A password will be e-mailed to you.

Malta’da yaşamayı başarmış kuşların çoğu ona borçlu. Aktivist kuşsever ve BirdLife genel müdürü Tolga Temuge, aynı zamanda Jonathan Franzen’ın Uzaktaki kitabındaki bizim de bir bölümünü yayınladığımız Çirkin Akdeniz makalesinin gerçek kahramanlarından. Temuge’yi bulduk ve Franzen’la çıktıkları kuş koruma mücadelesini anlattırdık.

Ayşegül Sönmez: Jonathan Franzen’in Uzaktaki kitabında Çirkin Akdeniz bölümünde okuduğumuz hikayenizi, Malta’da kuşların koruyucusu olmanızı, sizi başa getirmelerini sonra Türk olmanızdan çıkan sorunlarla dolu hikayeyi, bir de sizden dinleyelim mi? 

Tolga Temuge: 2006 yılında Royal Society for the Protection of Birds (RSPB – BirdLife Birleşik Kırallık Ofisi) ve BirdLife International, Malta’daki kaçak göçmen kuş avcılığını sona erdirmek amacılığıyla Malta ofisini güçlendirme kararı aldılar.

Bu çerçevede Haziran 2006 yılında BirdLife Malta’nın Genel Müdürü olarak çalışmaya başladım. Türkiye, İsrail, Lübnan, Kıbrıs ve Malta’yı kapsayan Greenpeace Akdeniz ofisinin Kampanyalar ve Eylem Direktörü olarak Malta’da yıllardır çalışmıştım ve 2004 yılından beri de Malta’da yaşamaktaydım. O nedenle hiç vakit kaybetmeden bir yandan ofisi büyütmek, diğer yandan da kaçak avcılık ile mücadele için çalışmaya başladık.

Benim Türkiye vatandaşı olmam zaten oldukça milliyetçi ve yabancı düşmanı olan avcı federasyonu için ayrıca hedef olmama neden oldu. Malta’nın tarihindeki en önemli olaylardan birisi 1565 yılındaki Osmanlı’nın büyük Malta kuşatmasıdır ve bugün bile hala bu savaş milliyetçi Maltalılar için unutmadıkları bir olaydır. Avcıların hem en büyük düşmanları olan Birdlife’ın genel müdürü olmam hem de Türkiyeli olmamdan dolayı oldukça ırkçı sataşmalara ve saldırılara maruz kaldım. Ama Maltalıların büyük bir bölümü hem avcılıktan hoşlanmadıkları hem de yabancılara karşı böyle bir olumsuz tavır içinde olmadıkları için 4,5 yıl boyunca bana destek oldular ve gerek Malta’lı gerekse uluslararası gönüllüler ve personel ile oldukça hareketli bir dönem geçirdik.

 

 -AB üyesi olununca çevreye karşı daha duyarlı olunur sanıyorum ama bakınız Malta sonra bakınız Kıbrıs. İki vahim örnek… Neden peki?

T.T: AB’nin birçok konuda olduğu gibi doğa koruma alanında da belli yönetmelikleri var. Ancak bu yönetmeliklerin ulusal yasalar haline getirilmesi ve daha önemlisi bu yasaların kağıt üzerinde kalmaması tamamıyla AB üyesi ülkelerin hükümetlerinin tasarrufunda.

400 bin nüfuslu Malta’da kuş avcılarının sayısının 12 bin civarında olduğu düşünülünce bu doğal olarak her iki büyük parti için potansiyel bir oy deposu oluşturuyor. Yani Malta’da ve Kıbrıs’ta avcılık doğa korumadan ziyade politik bir konu. Bu nedenle kaçak avcılık ve özellikle göç ve üreme mevsimi olan bahar aylarında AB’de yasak olan bahar avcılığının sürdürülmesi konusunda hükümet ısrarlı oldu. Ancak biz uzun süren mücadelelerimiz sonucunda mevcut durumu “felaket”ten “kötü”ye çevirebildik. Birçok yasal düzenleme getirilmesini ve polisin kaçak avcılar ile daha etkili mücadele etmesini sağladık.

Gene de daha alınacak çok yol var.

 

-Dünyada bu kadar çok kayıtsız işçi varken kayıtlı avcıların her geçen gün artmasına ne diyorsunuz? Bir tür aristokratik zevkin demokratikleşmesi mi diye okumak lazım?

