A password will be e-mailed to you.

…Bugünün gençleri Prince’in ölümünden sonra sosyal medyada biz biraz daha yaşlıların hüznüne anlam veremeyip dalga geçme fırsatı buldular, Bowie’yle kıyaslanmasına anlam veremediler. Halbuki kendisine özgü kuralları, tavırları, kalıpların ötesindeki yaklaşımlarıyla bireyin renklenmesini, sanata ve kendi kişiliğine özgürce yaklaşmasına, elbette daha nergizcil ama dehası artmış olarak hissetmesine katkıda bulunan ikonlardan biriydi Prince…

Yılın ilk günlerinde müzik ve sanat dünyasının en renkli yıldızlarından biri olan David Bowie’nin neredeyse bir gösteri titizliğinde planlanmış kararmasına ve dünyamızdan ayrılmasına şahit olduktan sonra, bir başka renkli yeteneğin, “Popun Prensi” olarak da adlandırılan, benim “Prens nam artist” demeyi tercih ettiğim, Prince’in ansızın, hiç hazırlıksız, pat diye gitmesine şahit olduk. Zamanında birbirleriyle çok karşılaştırılan, kendi müzik alanlarında denk yetenekler olarak görülen, müthiş şarkı yazarı olmakla birlikte işin gösteri ve sanat kısmını da etraflıca düşünen, cesur, bir yandan da müzik endüstrisinin gidişatıyla ilgili akıl yürüten, eyleme geçmekte bir an bile duraksamayan, çokyönlü müzisyenlerdi Bowie ve Prince. Dünyamız bundan sonra daha sönük gözükecek, umarız parıltılarından nasiplenenler ışıl ışıl yapmaya devam ederler fantezi dünyamızı.

Müzisyen bir ailenin çocuğu olan, babasının kendi grubundan esinle koyduğu tam adıyla Prince Rogers Nelson, 7 Haziran 1958’de dünyaya geldiği Minnesota eyaletindeki Minneapolis kentinden çok da uzak olmayan, şöhreti yakaladıktan sonra inşa ettirdiği, içinde kayıt stüdyosunun da bulunduğu, ömrü boyunca müzisyen maiyetiyle birlikte yaşadığı Chanhassen’deki malikânesi Paisley Park Studios’ta, bir süredir atlatamadığı grip rahatsızlığına bağlı henüz tam belli olmayan bir sebepten, 21 Nisan 2016 sabahı ölmüş bulundu. 57 yaşındaki müzisyenin hiçbir zaman sahneden kaçınmadığı, müziğini ihmal etmediği, yeteneğini sergilemekten imtina etmediği hayatının son günlerinde bile hastalıktan mecburen ertelediği konserlere tekrar çıkmaya başladığı, sosyalleşmeyi bırakmadığı biliniyor. Bowie’yle karşılaştırılınca tam anlamıyla beklenmedik bir ölüm Prince’inki ve saat farkından dolayı biz elem verici haberi Türkiye’de akşam saatlerinde aldığımızda, sosyal medyada şaşkınlık verici bir dalgalanma yaşadık. Çocukluğunu ve gençliğini 1980’lerde yaşamış bir kuşağın daha çok aşina olduğu bu özel yetenek, kimilerinin aklında posterlere yansıyan imgesiyle, kimilerininkinde Purple Rain ya da Graffiti Bridge gibi filmleriyle, kimileri açısından Madonna’dan (Like A Prayer albümünde beraber çalışmışlardı) Sinead O’Connor’a (Nothing Compares 2 U), The Bangles’tan (meşhur Manic Monday hitleri) Celine Dion’a (With This Tear) pek çok pop, rock ve soul müzisyenine yazdığı şarkılarla, kilimeri içinse The Revolution, The New Power Generation, The Time, 3rdeyegirl gibi kendi gruplarıyla birlikte kaydettiği müthiş albümlerle hatırlanıyordu ve ölümü tam anlamıyla şok etkisi yaratmıştı.

