A password will be e-mailed to you.

Ömer Tevfik Erten’in Trans Evi fotoğrafları, transların yaşadığı evlere girip onları gözetlemeten, ötekileştirmeden kendisini yani onları görüntüleyeni görünmez kılmayı başarmış güçlü bir seri. Erten’le Trans Evi fotoğraflarıyla ilgili konuştuk. Bütün lezbiyen gay biseksüel trans intersekslere daha adil bir dünya dileğiyle hepimizin Onur Haftası kutlu olsun.

Ömer Tevfik Erten, Gezi sürecinden sonra Trans kadınlarla temas kurdu. 20 Kasım 2013’te Trans X Turkey projesinin Kısa Film Yarışmasına bir arkadaşının ısrarıyla katıldı. Filmi birincilik ödülü aldı.

"Hayatımda ilk defa bir yarışmaya katıldım ve ilk ödülümü Transların elinden aldım. Bu benim için gurur kaynağı. İlk temasım böyle gerçekleşti. Sonrasında İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneğinin gönüllü olarak fotoğrafçılığını yaptım. Bu süreç içerisinde LGBTİ hareketini daha yakından tanıma hatta öznelerinden biri haline dönüşme imkanım oldu. Hareketi fotoğraflamak, politikasını yapma ihtiyacını da beraberinde doğurdu"

Trans evi, Erten’e göre bizlere "en başta aile, toplum ve devlet tarafından çocukluklarından itibaren ötekileştirilen Translar üzerinden LGBTİ bireyleri, kadın olmayı, insanca bir yaşamın zorluluğunu ve kentsel dönüşüm sebebiyle yerlerinden edilen tüm insanları" hatırlatıyor.

"Tabii bunların yanısıra Trans kadınların tüm bu zorluklar içinde geliştirdikleri direnç mekanizmaları üzerine tartışma alanı açıyor. ‘Trans evi’, acıklı trans hayatlarından ziyade Hortum Süleyman’dan Meis Sitesi’ne transların iç örgütlenmeleri sonucunda doğan bir direniş alanı olarak okumak daha doğru diye düşünüyorum. Tamamen dayanışma ile 3 yıldır ayakta duruyor. Bu çok önemli…"

Erten’in fotoğraf serisi bir yıllık çalışma sonucunda ortaya çıkmış. İzlediği birçok trans temalı fotoğrafta, "şiddeti deneyimleri tekrar tekrar kurbanlaştıran" ve "acınası bir hale dönüştüren" dilin farkında varmış ve bunu tekrarlamamaya büyük özen göstermiş.

"Hatta eril sistemin dilinden anlatılan fotoğraflar beni çok rahatsız ediyordu. Bu erilliği nasıl kırabileceğimi sorgulamaya ve trans kadınlarla herşeyden önce arkadaş olmaya çalıştım. 6 ayımı insan ilişkilerimi geliştirmek için değerlendirdim. Bu değerlendirmenin sonucunda samimiyetin ne kadar önemli olduğunu iş bitiminde sizlerle beraber görmüş oldum. Yaptığımız işler, kurduğumuz ilişkiler hepimizi değiştirip dönüştürüyor."

Erten, bu seriyle birlikte hayata, mücadeleye ve sanata başka bir yerden baktığını ifade ediyor:

 "Bu bakış çevremdeki insanları da değiştirmeye başlıyor. Ailem trans hareketi içinde olduğumu öğrendiğinde ‘sen erkeksin, ne işin var senin onların arasında’ diye söyleniyordu. Annem dışında ailemden kimse sergime gelmedi. ‘Yıllarca Kürt olduğun için zulüm gördün, şimdi o zulümü dönüştürüp bir başkasına uyguluyorsun,ne anladım bu işten?” dediğimde aslında bu sistem içinde öteki olan herkesin aynı paydada olduğunu anlıyorlar."

Peki Erten, mahremiyet dolu bu evlerde çekim yaparken görünmez olmayı nasıl başardı?

"İşin en önemli kısmı buydu zaten. En çekimlere müsaade eden arkadaşlarımın onayını alarak hareket ettim. Amacım mahrem olanı anlatmak değildi zaten, gündelik hayatımıza dair izlenimleri yakalamaktı. Tabii bu süreç içinde bir çok kişiye işi gösterip bu konu üzerine tartıştık. Yücel Tunca, Selçuk Uğurgün, Dilara Çalışkan, İlker Çakmak, Buse Kılıçkaya fikirleri ile projenin gidişatına destek oldu. Temasın ve insan ilişkilerinin işleri ne denli değiştirdiğini tekrar görmüş oldum. Samimiyetsiz uzaktaysanız çektiğiniz fotoğraflar kimseye dokunmuyor. Ne istediğinizi bilip, sorgulamayı elden bırakmadan hareket etmek en önemlisi."

Daha fazla yazı yok
2024-05-10 07:07:38