A password will be e-mailed to you.

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği, bugün (13 Mayıs), 19. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ikinci kez seyirciyle buluşacak olan "Özgürlüğün Bedeli"adlı oyunu Sanatatak için Aslınur Avgın değerlendirdi. Kurusıkı silah kullanılan oyunda tavsiyemiz, kulak ile ilgili bir hassasiyetiniz var ise yerinizi sahneden bir miktar uzakta almanız.

Düşünün ki, sömürge altındaki ülkenizin kurtuluşu için savaşan bir liderin saklandığı yeri bizzat biliyorsunuz. Saklandığı yerden sağ ayrılabileceği kesin olmamakla beraber, onu ele verirseniz ülkenin kurtuluş umutları son bulabilir, zulüm yıllarca süregidebilir. Ele vermediğiniz takdirde, biri memede iki çocuğuna geri dönmek için yalvaran bir anne gözünüzün önünde katledilecek, eşi benzeri olmayan çömlekler yapan bir zanaatçı ile birlikte sanatı da yok olacak ve birbirinden farklı masum diğer 4 insan gözlerinizin önünde öldürülecek. Siz bu sırrı bir halkın kurtuluş ümidi adına saklamayı mı yoksa kanlı canlı 6 kişinin hayatını kurtarmak için açıklamayı mı seçerdiniz?

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen “Özgürlüğün Bedeli” adlı oyun, bizleri sahnede hiç görmediğimiz Simon Bolivar’ın hayatının bir kesitine götürüyor. İspanyol sömürgesindeki Venezuelanın kurtuluşu bir lidere bağlıdır. Onunla en son konuşan Montserrat saklandığı yeri bilmektedir. Bu sırrı mezara götürmeye niyetli olduğundan General İzquierdo yerini öğrenmek için vahşi bir yol seçer. Emrindekilere sokaktan geçen masum insanları tutuklamalarını emreder ve rastgele altı kişi yakalanır. Bu altı kişi daha sonra Montserrat ile baş başa bırakılır. İtiraf ettirmek için bir saatleri vardır.

Bu noktada oyun, J.Paul Sartre’ın Arafta kalan 3 kişinin buradan kurtulabilmek için birbirleriyle mücadelelerini izlediğimiz Bekleme Salonunu anımsatıyor. Özgürlüğün Bedelinde de benzer biçimde ölüm ile yaşam arasında sıkışan 6 kişinin, hayatı bir adamın ağzından dökülecek bir kaç kelimeye bağlı olan mevzubahis adamla hesaplaşmasını izliyoruz. EBBŞT tarafından sahnelenen oyun, bu yılki İKSV 19. İstanbul Tiyatro Festivalinin konuğu olacak. Yaklaşık 90 dakika süren ve temposunu hiç düşürmeden yarattığı gerilim ile seyirciyi sürekli uyanık tutan tek perdelik oyunda, kurusıkı silah kullanılmakta. Kulak ile ilgili bir hassasiyetiniz var ise yerinizi sahneden bir miktar uzakta almanız faydanıza olabilir.

Yazının devamı oyun ile ilgili bilgiler içereceğinden izleyici adayı okuyucuların devam edip etmeme kararını vermesi gereken yer burasıdır.

“İnsan insanın cehennemidir.” J.Paul Sartre. Bu dünya üzerinde sayısız insana zulmedildi ve çocuklar dahil pek fazlası katledildi. Cehennemi uzakta aramaya gerek yok. Bugün de aynı tablo devam ediyor. Bu bağlamda oyun, kimi noktalarda dönemin inancındaki  Tanrı-rahip-kral ilişkisini de sorgulamaya açıyor. Kral yanlısı Peder, insanların öldürüldüğü yerde insan yaşamını değil de kralın yetkisini Tanrı’dan aldığını ve Bolivar’ın buna karşı gelen bir hain olduğunu söyleyerek kralın gücünü seçiyor. Celladını bağışlayan bir adamı canlandırdığı tragedyadaki rolünü Izquierdonun dayatmasıyla ölmeden evvel son kez oynayan komedyenin, kendisine celladını sevmesini söyleyen Pedere karşı Tanrı inancını nasıl sorguladığını izliyoruz. Peder, insanlar can derdindeyken karşılarında zevkle yemek yiyor ve daha ileri gidip gözünü kırpmadan eline silah alabiliyor. Ahiret ve maddi dünya arasındaki elçi olan Rahipin bu davranışı akla tekrar aynı soruyu getiriyor. Cehennem ya bu dünyadan başka bir yer değilse?

Etten kemikten 6 kişinin canı, saklandığı yerden sağ çıkıp çıkamayacağı belli olmayan bir kurtarıcıya inanç ve umutla kurban edilebilir mi? Oyunun temel sorusu bu. Farklı karakterler üzerinden vicdanlar sorgulamaya açılıyor. Her silah patladıktan sonra karakter bir daha olmasın dese de aslında gruptaki çocuğun katledilişine kadar sırrını saklama konusunda ciddi bir tereddüt yaşamıyor. Böylelikle zayıf noktasının çocuklar olduğunu öğreniyoruz. Kurban ilan edilen kişilerin hayatta kalabilmek, evlerine dönebilmek için nelerden vazgeçebileceklerini görüyoruz. Ne kadar çok şeye sahipseniz ölmekten o kadar korkarsınız denklemi işliyor. Çok zengin olan tüccar, tüm parasından, güzel eşinden vazgeçmeyi kabul ediyor. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, grubun ölümden korkmayan iki kişisi Çocuk ve Elena. Elena güzelliği ile Izquierdonun dikkatini çektiğinden listeden çıkarılsa da “Sıra kimde?” sorusu her sorulduğunda “Ben!” diye cevap veren cesur bir genç kadın. Nitekim Montserrat’nın zayıf noktası anlaşıldıktan sonra, sıra evde bekleyen çocukları olan Anneye geldiğinde, Montserrat tam konuşmaya başlamışken engellemek için kendini öne atan da Elena oluyor. Elena adeta umudun yüzü. Önünde ölen insanlara rağmen daha fazla insanın ölmeyeceği zulmün bittiği bir ülkeye inancını kanının son damlasına dek koruyor. 

Umut ve vicdan arasındaki gerilim izleyiciyi bütün bir oyun ayakta tutuyor. Oyuncuların baştan sona yüksek, göz dolduran performanslarına uyumlu sahne, ışık, kostüm tasarımları ile Özgürlüğün Bedeli iyi bir seyir sunuyor. Umut dolu biten final sahnesi ise yeni bir muhakemeye kapı açıyor. Özgürlük için ödenen bedele değdi mi? Bunun değerlendirmesini yapmak seyircinin biricikliğine bırakılıyor. 

Oyun:

Yazan: Emmanuel Robles

Çeviren: Kaya Öztaş

Yöneten: Barış Erdenk

Oyuncular: Sermet Yeşil, K. Sinan Demirer, Mert Kirlak, Burcu Tutkun Oruç, Berkay Akin, Emir İzci, Hakkı Kuş, Nagihan Orhan, Emre Demirci, Yalçın Özen, Umut Bazlama, Ozan Çolak, Celal Örnek

re: Tek Perde – 90 dk.

 

ASLINUR AVGIN

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi ve İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi yarı-zamanlı çalışanı. Bu dönem başladığı Kültür ve Sanat Yönetimi yan dal programına devam edip etmeyeceği ise muallak.

Daha fazla yazı yok
2024-05-13 14:14:57