A password will be e-mailed to you.

18 Nisan’da prömiyerini yapan Ofsayt, 9, 23 ve 30 Mayıs’ta Kadıköy Theatron’da tekrar sahnelenecek. Türkiye’de ilk kez sahnelenen oyunun yönetmeni ve üç oyuncusuyla detayları konuştuk.

 

Ofsayt yenilikçi bir oyun. Özellikle kadınların futbol tarihindeki mücadelesine değinen metni bakımından. Bu projede nasıl bir araya geldiniz?

Özge Erdem: 2017 Ağustos ayında Edinburg Fringe Festivali’nde bu oyuna rastladım. Haftalık yayınlanan bir tiyatro dergisinde tesadüfen gördüğüm, kadın futbolcularla ilgili olan bu oyun direkt ilgimi çekti. Oyunu izleyince çok beğendim ve böyle bir oyunun Türkiye’de sahnelenmesi ihtimali beni çok heyecanlandırdı. Oyunculardan Elif hem yakın arkadaşım, hem de Theatron’un ortaklarındandır. Oyun çıkışı hemen, oyunun kitabını aldım ve Elif’e ‘Bu oyunu yapalım mı?’ diye mesaj attım. O da “Yapalım” dedi ve yolculuk başladı diyebiliriz. Yani geçen ağustos ayında gündeme geldi ve 18 Nisan’da prömiyerimizi yaptık.

 

Oyunun çevirisi Cevat Çapan ve Leyla Çapan’a ait. Onlarla yolunuz nasıl kesişti?

Özge Erdem: Cevat Hoca hem benim hem Dilara’nın hocasıdır aynı zamanda. Leyla Çapan da Dilara’nın hocası. Orijinal metnin yazarları iki kadın: Sabrina Mahfouz ve Hollie McNish. Londra’da feminist oyunlar yapan Futures Theatre adlı bir tiyatro var. Orası için yazılmış bu oyun. Bu iki kadın yazar aynı zamanda şairler. O nedenle oyuna ciddi bir şiirsellik de hakim. Oyunun bu içeriği Cevat Çapan ve Leyla Çapan’ı motive eden nedenlerden biri oldu ve çeviriyi şiirselliği bozmadan gerçekleştirdikleri için çok şanslıyız.

Dilara Gül: Cevat Hoca tam bir tonton dededir. Şirin Baba diyoruz biz ona okulda. O da okuldaki bu lakabını bilir. Leyla Çapan da babası gibi çok iyi bir hocadır. Üniversitede üç yıl öğretmenimdi ikisi de.

Özge Erdem: Ben Haliç Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken birebir hocam değillerdi ama ben Cevat Hoca’nın derslerine kaçak giriyordum.

Dilara Gül: Ben de Cevat Hoca ile İrlanda Tiyatrosu’nda Gerçekçilik ve Sanat Tarihi, Leyla Hoca ile ise Dramaturji – Oidipus üzerine çalıştığım derse giriyordum.

 

Çeviride büyük değişiklikler var mı veya oyunu sahnelerken metne sizin getirdiğiniz değişiklikler oldu mu?

Özge Erdem: Aslında onlar çeviride büyük değişiklikler yapmadılar. Dediğim gibi şiirselliğin türkçe karşılığının bulmasına özen göstererek bir çalışma gerçekleştirdiler ve bize çok güzel bir çeviri teslim ettiler. Evet, değişiklikleri sahneye koyarken biraz biz yaptık diyebiliriz.

Elif Özsüt: Bazı yerlere alternatif ifadeler not düşmüşlerdi. Zaten Cevat Hoca çeviriyi teslim ederken siz de kendi ağzınıza uydurursunuz diyerek metnin üstünde değişiklik yapma iznini bize tanıdı. Oyun bir uyarlama olmadığı için tamamen Türkiye’ye özgü bir hale de getirmek istemedik ama bizde kullanılmayan ve kulak tırmalayacak ifadeleri törpülemeye çalıştık.

