A password will be e-mailed to you.

Sanatatak ve Kadıköy İdea ortaklığındaki Ayşegül Sönmez ile organik okur yazarlık atölyesinden çıkan ilk yazı bir hikaye:

Benim adım “Cagnim”. Arkadaşımın adı Eli ona uzunca “Eli, Eli Lama Sabachthani?” derim (sürekli telefonla konuşur bin yıl sonra yapılacak arkeolojik kazılarda kulağına yapışık telefonlu bir kafatası bulunursa bilin ki odur o)

Eli ile ben odadayız. Yumurtadan çıkan bir civciv gibi sehpanın hemen yanından havada asılı duran dumandan buluta bir bilmece gibi çözülmesi gereken bir sorun gibi bakıyoruz.

Bulutu görüyor musun?

Evet.

Bu bulut buraya nasıl geldi?

Ağzımızdan.

Ağzımızdan gelen bulutu kovmak için pencereyi açıyorum.

 

Bulut dağılıyor. Buzdolabından sütlacı getiriyorum. Doğalgaz açık. Sütlaca vurduğumuz her kaşık, kafamızı soğutuyor. Oda sıcak. Kafamızın altı sıcak, kafamız ise sütlacın verdiği serinlikle Ahmed ArifSuskun şiirini dinliyor.

 

Şiirle beraber küçülüyorum. Şiirdeki her mısra beni daha da bir çocuk yapıyor. Küçüldüğüm yerde bir kalkan balığı var, şehrim, surum. Hemen yanında heykel… Fısıldıyorum.

“ Yeni heykeller dikeceğim yarama.”¹

 Eli duymuyor. Eli diyorum, geçen sene o heykeli parçaladılar.

 

 

Eli’nin duyduğu şey Ahmed Arif “ …. Yeşil bir yağmur sonra…” ²

 

Amcam aklımda. Amcamın hediyesi aklımda, serin. Bir Ahmed Arif CD’si. Bilgisayarıma takıp takıp dinliyorum. Okul çıkışı. Gördüğüm bütün heykelleri Atatürk heykeli sandığım için önemsemediğim Sur’un kenarında öylece bronz duran bir yüz. Tesadüfen geçiyorum oradan. Heykel Ahmed Arif ama hala Atatürk gibi duruyor. Heykel alt yazı geçiyor:

 

Oysa Ne afat sevdim. Bir de ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi” ³

 

Elimi açıyorum. Fatiha okumaya başlıyorum. Aylarca her hafta her okul bitişi heykelin oradayım. Fatiha okuyorum. Sağıma, soluma, yukarı, aşağı bakıp âmin… Bir hırsız gibi uzaklaşıyorum kimse görmesin diye. Görüntüde ağır ağır ilerlerken

 

Ahmed Arif : “ O yitik yıldızlar duyuyor musun?” ²

 

Duyuyorum.

 

Eli, duyuyor musun?

 

Duyuyorum.

 

Eli, telefonu kulağına yaklaştırıyor, başı tavanda. Her mısrada gülümsüyor ve başını sallıyor. Kartaca’yı geçiyoruz. Eli, ikinci kedinin adını Adiloş koy diyor.

 

Tütünümüzü yakıyoruz.

Şarap geliyor. Nesnelerin en kırmızısı… Süryani. Tur Abdin. Üzerinde bir harita var. Köyüm burada diyorum.

 

Nerede?

 

Elimi yaklaştırıyorum. Bulur gibi numara yapıyorum. Eli elimi izliyor.

 

Yok diyorum. Haritadan gitmiş.

 

Kahkaha atıyoruz. Karanlıkta atılan kahkahalardan…

 

Ahmed Arif kahkahayı bölüyor.

 

“Ruhum mısra çekiyorum, haberin olsun”²

 

Eli, tam Diyarbakırlı bu diyor. Ruhum mısra çekiyor, tespih gibi. Kıraathanede. Üste kazak, altta kumaş pantolon ve kundura… Amcalar. Temiz amcalar. Tütünlü amcalar. Herkes her şey…

 

“Ağlıyor yeşil.” ²

 

 

¹ Cagnim

² Ahmed Arif – Suskun

³ Ahmed Arif – Diyarbekir Kalesinden Notlar

 

İLGİLİ İÇERİKLER

Bir Sigmund Freud Şakası

Sanatatak Fiction: Yaz Tatili Kazası

Daha fazla yazı yok
2024-05-07 21:53:53