A password will be e-mailed to you.

 

Geçtiğimiz günlerde İstanbul, Maçka Küçükçiftlik Park sahnesinde ardı ardına iki önemli etkinliğe ev sahipliği yaptı. Gizem Aydemir her iki konserle ilgili izlenimlerini yazıyor.

İki konsere gittik. Bunlardan ilki, 17 Ağustos tarihinde gerçekleşen, ülkemize ilk defa 2007 yılında ve son olarak 2012 yılında gelmiş olan Amerikalı folk grubu Beirut idi. Grup bir buçuk saat süren konserleri boyunca Postcards From Italy, Elephant Gun, Scenic World, Vagabond, Santa Fe ve Penalty gibi sevilen şarkılarını seslendirirken, vokal Zack Condon şarkı aralarında sık sık Türkiye’yi çok sevdiklerinden ve özlediklerinden yeni sökmeyi başardığı Türkçesiyle bahsetti.

Açık havada yağmura maruz kalmalarına rağmen Beirut hayranlarının keyfi yerindeydi o akşam, hatta grubun bir saat sonra sahneyi terk etme hamlesi yoğun alkış ve tezahüratla iki kez bozguna uğratıldı. Bis için iki kere sahneye geri dönen grup böyle inanılmaz hayranları olup bu yağmurlu havada dahi onları yalnız bırakmadıkları için bol bol teşekkür etti.

İkinci önemli etkinliğimiz ise bu yıl ilk defa 20 Ağustos’ta gerçekleşen "Midtown Festival" oldu. Festivalin headliner’ı İngiliz trip-hop grubu Portishead’in öncesinde, biri Türk asıllı (Bass- Ayse Hassan) 4 güzel ve cesur kadından oluşan Londralı grup Savages harika bir performans sergileyerek İstanbul’u kendisine hayran bıraktı.

Konser boyunca en büyük kalabalığın en arkada kalarak sanatçıyla iletişimini en aza indirgeyen v.i.p. yer sınıflandırmasından duydukları hoşnutsuzluğu "keşke daha yakına gelebilseniz.. Keşke yetkili birileri bariyerleri kaldırsa.. " şeklinde serzenişleriyle dile getirmeye çalışan grubun vokali Jehnny Beth, geçtiğimiz günlerde kendi blog sayfasında yayınladığı bir yazıyla da rock müziğin birleştirici doğasına aykırı olan bu sisteme duyduğu öfkeyi dile getirdi.

Yazısını "Fuckers" isimli şarkılarının sözlerini bir kuple değiştirerek "Don’t let the fuckers make you pay more for a decent spot in the field." cümlesiyle bitirdi.

Savages’den sonra sahnede, Midtown Festival kapsamında ülkemizde ilk defa ağırlayacağımız yıllardır beklenen bir efsane vardı; Portishead. Açılışı The Rip isimli son albümlerinin ilk şarkısı Silence ile yapan grup, unutulmaz şarkılarını birbiri ardına seslendirdi o akşam. Sahnede Beth Gibbons’ın puslu sesi yankılanırken arkada çeşitli açılardan sahne close up’larıyla şovlarına görsel zenginlik katmıştı başarılı grup. "The Rip" çalmaya başlayınca bu zenginlik doruk noktasına ulaştı ve kendimizi şarkının muazzam video klibi eşliğinde birden büyülü bir dünyanın içinde bulduk.

Sıra Machine Gun’a geldiğinde ise altyapıda yankılanan makineli tüfek seslerinin akabinde ekranda dünyanın her bir yanındaki sivil itaatsizlik eylemlerinden fotoğraflar akmaya başladı. Sonra ülkemizin 3 büyük takımın renkleriyle “Beraber” ardından “İstanbul United” yazısını okuduk ve en sonda hepsinin özeti niteliğinde bir güneş doğuşu görseliyle bize içinde bulunduğumuz süreci gerçek (yani karanlık) ama umut vaat eden bir dille aktardılar. Dolayısıyla Portishead’in de üzerine düşen farkındalığı yaratmakta, bu sene 100% Fest kapsamında ülkemizde ağırladığımız bir diğer önemli trip-hop efsanesi Massive Attack’ın yanında yerini aldığına şahit olduk. Kısacası trip-hop müziğin en önemli isimlerinden Portishead efsanesi ilk albümleri Dummy’nin yayınlanmasından 20 yıl sonra ilk defa ülkemize gelerek hafızalarımıza eşsiz bir performans ile unutulmaz bir akşam kazıdılar.

Fakat İstanbul’un konser macerası burada bitmiyor, 6 Eylül tarihinde müzikal tarihinin 40. yılını kutlayan bir diğer rock’n roll efsanesi Blondie ilk defa İstanbul Black Box sahnesinde olacak. Biz hatırlatmamızı yapmış olalım, siz de bu kaçırılmaması gereken konser için yerlerinizi ayırtmayı unutmayın.

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 00:40:02