Özge Erdem: En belirgin değişiklik oyundaki orijinal isimleri kullanmayarak, bizim kulağımıza aşina olan iki isim seçtik. Bunlardan biri Fırtına, diğeri de Sol Fişek. Birde orijinal metinde oyun İngiltere’de geçtiği için “İngiltere Milli Takımı’na girmem lazım” gibi replikler var. Biz burada Milli Takım olarak kullandık. Bize ait olmayan her hangi bir şey kullanarak seyirci ile aramıza mesafe koymak istemedik.

Sancakay Ilım Morgül: Metinde futbolcuların söylemeyeceği ifadeleri değiştirmeye çalıştık. Örneğin “O konudan bahsetmiyorum” demek yerine “O dalgadan bahsetmiyorum” gibi bir sokak ağzı kullanmaya çalıştık. Bunun daha samimi ve inandırıcı geleceğini düşündük. Kısacası biraz daha bizim sokağımızdan bir dil kullandık.

Elif Özsüt: Evet doğru. Seçtiğimiz oyunculuk biçimi ile ağzımızdan çıkanlar bazı yerlerde örtüşmüyordu. Onları nasıl bir araya getiririz diye baktık.

 

Oyunda hiç durmayan bir tempo söz konusu. Bu tempoyu nasıl dinç tutuyorsunuz?

Sancakay Ilım Morgül: Ben kendi adıma iki yıldır aktif olarak spor yapmıyordum. Bu yüzden provalar ilk başladığında nefes kesilmeleri yaşadım. Artikülasyon ve hareket birlikteliği başlarda beni zorladı. Oldukça yoğun bir tempoda çalışmaya başladık. Haftanın dört günü provamız vardı ve tempo yavaştan oturmaya başladı.

Bir de ben konservatuvar birinci sınıf öğrencisiyim. O yüzden Elif ve Dilara’dan da çok şey öğrendim. Bana söylenilen her şeyi not aldım ve hafızamı bu konuda taze tutmaya çalıştım. Çünkü öğrenmek de kondisyon gibi tekrardan geçiyor. Terlemeden olmuyor.

 

Futbolla aranız nasıl?

Elif Özsüt: Benim futbolla ilişkim babamın yanında maç seyretmek kadardı. Ofsaytın ne olduğunu biliyordum tabii ama kendi başıma kalsam seyretmekten çok da zevk alacağım bir spor değildi futbol. Bu oyuna dahil olunca ne yapalım diye düşünmeye başladık. Araştırmalar sonucu ve Leyla Hoca’nın da sayesinde Kızlar Sahada’ya ulaştık. Bizim forma sponsorumuz oldular.

Özge Erdem: Kızlar Sahada’dan da bahsetmek gerek.

Elif Özsüt: Kızlar Sahada futbolla ilgilenen bir kadın insiyatifi. Kendi ligleri ve kupaları var. Tam bu dönemde de kupa maçları var hatta. Kendi takımlarını kuran, çeşitli yaşlardaki kadınlar burada oynuyorlar. Açev ve Darrüşafaka ile çalışıyorlar. Aynı zamanda genç kızlar için futbol kampları düzenliyorlar. Kısacası kadınların da futbol oynayabileceğini, terleyebileceğini gösteren bir insiyatif.

Özge Erdem: Aslında Kızlar Sahada’nın misyonu ile bizim oyunun derdi çok örtüşüyor. Onlar, kız çocuklarına “Yapamazsın”, “Edemezsin”, “Olmaz” cümlelerine hayır demek amacıyla yola çıkmışlar ve yanılmıyorsam 100 bin tane kadın futbolcuyu da sahalara çıkarmak üzerine bir misyonları var. Bu nedenlerle onlarla bir iş birliği yapmış olmamız bizi çok memnun etti.

Elif Özsüt: Kızlar Sahada bizi yarı profesyonel ve profesyonel olan futbol takımlarıyla tanıştırdı. Biz de bu sayede bir iki antrenmana gittik. Temel futbol tekniklerini öğrendik. Bir de oyundan önce halı sahada karma futbol maçı yaptık ve orada da pratik yapma imkanımız oldu böylece. Şimdi oyun çıktı. Kendi adıma ben on topun yedisini hedefime gönderebiliyorum artık.

