeniden okuyabiliriz. Çünkü disiplin toplumunun maddi-manevi her türlü tertibatı/donatısı olan dispositif; bizleri belirlemek, denetlemek, modellemek, yönlendirmek üzere var olan her türlü teçhizattır. Dispositif; ahlaki söylemlerdir, düzenleyici yasalardır, idari tedbirlerdir, bilimsel araçlardır, felsefi önermelerdir ve okul gibi kurumlardır, kışla gibi aygıtlardır.

Normal’e dair tanımlayıcı, betimleyici bu uzun girizgahtan sonra, hali hazırda, Beyoğlu Stüdyo Açık’ta, 24 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen, 13 Şubat’a kadar açık kalacak, “Hayat Normale Dönüyor” sergisinin projeksiyonuna dönelim…

 

İnsan davranışını ideal bir norma göre düzenleyen mevcut normatif yapının kurgu sökümünü yapan bu sergi; ‘normal’in a priori kabulünü, kendinden olmayanı ‘anormal’ etiketiyle ile patolojikleştirmeyi, mitleri/kalıp düşünceleri ön yargılarımız ile birlikte tartışmaya açıyor, yüz yıllık yok sayma tarihiyle, aşağılama diskuruyla yüzleşmemizi katalize ediyor. Politika üretme, bunu tüm sosyal yaşmımıza taşıma sorumluluğumuzu hatırlatıyor.


‘Hayat Normale Dönüyor’ sergisi; normatif alanın dışında bırakılan öznelere temsiliyet imkanının yaratılmasıyla ve kültürel olarak onaylanmayan, idrak edilemeyen pratiklerin tahayyül dünyamıza sokulmasıyla ilgili bir duruş sergilenmesini dert ediniyor. Benzeştirmeye dayalı normatif kalıpların karşısına, çoğulluğun nasıl yerleştirilebileceğini sorunsallaştırıyor, farklı varoluş biçimlerine karşı ayrımcılık yapmamanın, fobik davranmamanın, suçlayıcı tutum sergilememenin, onları damgalamamanın yeterli olup olmadığını ve tüm varoluş biçimleri anormal değildirden öte, "Nasıl bir söylem üretebiliriz?"i düşündürüyor.

Ve ‘Hayat Normale Dönüyor’ sergisi soruyor; yaşanılanlarını ne kadar normal karşılıyorsunuz?

Daha fazla yazı yok
2024-05-09 17:47:24