A password will be e-mailed to you.

"Yeni Amerika"nın yeni korku biçimini kullanan The Returned dizisi ekranda aradığını bulabilecek mi?

 

 

Amerika’da son zamanlarda  en çok gündemde olan konu geçmiş ile hesaplaşma. George Bush döneminde, Amerika’nın Ortadoğu’yu işgal planı çok eleştirilmemiş olsa da, Obama ile beraber bu dönemle bir hesaplaşmanın başladığını görebiliriz. Bu hesaplaşma önce internete yansıdı. Amerika’nın en çok bilinen özelliği olan ‘freedom of speech’in yerini, demokrasi mermileri aldı;

Bu durum tabii ki sinema ve televizyon sektörüne de etki etti. Geçtiğimiz günlerde Saturday Night Live’in (SNL) bir skeçi tüm Amerika’da tartışıldı. Skeçin konu aldığı reklamda bir baba, kızını askere katılması için havaalanına bırakıyor. Fakat skeçte bu sefer baba kızını, IŞİD’e katılması için götürüyor. Yıllardır süre gelen adeta bir Amerikan geleneğine dönüşen SNL bile artık Amerika’nın dış politikası ile IŞİD’in aksiyonlarını bir tutuyor.

Sinema sektöründe ise Olivia Wilde’ın oynadığı Lazarus Etkisi, karısı ölünce onu tekrar hayata getiren bilim insanının yaşadığı dehşeti konu alıyor. Klasik korku filmlerine baktığımızda, korku unsuru genelde bilinmeyen üzerine kurulur, zombiler, kurt adamlar, cani ruhlar vs. Fakat bu filmde korku unsuru ana karakterin karısı  oluyor. Amerika’nın kendi vatandaşlarına saldığı korkunun bir temsili olarak bu seçimi yorumlayabiliriz. Korkutan artık bilinmeyen değil, bilinenin dönüşümü üzerine kuruluyor.

The Returned de ilginç bir şekilde birebir aynı konuyu ele alan bir başka Amerikan dizisi. Resurrection ile beraber bu eğilimin televizyonda nasıl işlendiğine örnek olarak karşımıza çıkıyor. Dizi,True DedectiveTop of the Lake gibi ufak bir Amerikan kasabasında geçiyor.  Farklı zamanlarda ölen insanlar, kasabaya geri dönmeye başlıyor. Geri dönenlerde genel olarak gözlemleyebildiğimiz şey nasıl öldüklerini hatırlamamaları ve ölümlerinin üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun yaşlanmamış olmaları. Yani aslında sorunlar, toprak altına gömüldüğü gün kadar taze.

Bu sorunları su yüzüne çıkaran, dizinin ana karakteri Camille Winship oluyor.

Camille, dört sene önce otobüs kazasında ölen bir ‘American Sweetheart’. Amerikalıların haber kültüründe önemli bir yeri olan, sarışın yeşil gözlü ufak bir çocuğun başına gelirse tüm ülkenin seferber olması durumu dizinin bu seçiminde etki etmiş olabilir. Camille, ölümden geri döndüğünde kendisini, parçalanmış bir ailenin içerisinde buluyor. Babası Jack, alkolik ve tüm parasını kendisini iyi hissettiren bir ‘falcı’ya kaptırırken, annesi Claire, kalbini kendini iyi hissettiren bir psikoloğa kaptırıyor.  Camille geri döndüğünde ise, Jack ve Claire ne yapacaklarını şaşırıyor ve tahmin edilenin aksine çok donuk bir tepki veriyorlar.

Camille’in ölümünü hiç bir zaman kabullenemeyen ve nasıl teselli bulacağını bilemeyen Camille’in kardeşi Lena ise dizideki en gerçek tepkileri veriyor ve bu durumun anormalliğini herkese kabul ettirmeye çalışıyor. Amerika’nın savaş suçlarını petrolle avutmaya çalıştığı iklimde, bu durumu kabullenmeyen kesimi temsil eden Lena, Camille’in tekrar geri gelmesiyle en büyük zararı gören kişi oluyor. Çünkü sorunla mücadele etmeye çalışan tek kişi o.

Kasabada gömülen sırlar sadece geri gelen ölülerle temsil edilmiyor. Aslında bunun bir alışkanlık olduğu kasabanın tarihinde de yer alıyor. Yıllar önce kasabanın su kaynağı olan baraj yıkılıyor. Yıkılan barajın sonucu olarak bir çok kişi boğularak ölüyor. Kasaba halkı bu barajı tekrar inşa ediyor ve ölülerini aslında bu barajın içine hapsediyor. Sırların biriktiği alan, baskının yoğunlaştığı alan da bu barajla temsil ediliyor. Her an aynı durum tekrar edebilir. Belki de ölülerin geri gelmesiyle tekrar etti bile.

Dizinin ilgi çekici gizemli havası Hristiyan mitolojisinin kullanımıyla yavaş yavaş kayboluyor. The Leftovers’ın da yaptığı hata, artık klişe haline gelmiş, her olayı yüce bir varlığa bağlama (deux ex machina) refleksi seyricileri çekmiyor. Kadının, peder ile yaptığı konuşmada ‘Lazarus geri dönsün diye dua ettiler ve İsa bu dileklerini yerine getirdi ama dilekleri yerine geldikten sonra ne oldu bilmiyoruz, bu kitapta yazmıyor, bence pişman oldular, aslında Lazarus’un gerçekten geri dönmesini istemediler’ diyor. Tabii dizi, belki de bu düzlemde ilerlemeyecek, başka bir açıklama ortaya çıkacak fakat o açıklamaya ulaşana kadar dizi için çok geç kalınabilir.

 

Aslen bir Fransız yapımı olan, özellikle ilk bölümü oyuncu olmak isteyenler için izletilebilecek The Return şu an ortalama bir milyon seyirci ile buluşuyor. İkinci sezon onayı alması zor fakat gizemli dizileri seviyorsanız ve bol bol boş vaktiniz varsa bu diziye bir şans tanıyabilirsiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-05-19 10:15:04