A password will be e-mailed to you.

Iraklı sanatçı Adel Abidin, izleyicilerine iletmek için argümanları devreye sokuyor.  

 

Başak Şenova: İşlerin, dünyanın farklı bölgelerindeki sosyo-politik durumların acımasız gerçekliklerini ele alıyor. Ancak bu gerçeklikleri daima estetik açıdan incelikli bir biçimde ifade ediyorsun ve bu da bir paradoksa yol açıp, izleyicilerin üzerinde şaşırtıcı bir etki yaratıyor. Geçmiş deneyimleri ve görüşleri ne olursa olsun, izleyici bu gerçekliklere tanıklık etmek zorunda kalıyor. İşlerinin alımlanmasında bir sanatçı olarak pozisyonun nedir?

Adel Abidin: Bu yaşam döngüsünün bir parçasıyım ben. İster siyasal olsun ister toplumsal, etrafımdaki şeylere tanıklık ediyor, onlardan etkileniyorum. Kendimi ifade etmek için kullandığım araç sanat olduğundan, bu beceriyi genellikle görsel mesajlarımı ve argümanlarımı izleyicilerime iletmek için devreye sokuyorum. Hem kendi hayatımda hem de başkalarının hayatlarında her şeyin ötesinde bir öneme sahip olduğunu düşündüğüm bazı meseleler kafamı kurcaladığı zaman sanat yapıyorum genellikle. Dolayısıyla sanatımı, estetik temelli ve argümanlarımla görsel mesajlarımı bünyesinde taşıyan bir yapıt oluşturmak için kullanıyorum.


Başak Şenova: İşlerini birbirinden çok farklı mekanlarda sergileyen bir sanatçı olarak; siyasi, kültürel, ekonomik ve toplumsal açıdan çeşitlilik ve oransızlık gösteren durum ve bağlamlarda bu işlerin sergilenme biçimleri hakkında ne düşünüyorsun?

Adel Abidin: Evet, sanat pratiğim, geçmiş deneyimlerine veya hangi millete mensup olduklarına bakmaksızın, türlü türlü insanın karşısına çıkıyor. Önemli olan, benimle başlayıp izleyiciyle biten yaratma döngümü tamamlamak. Yani her zaman, işle etkileşime girecek bir izleyiciye ihtiyacım var; bir işi her izleyici farklı bir biçimde “tamamlıyor”. İzleyicilerim çeşitlendikçe, işlerime verdikleri tepkiler de ilginçleşiyor -işlerimin değişik şekillerde alımlandığını duyuyorum. Mesela, bu sergi için, “bellek” ile ilgili eleştirel işler seçildi. Bunlar benim tercih ve görüşlerim doğrultusunda şekillendiler. Bununla birlikte izleyiciye, konularını tahayyül etme ve çeşitli varsayımlarda bulunma şansı veriyor; gerisini de izleyicinin hayal gücüne bırakıyorlar. 

 

Başak Şenova: Hareketli imge ile onun bir devamı olan yerleştirme arasında nasıl bir denge kuruyorsun?

Adel Abidin:  Yerleştirmede illa hareketli imge bulunması gerekmiyor. Hareketli imgenin varlığı, kavramsal çerçeveyi ve harika bir işi berbat edebileceği gibi geliştirebilir de… Esasen üzerinde çalıştığın kavramsal çerçeveye ve bunun izleyiciye nasıl aktarılması gerektiğine bağlı bir mesele bu.

 

Başak Şenova: İşlerini süre, görüntü hızı ve kesintiler doğrultusunda nasıl tanımlıyorsun?

Adel Abidin: Video işlerim bu kavramlara dayanıyor. Burada başlıca unsur süre. “Az ve öz” düsturuyla hareket ediyorum; daha kısa olan işler izleyici üzerinde daha büyük bir etki yaratıyor. “Süre”, hızı da süreksizliği de bünyesinde barındırıyor elbette. Derdimi anlatabilmek, vurgulamak istediğim meseleyi tekrar etmekten veya sallantıda bırakmaktan daha önemli benim için.

 

Başak Şenova: Üç Aşk Şarkısı (2011), yakın geçmişten yola çıkarak mevcut durumun üstü örtülen gerçekliklerini gözler önüne seriyor. Açıkçası daha önceki işlerinde nasıl bir pozisyon almış olursan ol, bu işle geçmişi ve tarihi yeniden değerlendiriyorsun. 

