A password will be e-mailed to you.

“…Gece Yolculuğu Ömer Kavur açısından tam bir kırılma noktası, bütün sinemasının, tüm anlattığı hikâyelerin alt-üst olduğu bir film. Ömer Kavur’un filmlerindeki kadın karakterler her zaman ilgi çekiciydi ama hep peşinden koşulan, ortadan kaybolan, ‘hayalet kadın’ diyebileceğimiz karakterlerdi. Ben de bunu ters yüz etmek istedim ve kadın anlatıcı fikri de buradan çıktı…”

Dünya prömiyerini 52. Rotterdam Uluslararası Film Festivali‘nde yapan ve büyük övgüyle karşılaşan “Kavur” belgeseli, Türkiye prömiyerini 42.İstanbul Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında yaptıktan sonra hem vizyon hem festival gösterimleriyle yolculuğuna devam ediyor.

Sinemamızın auteur yönetmenlerinden biri kabul edilen ve benim de filmlerini ve yönetmenliğini çok sevdiğim, düşleri, arayışları, fiziksel ve ruhsal yolculukları kadar insani yönüyle de her daim ilgimi çekmiş olan Ömer Kavur’a dair bir belgesel çekileceğini duyduğum günden beri mutlu ve heyecanlıydım. Filmi bir an önce izlemek sonra da üzerine bir şeyler yazmak hevesiyle doluydum. Buraya kadar olan kısmını gerçekleştirdim. Belgeseli izledikten sonra da yönetmenine soracağım sorular belirdi aklımda. Bunun için de kendisiyle yüz yüze gelme fırsatını yakalayacağım 3.İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali için geri sayıma başlamıştım.

“Kavur” belgeselinin detaylı incelemesini bundan birkaç yazı önce kaleme almıştım, okumak isteyenler bu linkten yazıya ulaşabilirler:

https://www.sanatatak.com/view/42-istanbul-film-festivali-belgeselleri-1

16-22 Haziran 2023 tarihleri arasında düzenlenen ve direktörlüğünü sinema yazarı Vecdi Sayar’ın yaptığı 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali vesilesiyle Ömer Kavur’un doğum günü de olan 18 Haziran’da İstinye Park Renk Sineması’nda gösterimi yapılan “Kavur”, İzmirli sinemaseverlerle buluştu.

Festivalde bir araya geldiğim belgeselin senaristi ve yönetmeni Fırat Özeler ile çok keyifli ve Ömer Kavur gibi hayranı olduğumuz birini anmanın zaman zaman duygulandırdığı anları da paylaştığımız bir söyleşi gerçekleştirdik. Özeler, Ömer Kavur sevgisinden, ona dair bir belgesel çekme isteğine, ilk film deneyiminden bir sonraki projesine değin pek çok sorumu Sanatatak için yanıtladı.

Arzu Arda Deger – Fırat Özeler

Merhaba, sohbetimize ilk olarak Fırat Özeler’i tanıyarak başlayalım istiyorum.

Merhaba. Yönetmenim, 28 yaşındayım. Kadir Has Üniversitesi’nde sinema okudum, öğrencilik dönemimde birkaç tane kısa film çektim. Okuldan bu yıl mezun oldum ve ilk uzun metraj filmimi çektim. Son 3-3,5 senedir bu proje üzerinde çalışıyordum, daha uzun süreceğini tahmin etmiştim ama umduğumdan daha kısa sürede tamamladım

 

“Lisedeyken ilk kez bir Ömer Kavur filmi izlemiştim, bu film ‘Gizli Yüz’dü.

Hiçbir şey anlamamıştım ama çarpılmıştım. Hiçbir şey anlamadan

sadece bir şeyler hissederek bir filmi sevebilme durumunu

o zaman deneyimlemiştim.”