Özge Erdem: Bu arada Dilara’nın karakterleri de bu tempoya çok yardımcı. Başta altı karakterdi ama ben reji desteği ile birkaç karakter daha ekledim.

Dilara Gül: Evet, her şey altı karakterle başladı. Şimdi on karaktere çıktı. Ben futbolcuyu oynamıyorum ama oyunun çarkı aslında bende ve tempoyu biraz da ben yönetiyorum. Antrenör, menajer, eski dönem futbolcu kadınlar, seyirci, ebeveyn, oyundaki tüm bu roller bana ait. Antrenörü oynarken zorlanmadım. Çünkü ben de eski milli yüzücü olduğum için antrenörlere aşinayım. Tüm bu rollerle ilgili en büyük zorluk oyunda ciddi bir zamanlama hakim ve saniyelerle bir rolden bir role girmek aktif bir performans gerektiriyor. Ama bu da işin lezzetli kısmı.

 

“Estetik tiyatral tercihler yaptık”

Oyun üç farklı dönemde geçmesine rağmen dekoru ve kostümü en minimal düzeyde kullanıyorsunuz…

Özge Erdem: Zaten futbolu anlattığımız bir oyun. Tamamen oyunculuk ve reji ile anlatmaya çalıştık. Futbolcuların beden formlarını referans alarak estetik tiyatral tercihler yaptık. Özellikle de maç sahnelerinde. Bir de teknik ekibimize çok şey borçluyuz. Oyunun ışık tasarımını Alev Topal yaptı. Onun tasarımı çok organik bir destek sağladı. Çünkü hikaye ile beraber yürüyen bir ışık tasarımı oyunun dinamizmine çok yardımcı oldu. Hareket düzeninde Seçil Demircan’la birlikte çalıştık ve bu güzel bir ortak çalışma oldu. Dramaturgumuz Oğuz Arıcı’nın da katkısı büyük. Kısacası beraber çalıştığımız tüm sahne arkası ekipten çok memnunum.

 

Kadıköy Theatron’da sahnelenmesi nasıl oldu?

Elif Özsüt: Özge, Dilara ve ben eski arkadaşız. Ben Kadıköy Theatron’un ortak kurucularındanım. Burası üç yıl önce kuruldu. Yeni sezonda sahnelemek için güzel bir oyun arıyorduk ve bunu aramızda konuşuyorduk. Özge, Edinburg Fringe Festivali’ne gideceğini söyleyince “Orada bize de oyun baksana” diye kulağına su kaçırdık. “Futbolla ilgili bir oyun buldum” diye mesaj atınca hemen kolları sıvadık.

Özge Erdem: Acaba bunu yapar mıyız diye seyrettiğim oyunlar vardı ve Ofsayt planlarım arasında değildi. Ancak tesadüfen karşılaşıp izleyince, bu oyuna duyduğum heyecan baskın geldi.

Kadın ve erkek seyirci farkı

Oyunu erkek seyirci ve kadın seyirci farklı ele alıyor mu?

Sancakay Ilım Morgül: Evet, kesinlikle. Genelde izleyen erkek seyircilerin tutumu ile kadın seyircilerin tutumu farklı oluyor. Güldükleri yerler de farklı oluyor.

Özge Erdem: Benim gözüme çarpan bir farklılık aslında yok. Ben daha çok oyundan bir umutla çıktıklarını söyleyen bir seyirci çoğunluğu ile karşılaştım. Bu da bizim için çok önemli bence. Ne de olsa bir mücadeleyi anlatıyoruz.

Dilara Gül: Ben erkek seyircilerden gerçekten bir maça geliyormuş gibi geldiklerini ve oyunu o ambiyans içinde seyrettiklerini duydum. Kadın seyirciler ise bu ambiyansa yabancı oldukları için oyuna daha ruhani yaklaşmışlar.

Daha fazla yazı yok
2024-05-11 15:53:32