T.T: Malta’da avcılık çok büyük oranda daha düşük eğitim ve ekonomik sınıflar tarafından tercih ediliyor. Yani Ingiltere’deki aristokratik "eglence" tilki avcılığından çok daha farklı.

Aslında bu durum birçok Akdeniz ülkesi icin geçerli. Malesef biraz da av endüstrisinin (silah vs.) desteğini arkasına alarak Akdenizli AB üyelerinde avcılık oldukça siyasi bir mesele olmayı sürdürüyor.

 

-Evet, Franzen, yazısında Kıbrıs’ta bir oturuşta en çok kuş yemekle ünlü şahsın bir siyasi figür olduğuna dikkat çekiyor. Peki kuşlar için biz İstanbul’da, Türkiye’de ne yapabiliriz?

T.T: Bu konuda Türkiye’de çalışan birkaç kuruluş var. Doğa Derneği (BirdLife Turkiye) ile temasa geçilip, onların yürütmekte olduğu projelere destek verebilirsiniz.

 

-Burada ne gibi tehlikeler atlatıyorlar?

Çok fazla tehdit ile karşı karşıyalar. Özellikle AKP döneminde sulak alanların yanlış yönetimi nedeniyle kuruyan sulak alanlar, göç yolları üzerindeki büyük projeler (üçüncü köprü, havalimanı vs) nedeniyle oluşan doğa tahribatı dünyanın en önemli göç yollarından birisi üzerinde olan Türkiye’de göçmen kuşların geleceğini tehdit ediyor. Bunun yanında dev baraj projeleri (İlisu gibi), kaçak avcılık gibi diğer sorunlar da yerel kuşların sayılarının azalmasına neden oluyor.

 

-Peki Jonathan Franzen’la nasıl buluştunuz?

 T.T: Jon ofisimiz ile temasa geçip New Yorker için bir makale yazmak istediğini söyledi. Bize uluslararası medyadan bu tarz birçok talep geldiği için, diğer gazetecilere gösterdiğimiz yardımı ve ilgiyi gösterdik. Ancak Jon’un hem bir kuş gözlemcisi olması hem de doğa koruma üzerine de yazan ünlü bir romancı olması nedeniyle tanıştığımız andan itibaren aramızda bir arkadaşlık gelişmeye başladı. Malta’da olduğu zaman içinde neredeyse her günü beraber geçirdik, akşam yemekte de Amerikan dış politikasi üzerine bol bol tartıştık. (Gülüyor)

 

-Romanlarını okumuş muydunuz?

T.T: Hayır ama eşim okumuştu. O nedenle tanıyordum.

 

 -Sonra okudunuz mu?

T.T: Hayır. Roman okumayı çok sevmem. Çok büyük oranda araştırma vb. kitaplar okurum ama Jon’un yakın arkadaşı olan merhum David Foster Wallace’ın bir kitabını Jon’un ısrarı üzerine okudum.

 

-Sanatçıların bu konulardaki katkılarına inanıyor musunuz?

Tabii ki. Bu tarz tanınmış kişilerin ulaştığı kitleler zaman zaman orgutunuzun hedef kitleniz ile ortusebilir ve eğer mesajınızı ileten bu "elçi" Jon gibi konuya hakim ve samimi ise yürüttüğünüz kampanya’ya katkısı büyük olabilir. Bunun Türkiye’deki en iyi örneklerinden birisi 2003 yılındaki Irak’ta Savasa Hayır Kordinasyonu sırasında ve sonrasında Memet Ali Alabora’nın savas karşıtı harekete Türkiye’de sağladığı katkıdır. Ama dikkatli olmak lazım, her sanatçı Jon veya Memet Ali gibi samimi olmayabilir ve kendisini mesajin önüne geçirebilir.

 

-Festival projeleriniz varmış onlar nasıl gidiyor?

Son birkaç senedir konser/festival ile uğraşamıyorum. East to West Communications adında bir iletişim şirketim var. Avrupa’daki STK’lara AB fonlarından para alabilmeleri için projeler hazırlıyorum, stratejik iletişim ve kampanya planları hazırlıyor ve belgesel dahil olmak üzere iletişim malzemelerinin üretimini yapıyorum. Örneğin en son çektiğimiz ve Amazon ile Hasankeyf’in hikayesini anlatan belgeselimiz birçok uluslararası festivalde ödüller aldı. İlgilenenler için belgesel bu linkten seyredilebilir:

http://www.youtube.com/watch?v=IrmhJ1bUEeI

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 03:37:01