Kariyerinize kurmaca bir filmle değil de sinemamız için çok önemli bir isim olan Ömer Kavur’u anlatan bir belgeselle başladınız. Türkiyeli sinemacıları anlatan çok fazla yapımla karşılaşmıyoruz, adeta bir saygı duruşu diye de nitelendirebileceğimiz ve hayranlığınızı da samimiyetle hissettiğimiz bu projenin yolculuğuna nasıl başladınız? Neydi sizi Ömer Kavur’a çeken? 

Aslında kısa filmlerim kurmacaydı, ilk uzun metrajımı belgesel olarak çektim ama  kurmaca ya da belgesel çekmeliyim gibi bir motivasyonum yok, böyle bir ayrıma girmedim. Sadece bir Ömer Kavur filmi yapmak istiyordum, bu da çok önceye dayanıyor; lisedeyken ilk kez bir Ömer Kavur filmi izlemiştim, bu film “Gizli Yüz”dü. Hiçbir şey anlamamıştım ama çarpılmıştım, çünkü 14-15 yaşlarındaydım ve benim için çok zor bir filmdi. Aslında bu filmin (Kavur) ana motivasyonunu da oluşturan bir şeyler hissetmiştim. Hiçbir şey anlamadan sadece bir şeyler hissederek bir filmi sevebilme durumunu o zaman deneyimlemiştim ve sonrasında Ömer Kavur takıntı haline gelmeye başladı. Filmlerini izledim, tekrar tekrar izledim, kendisiyle yapılan röportajları okudum ve zamanla kişiliği ilgimi çekmeye başladı ve bir noktada şunu düşündüm: Kavur anlatılması gereken bir karakter. Sinemamız için de çok yenilikçi olan bu yönetmenin iç dünyasıyla daha çok ilgileniyordum. Bu film de bunu yapabilmem adına bir şans yarattı.

Peki buradan devam edersek, ön hazırlık aşamasında Ömer Kavur’u araştırdıkça ve çekim sürecine dahil olduğunuz andan itibaren hangi duygular içindeydiniz? Ömer Kavur’la hemhâl olmak nasıl bir his?

Benim için zordu. Çünkü beni ona ilk çeken yalnızlığı ve hüznüydü. Filmlerini izleyerek tanıdım, sonra iç dünyasıyla hemhâl olmaya başladım ve şunu gördüm ki filmlerindeki hüzün kendi karakterinden hiç bağımsız değil; kendi hüznünü anlatıyor filmlerinde.

Bu bize (seyirciye) fazlasıyla geçiyor zaten.

Çok teşekkür ederim. Yani ben ömrü boyunca hüzünlü olmuş bir insanın hikâyesini anlatmak istiyordum. Araştırmalarım sırasında bazı noktalarda mesafemi  kaybetmeye başladım; çünkü röportajlar, arşiv notları vs. hepsi mücadele ve hüzün dolu, evet Ömer Kavur’u çok seviyorum ama bu kadar da sevmemem lazım diyorum kendime, çünkü belgesel yapmaya çalışıyorum, mesafemi korumaya çalışıyorum. Beni en çok zorlayan kısım burasıydı.

O hâlde bir otosansür söz konusu. Anlatmaktan imtina ettiğiniz, kendi duygu durumunuzun heyecanına kapılmamak adına eledikleriniz oldu diyebilir miyiz?

Evet oldu. İki türlü oldu bu; birincisi tam da ilk dediğiniz gibi, ben iç dünyasıyla, hayatı boyunca düşündüğü şeylerle ve duygularıyla ilgileniyorum, dolayısıyla bazı yerler fazlasıyla duygusal yoğunluğa sahipti, hatta pornografik diyebileceğim bir duygusallıktı. Filmi oraya çekmek istemedim, o duygusal sınırı korumaya ve kollamaya çalıştım.

Bunu biraz daha açık ifade edebilir misiniz?