Bir televizyon programında belirttiği kadarıyla cazcı babası ve annesi tarafından müzikal açıdan tam anlamıyla bir mükemmeliyetçi olarak yetiştirilen Prince, genetik dehasını piyanodan gitara her tür enstrümanı tam anlamıyla mükemmel çalmasıyla gösterirdi. Henüz ergenlik yıllarında tüm parçalarını kendisinin yazdığı ve tüm enstrümanlarını kendisinin çaldığı For You kaydıyla müzik dünyasında adından söz ettirmeye başlayan bu deha, nergizcil yanını daha o zamandan gösterip, tüm prodüksiyonlarını kendisi yapmak istediğinden bir süre plak şirketiyle anlaşamaz. 1970’lerin ikinci yarısından itibaren, müzisyen maiyetini oluşturmaya başlayan Prince, kurduğu gruplarla kendi fantezi dünyasını biz dinleyicilere yansıtmaya koyulur. 1980’ler başlayınca MTV’nin kurulmasıyla da birlikte videoklip sanatıyla karışmış pop müziği patladığında, yıllar sonra “Popun Kralı” ilan edilecek Michael Jackson ile birlikte Prince ekranlarda en çok görülen siyahi isimler olurlar. 1999 albümündeki Little Red Corvette Jackson’ın Billie Jean’i ile yarışmaktadır. Videokliplerindeki performans 1984’te meşhur glam rock filmi Purple Rain’de başrol oynamasına, grubu The Revolution ile birlikte When The Dove Cries ve Purple Rain gibi muhteşem parçaları bize hediye etmesine sebep olmuştur. Bugün bile “Mor”un etkisinde bu klasiğin etkisi vardır ve yıllar sonra, 2007’de Amerikan televizyon izleyicileri açısından en önemli gösteri arenası Amerikan Futbol Ligi süper maçında yağmur altında tekrar icra ettiği bu parça bizim ölümünden sonra hüznümüzü de sembolize etmektedir.

1980’lerin sonlarında Madonna’nın pop şahikası Like A Prayer albümünde yaratıcılardan biri olan Prince, Tim Burton yönetmenliğindeki Batman filmlerinin ilkine film müziği yazar. Birkaç tane Purple Rain kadar başarılı olamayan film çektikten sonra, ki Sing O The Times için yaptığı çift albüm kariyerinin en iyi albümü olarak kabul edilir, sinemayla ilişkisi azalır. 1990’lara yeni bir eşlik grubu olan The New Power Generation ile giren sanatçı, kişisel olarak da gençliğimde etkisi olan Diamonds and Pearls albümünü yapar. Bir sonraki albümü The Love Symbol’den itibaren hem kişisel olarak pek çok müzikseverin takibinden çıkacağı hem de oldukça tartışmalı bir hamle gelir: Plak şirketlerine müzisyenlerin köle haline geldiğini savunarak ağır sözleşmenin kapsamından çıkmak için adını kullanmadan, kendisine özgü aşk sembolünü ya da “The Artist Formerly Known As Prince” ifadesini kullanarak albümler yapmaya başlar. Bir süre sonra da sözleşme şartları bitince Warner Bros. plak şirketinden ayrılarak kendi adını tekrar kullanmaya başlar. Doksanlardan bugüne kadar üretkenliğiyle pek çok albüm yayımlayan Prince, bu eksantrik çıkışıyla müzik endüstrisinin çarklarından kurtulmaya çalışmıştır. Bugün özellikle yeni albümlerinin pek bilinmemesi, bu endüstriye ters gidişinin sonucudur bir bakıma. Bowie’nin internet çağında öncülüğüyle Prince’in internet paylaşımlarına hukuki düşmanlığı da tezat oluşturmaktadır, albümlerini edinmediğiniz sürece hayranlarının internette paylaştığı müzikleri, konser kayıtlarını ve hatta fotoğrafları bile telif hakları kapsamında kaldırtan hukuk ekibi sayesinde, Prince’in izini bulmanız çok zor oluyordu. Dolayısıyla bugünün gençleri Prince’in ölümünden sonra sosyal medyada biz biraz daha yaşlıların hüznüne anlam veremeyip dalga geçme fırsatı buldular, Bowie’yle kıyaslanmasına anlam veremediler. Halbuki kendisine özgü kuralları, tavırları, kalıpların ötesindeki yaklaşımlarıyla bireyin renklenmesini, sanata ve kendi kişiliğine özgürce yaklaşmasına, elbette daha nergizcil ama dehası artmış olarak hissetmesine katkıda bulunan ikonlardan biriydi Prince. Düşüncelerindeki sıradışılık kimi zaman ruhani inançlar açısından da cüretkar tavırlar takınmasına sebep olmuştu, cinsel kimlikler ötesindeki tavrıyla Yehova Şahitleri’ne yönelecek ölçüde dinsel inancı yerleşik kalıplara göre düşünenler açısından muhtemelen şaşırtıcı olur. 

Yeteneğini bildiğim, etkisini hissettiğim, sanatın insan için nasıl dönüştürücü olacağını gösterdiği için müteşekkir olmamız gerektiğini düşündüğüm Prince nam sanatçının bu beklenmedik vedası beni pek çokları gibi şaşırttı ve kuşağımın şahit olduğu yıldızların kararmasından kaynaklı melankolimin çoğalmasını sağladı. Umarız 2016 boyunca aramızdan daha fazla parlak isim ayrılmaz, iki pop yıldızı evrenin dengelenmesine yardımcı olur.

Daha fazla yazı yok
2024-05-16 02:14:18