A password will be e-mailed to you.

Bu fotoğraf size de herkesin sanatçı olduğu bir ütopyayı hatırlatmıyor mu?

Bu başlıkla bir klasör açtım bilgisayarımda. Taksim Gezi Parkı’na bir türlü gidemedim. Tek muhtemel günde denesem de bolca gaz yiyip başaramadım. Bu nedenle günlerdir mesai yaptığım twitter başında yüzlerce fotoğraf biriktirip, açtığım klasöre topladım hepsini. Bu yan çevrilip hurdası çıkarılmış araba fotoğrafı da onlardan biri. Araba zaten günlerdir süren direnişin her anını üzerinde taşıyor. Orantısız şiddetten, her lafı gaf başbakanın duyarsız hükümetinden, çıkarcı muhalefetten bahsedecek değilim. Tüm bunların yol açtığı toplumsal patlamanın zaten tek kare portresi olabilirmiş bu hurda araba. Ancak şimdi üzerine eklenenlerle daha anlamlı. Parkına sahip çıkan, onca şiddetten sonra ertesi gün gelip çöplerini toplayan güruhun biricik kabahati çirkinliğe katlanamamak zaten. İşte bu fotoğrafın gösterdiği gibi de çirkinliği dilekleriyle, niyetleriyle süslüyor. Yıllardır fikri sorulmamış bir halk burada arabayı fikir duvarı yapıyor. Gerilen iplerde asılı beyaz çaputlar, post-itler, kâğıtlar, üzerinde bir Galatasaray bayrağı. “Burada ben de varım”ın izleri. Adeta Dadacı bir zekayla üretilen sloganlar, sıkıcı sanata savaş açar gibi.

Hurdaya çevrilen araba, bir imge olarak bezenerek sürdürülüyor. Sokağın sadece konusu değil, sadece ruhu değil, sadece öznesi, sadece mekânı değil. Sokağın kendisi sanat burada. Taksim’de her yer direniş, her yer sanat. Sürecin sanatı, bu direniş sürdüğü sürece, kilolarca gaza maruz kaldıktan sonra parkını, meydanını, sokağı adeta yeniden fetheden kitlelerin şanıyla sürüyor.

Olağanüstü olaylar olağanüstü durumlar yaratıyor. Davranış biçimleri, haller, ortaklıklar, üretenler ve üretilenler değişiyor. Sokağın gücü kendi sanatını üretti; tüm iktidar ilişkilerini elinin tersiyle iterken belki de hiç haberdar olmadığı sanatın iktidarına da kafa tuttu. Böylece en sahici damarından yakaladı güncel sanatı. Düşünmemiz gereken şeyler var. Panzer karşısında dans eden, kırmızı renkli elbisesiyle gaz yiyen, önce toma nedir öğrenip sonra onun telsizinden polis amirine futbol sloganı atanların yaptıklarından daha sahici, daha etkileyici performanslar yapılabilir mi artık? Bundan sonra bu topraklardaki bir galeride sanatçıların ürettiği ve isyanı kurgulayan bir işe ne kadar hürmet edebileceğiz? Ne kadar ciddiye alabileceğiz onları? Yan yana sıralanan, bulabildiği her malzemeyi elden ele taşıyarak karınca misali bir emekle kurulan barikatlardan daha kolektif enstalasyonlar görebilecek miyiz? Bu mümkün mü? Bundan sonra galerilerde-bienallerde sergilenen politik işleri, günler süren bu direniş bayramını unutarak hakkıyla nasıl değerlendirebileceğiz? Sanatçı sokağı taklit etmeyecekse gerçekçi kurguyu, çarpıcı söylemi, orijinalliği yakalamak bugün daha da zorlaşmadı mı?

Bu fotoğraf size de herkesin sanatçı olduğu bir ütopyayı hatırlatmıyor mu?

 

Fotoğraf, Rengin Arslan tarafından çekilmiştir.

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 12:16:09