Tabii. 80’lerden sonra özellikle depresyona girdiği dönemde, ömrünün son yıllarında hastalık zamanında, ekonomik olarak zorlandığı dönemde çok dramatik, çok üzücü, benim açımdan çok yıkıcı bilgiler vardı. Bu kadar kıymetli bulduğum bir yönetmenin düştüğü bu durum beni yıkıyordu. Ben olaylardan ziyade, olaylarla nasıl mücadele ettiğiyle ilgileniyordum. Oto sansür diyebileceğim kısım da çok magazinsel olabilecek, filmi odağından uzaklaştırabilecek meselelerdi.

Ömer Kavur’u anlatmaya karar verdikten sonra belgeselin biçimine dair ilk etapta nasıl bir taslak düşünmüştünüz? Anlatıcıların olacağı en baştan belli miydi?

En başından beri bir yol filmi yapmaktı niyetim ve bunun için de biçime dair başlangıçtan itibaren iki motivasyonum vardı; birincisi, bir Ömer Kavur filmi gibi, bir Ömer Kavur belgeseli yapmayı istiyordum, dolayısıyla bu beni yol filmi yapmaya itiyordu, ikincisi birbiriyle diyalog halinde olan iki anlatıcı fikri kafamdaydı. Otuz yıl arayla yaşamış biri gerçek biri kurmaca 2 insanın birbirleriyle konuşması metinsel olarak birçok kapıyı açacaktı bana.

Anlatıcı kadrosunda Cem Yılmaz, Funda Eryiğit, Tilbe Saran yer alıyor, baştan itibaren bu isimler miydi kafanızdakiler? Onlara projeyi götürdüğünüzde nasıl tepkiler aldınız, biraz da bu isimlerin dahil olma sürecini konuşalım.

Hiçbir ses, isim aklımda yoktu aslında, kurgu bittikten sonra kimin seslendireceğine yoğunlaştım. Cem Yılmaz, Funda Eryiğit, Tilbe Saran; hepsi eski filmleri, Yeşilçam’ı, Ömer Kavur’u çok seven isimler, heyecanla ve sevinçle karşıladılar projeyi.

Belgeselde Ömer Kavur’un filmlerine atıfta bulunan repliklere yer verdiniz, Kavur’un filmlerini bilenler için bu göndermeleri keşfetmek işten bile değil. Filme dair yazdığım kritiğimde bu filmlere ve çağrışım yaptırdığı repliklere değinmiştim. Genç kadın (Funda Eryiğit), “İşte hüzün hikâyecileriyle birbirimizi aramaya böyle başladık.” diyen “Gizli Yüz”deki  kadını (Zuhal Olcay) hatırlatmıştı. Bir kadın anlatıcı fikri harika, kadının arayış yolculuğu olsa da “Gecenin Yolculuğu” filmi belgeselin kalbine konuşlanmış gibi hissettirdi. Siz de böyle görüyor musunuz?

Evet görüyorum ve görmek de zorundayım. “Gece Yolculuğu” Ömer Kavur açısından tam bir kırılma noktası, bütün sinemasının, tüm anlattığı hikâyelerin alt-üst olduğu bir film. Ömer Kavur’un filmlerindeki kadın karakterler her zaman ilgi çekiciydi ama hep peşinden koşulan, ortadan kaybolan, ‘hayalet kadın’ diyebileceğimiz karakterlerdi. Ben de bunu ters yüz etmek istedim ve kadın anlatıcı fikri de buradan çıktı; bu kadın “Gizli Yüz”den çıksın ve kendisi bir arayışa girsin diye düşündüm.

Belgeselde eksik bulduğunuz ya da yeniden çekmek istediğiniz sahneler var mı?

