A password will be e-mailed to you.

İngiliz yazar Martin McDonagh’ın Türkiye serüveni devam ediyor. Türkiyeli tiyatro izleyicisinin özellikle Yastık Adam ile tanıdığı yazar, bugünlerde Kayıp El oyunuyla gündemde. 2010 yılında Brodway’de dünya prömiyeri yapan, Türkiye’de ise şimdiye dek özel tiyatrolar tarafından birkaç kez oynanan Kayıp El, son olarak  Erzurum Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelendi. Oyun Ekim ayının başından beri haftada 4-5 kez seyirci ile buluştu. Kentte büyük beğeni toplayan oyunun Yönetmenliğini Kuvvet Yurdakul yaparken, oyunu Ekin Tunçay Turan Türkçeye kazandırdı.

Daha önce sinema alanında etkili yapıtların altına imza atan, tiyatro alanında ise çeşitli oyunlar ile birlikte, Leenane’nin Güzellik Kraliçesi, Connemara’da Bir Kafatası ve Yalnız Batı oyunlarından oluşan “Galway üçlemesi” ve Inishmaan’ın Sakatı, Inishmore’lu Yüzbaşı ve Inisheer’in Ölüm Perileri oyunlarından oluşan “Aran adaları üçlemesi”ni kaleme alan yazar Martin McDonagh, Kayıp El’de olağan dışı bir hikayeyi olağan bir anlatım yöntemiyle ele alıyor.

27 yıl önce birileri tarafından eli kesilen ve o günden beri kayıp elini arayan Carmichael’ın yer yer komik, yer yer de acıklı hikayesinin anlatıldığı oyunda, aslında diğer üç kişinin de küçük çaplı hikayelerine tanıklık ediyoruz. Derin hayal kırıklıkları, şaşırtıcı yüzleşmeler, olağan dışı bir araya gelmeler, yarım ağız gülmeler ve keskin içkinliklerin yer aldığı oyunda irili ufaklı entrikalar da söz konusu. Oyun yazar kadar yönetmeninin de zeka pırıltılarıyla örülmüş. Bununla birlikte seyirciyi sahneye odaklayan güçlü bir enerjiye sahip. Yönetmen Kuvvet Yurdakul’un oluşturduğu sahne matematiğinin ve ritm-hız dengesi oldukça ölçülü. Tek perde halinde yaklaşık 1 saat 20 dakika süren oyunda ne dikkatin dağılmasına izin veriyor ne de yoruyor.

“İnsanlaşmamış insan, özgürlüğünün farkında olamayan insandır”

Oyun yüksekte başlıyor ve öyle devam ediyor. Sahne ışıkları bir çığlıkla açılırken, Carmichael’ı canlandıran Emrah Keskin’in gizemli kovboy tavırları hem merakı gıdıklıyor hem de usta bir oyuncunun hünerli dokunuşlarıyla meydana getirilen estetik hazla büyülenmemize kapı aralanıyor. Meryn karakterini oynayan Abdullah Arif Atalay ise deyim yerindeyse hayatının rolünü canlandırıyor. Oyunun komiğini sırtlanan, zekasıyla ön plana çıkan ve bunlarla birlikte otistik bir çocuğun saf sevimliliğiyle herkesi kendine hayran bırakan Arif (Meyn), sempatikliği ve enerjisiyle seyircinin bir an bile gözünü alamadığı bir oyunculuk becerisi sergiliyor. Beraberinde oyunun kimi yerlerine serpiştirdiği küçük ama etkili buluşları gözden kaçmayan Arif, “insanlaşmamış insan, özgürlüğünün farkında olamayan insandır” sözüyle nihayetlendirdiği -kendisiyle özdeşleştirebileceğimiz- maymun hikayesiyle de herkesi etkilemeyi biliyor. Zaman zaman hikayenin dışına çıkıp seyirciyle interaktif ilişkiye geçen ve bununla da seyircinin dikkatini tazeleyen Arif, öyle sanıyorum ki, özellikle afacan zekası, kıvrak bedensel anlatımları ve yüksek sahne sempatisiyle uzun yıllar hafızalarda kalacak gibi.

Marilyn’i oynayan Özlem Sak ile Toby’yi oynayan Oğuzhan Vartolioğlu da diğerleri gibi müthiş performanslarıyla dikkatleri üzerlerine çekebiliyorlar. Alabildiğine hareketli olan ikili oyunun temposunda etkin rol alırlarken, özellikle Oğuzhan’ın (Toby) Amerikan sokak kültürünün temsilcisi olan siyahi kişilerin abartılı bedensel hareketleri ile konuşma biçimlerini oldukça başarılı bir şekilde taklit ediyor.

Dekor ise daha yaratıcı olabilirdi. Üçüncü sınıf bir otel odası gerçekçi bir anlayışla aynen sahneye taşınmış. Ne güçlü bir işlevsel katkısı ne de etkili bir sanatsal dokunuş söz konusu. Kostümler kişilik özelliklerini yansıtmada oyuna hizmet ediyor. Işık tasarımı yer yer atmosfer yaratımında etkin olarak kullanılıyor. Oyunda kovboy filmlerinden aşina olduğumuz mızıka enstrümanının ağırlıklı olarak kullanıldığı müzikler ise geneli itibariyle başarılı. Fakat kimi yerlerde konuşmaların altına yerleştirilen müziklerin oyunu avamlaştırdığı, etki yaratmanın aksine, var olan etkiyi de kırıp yapaylık ve basitlik hissinin oluşmasına sebep olduğunu da özellikle vurgulamak gerek. Yapaylığın olduğu ve oyunun niteliğinin aşağıya çekildiği anlardan bir diğeri de oyunun bir yerinde anlamsız ve gereksiz bir şekilde, “yazık o topluluklara ki, bir kahramana ihtiyaç duyarlar” gibi beylik bir lafın söylenmiş olması. Hem de hikayeden çıkıp doğrudan seyirciye karşı söylenerek!

Oyun bu çarşamba ve perşembe 19:30’da, cumartesi de 14:00 ve 19:30’da Erzurum Devlet Tiyatrosu Sahnesi‘nde izlenebilir.

 

İLGİLİ HABERLER

Modern hayat sizi korkutmalı: THOM PAIN

Bir yalnızlık güzellemesi: Yak Bunu

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 01:28:16