Az önce otosansürden bahsettik ya, o girmediğim meseleleri anlatmanın daha ince, daha üstü örtük yollarını bulmak isterdim. Bunun için de senaryoya daha fazla zaman ayırmam gerekiyordu, zaten toplamda 3 yıllık bir zamanı geride bırakmıştım, çekim 1 sene, kurgu 8 ay sürdü; çekerken bir yandan arşiv görüntüleri gelmeye devam ediyordu, kurgu devam ederken bile yeni yeni şeyler buluyorduk. Bir noktada “bitti” demesek hiç bitmeyecekti.

Her sinemacı için böyle değil mi? Yani yazdığında çekilsin, çekilirken de bitsin istiyor; “Artık bitsin” dediği noktaya geliyor.

Aynen öyle, kesinlikle.

Bir belgesel daha çıkar mı eldeki malzemelerle?

(Kahkaha atar)  Çıkar ama ben yorgunum.

Hayatını merak ettiğiniz, anlatmak istediğiniz başka isimler var mı?

Sinemacı olarak mı?

Sinemacı ya da başka biri?

Çok uzun bir süre belgesel yapmak istemiyorum. (güler) Kurmacaya dönmek istiyorum tekrar ama var tabii ki; Erden Kıral’ı, Alp Zeki Heper’i anlatmak isterdim. Türkiye Sinemasında çok fazla anlatılacak isim var.

Ömer Kavur’un filmlerinde arayış, zaman, hüzün, fiziksel-içsel yolculuk temaları hakim. Belgesel üzerinden konuşursak genç kadınla birlikte bir yolculuğa çıkıyoruz ve bir arayış meselesinin izini sürüyoruz. Bir yönetmen olarak siz de bu izi takip ediyor musunuz? Kendinizi bu yolculukta görüyor musunuz?

Görüyorum, o yolculuğa çıkan benim. Funda Eryiğit’in seslendirdiği kadının metnini yazarken tamamen kendi iç dünyamdan hareket etmiştim. Kendi kafama takılanları sorgulamaya başlamıştım. Anlatıcı, kadın karaktere evrilince kendime dışarıdan bakabilme imkânı buldum. Daha önce hiç gitmediğimiz yerlere gittik, küçük köyleri, terk edilmiş kasabaları gezdik. Genç kadının ülkeye dair sorduğu soruları ben de sormaya başladım ve ben de o kadının yolculuğuna dahil oldum, hissettiklerini anlamaya başladım. Benim için de yenileyici bir yolculuktu.

Bir yönetmen olarak, başka bir yönetmeni anlatmaya çıktığınız bu yolculuk, yani filminiz, kendinizi keşfetme imkânını da bulduğunuz bir alan yaratıyor aslında değil mi?

Benim için öyle oldu.

 

“O kadar etkileyici bir iç dünyası var ki

insanı bir noktada ele geçiriyor.

Kurguda, araştırma esnasında… Çok ağladım.”

                                               

İzmir Film ve Müzik Festivali – “Kavur” gösterimi sonrası ekip katılımlı söyleşidenNiyeyse bu belgeseli ben çekmişim gibi çok mutluyum (gülüşmeler), çünkü çok seviyorum Ömer Kavur’u ve “Kavur” belgeselini öğrendiğimden beri bir an önce izlemeliyim derdine düştüm. Hep de şunu sordum sizinle ilgili: “Ne hissetti acaba çekerken?”… ve şu an çok duygulandım. Hayatta olmayan birinin hâlâ bizi etkiliyor olması muazzam bir şey değil mi?

Ben bunu çekimlerde ve daha çok gösterimlerde fark ettim. O kadar çok insanın hayatına dokunmuş ki ve bunlar hiç tanımadığı insanlar, sadece filmleriyle dokunmuş; bana da olduğu gibi.

Siz de mi ağlıyorsunuz şu an?

(Güler) Ben mi? Yok, ben ağlama hakkımı kurguda kullandım.  Kurguda, araştırma esnasında… Çok ağladım.

Öyle mi? Bunu yazabilir miyim?

Tabii yazın. Hatta şöyle söyleyeyim, dedim ya mesafemi kaybettim diye, bir dönem rüyalarıma giriyordu. Bir odaya kapanıp senaryo yazıyordum ve hayattan kopmuş hissediyordum. O kadar etkileyici bir iç dünyası var ki insanı bir noktada ele geçiriyor.

Güçlü bir personası var.

Ah, ne güzel söylediniz! Çok güçlü persona. Şu ana kadar hep duyduğum şey, bir ortama girdiğinde herkesin dönüp ona baktığına dair, sette de gerçek hayatında da bu böyleymiş; persona ve aurası çok güçlü gerçekten de.

Biraz da set aşamasından bahsedelim. Çekim için pek çok farklı mekâna uğradığınız görülüyor, mekânları nasıl keşfettiniz, nerelere gittiniz?

Elimde referans olarak zaten Ömer Kavur filmleri vardı. Dolayısıyla bu film de o filmler gibi bir yolculuk filmi olacaktı. Gideceğimiz mekânları şöyle belirledik:

  1. Onun film çektiği mekânlar,
  2. Onun film çekmediği ama onun filmlerinin ruhuna uygun mekânlar.

Ege kıyısını dolaştık, Kayaköy’e kadar indik, İç Anadolu’ya gidip Sivas, Kırıkkale gibi bozkır coğrafyasından faydalandık, Kars ve çevresini dolaştık, son olarak da yurt dışı seyahatimiz oldu, Hamburg ve Paris’te çekimler gerçekleştirdik.

Paylaşmak istediğiniz bir set anısı var mı?

Çekimin sonlarına doğru ne kadarlık bir görüntünün bana yeteceğini kestirebiliyordum, 20 sn. çekip bırakıyordum ama başlarda bu öyle değildi; kayıt almaya bir başlıyordum dakikalarca sürüyordu. Emir (Melek – yapımcı) bana “Yeter artık karayollarına reklam filmi çekmiyorsun, belgesel çekiyorsun. Lütfen artık yol çekme. diye çıkışıyordu. (Gülerek) Hâlâ çok gülüyoruz buna.

Bundan sonrası için netleşen bir projeniz var mı? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Bir kurmaca film senaryosu yazıyorum şu an. Benzer temalara eğildiğim bir yol filmi olacak yine. Ülkeyle, yaşadığım yerle kurulan bağı sorgulamaya çalıştığım bir hikâye. Merkezde yine bir kadın karakter olacak.

Ben sorularımı bitirdim ama son söz olarak sinema okuyan ve sinema yapmak isteyenlere, ilk filmini çekmiş genç bir yönetmen olarak varsa tavsiyeniz, öneriniz duymak isterim. Ya da eklemek istediğiniz başka şeyler varsa…

Naçizane iki şey söylemek isterim. Birincisi -ben hiç karşılaşmadım ama başkalarına söylendiğini duydum: “Aman ilk filminde şunu yapma, bunu sakın deneme” gibi şeyleri dinlemesinler, ne yapmak istiyorlarsa onun peşinden gitsinler. İkincisi de “Ne iş olsa yaparım, yeter ki sete geleyim” demesinler, parasız çalışmasınlar.

Size çok teşekkür ediyorum, gerçekten çok keyifli bir sohbetti. “Kavur” çok güzel bir seyirciyle karşılaştı, beklediğimizden hem sayıca fazlaydı hem de duygusal yoğunluktaydı.

Zamanlama olarak sanki çok doğru gibi… Üretilen yeni eserlerin çok tatmin etmediği, eskilere sığındığımız ve geriye dönüşün yaşandığı bir çağdayız.

Evet nostaljik bir çağdayız. Kurduğumuz duygusal ortaklık çok mutlu etti beni, o yüzden izleyiciye çok teşekkür ediyorum.

Ben de bu belgeseli çektiğiniz için size teşekkür ediyorum.

Ben de size teşekkür ediyorum.

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 15:54:58