Adel Abidin: Üç Aşk Şarkısı karşı karşıya olduğumuz manipülasyonu, bilhassa da medya kuruluşlarının manipülasyonunu ortaya koyuyor. Medya, insanların beynini yıkamak için çok güçlü bir araç. Bağdat’ta yaşadığım sırada, bu esaslı manipülasyon beni de, Iraklı kardeşlerimi de mağdur ediyordu. Şimdi de manipüle ediliyoruz elbette, ama çok daha farklı, çok daha incelikli bir biçimde. Bu nedenle Üç Aşk Şarkısı üzerinde çalışırken, bu fikrimi ifade etmenin en iyi yolunun, her gün radyo ve televizyonlarda dinlediğimiz şarkıların sözlerini kullanmak olduğunu düşündüm.

 

Başak Şenova: Bu şarkı sözleri nasıl bir anlam taşıyordu?

Adel Abidin: Saddam Hüseyin’in siparişi üzerine yazılmış, onun iktidarda olduğu yıllardaki rejimi göklere çıkaran sözlerdi bunlar. İronik şekilde, hiçbirimiz bu sözlere kafa yormuyor, ne anlama geldiklerini hiç düşünmeden bu şarkıları tekrar tekrar söylüyorduk. İnsanın diline hemen de dolanıveriyorlardı zaten. Sonradan fark ettim ki bunlar bilinçaltımıza işlemiş ve medya da bizim tepkilerimizi pasifleştirme konusunda önemli bir rol oynamış. 

 

Başak Şenova: Bu nedenle, sen de medyayı taklit ederek, Üç Aşk Şarkısı ile bu bilinçsiz eylemi ele almaya karar verdin. 

Adel Abidin: Evet. Kast için (medyanın onları kullanma biçimine göre) toplumdaki farklı profilleri temsil eden, “güzel sarışın” stereotipine uyan kadınlar seçmeye çalıştım. Sonra da onlardan bu şarkıları söylemelerini istedim. Şarkı sözlerinin ne anlama geldiği hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu, çünkü onlara Arapça sözlerin Latin alfabesiyle yazılmış İngilizce okunuşlarını verdim; çeviri de yapmadım. Yani, biz vaktiyle bu şarkıları ne kadar bilinçli olarak söylediysek, onlar da öyle söylediler.

 

Başak Şenova: Bu şarkı sözleriyle Üç Aşk Şarkısı‘ndaki üç farklı setin yan yana getirilmesinden bahsedebilir misin biraz da? 

Adel Abidin: Üç Aşk Şarkısı‘nda üç farklı melodi ve üç farklı set var. Öncelikle, bana ilham veren Nancy Sinatra’nın Bang Bang şarkısı oldu; bütün fikrin hareket noktası bu şarkıydı. Sözlerle şarkılardaki neşe arasındaki çelişkiye bir de bu mekanlar eklenince, sahne daha çarpıcı ve absürd bir hale geldi. Bir şarkıyı blues, diğerini de pop havasına sokup bu durumu daha uç bir noktaya taşıdım. Setler de şarkıların türüne göre tasarlandı.

 

Başak Şenova: Seksek (2009) bakışa dayalı toplumları sorguluyor ve bakış bilmecesini irdeliyor: izlenen kim ve izleyen kim. Bir çocuk oyununu ve çocukluk hatıralarını bu sorgulamayla nasıl ilişkilendiriyorsun?

Adel Abidin: Aslına bakarsan, ben hiç seksek oynamadım; genelde kızlar seksek oynar, diye düşünülür. Ama dünyanın dört bir yanında çocuklar seksek oynuyor. Bu oyunun mantığı bana her zaman çok çarpıcı gelmiştir. Aslında çok basit: Yere çizilmiş, sınırları belli kutucuklardan birinin ortasındaki boşluğa taş veya benzeri bir nesne atıyorsunuz, sonra da tek ayak üstünde zıplaya zıplaya bu boşluklarda ilerleyerek o nesneyi alıp geri dönüyorsunuz. Bu mantık, dünyadaki yönetim sistemleri ve politikalarında da benzer şekilde uygulanıyor. Bu işin çıkış noktası Paris’ten kalma belli belirsiz bir anı. Bir gün etrafta geziniyor, kenti keşfetmenin keyfini çıkarıyordum. Öylece dolaşırken bir çocuk bahçesinin hemen yanıbaşındaki bir kapıya vardım. Bu kapı bana baskıyı, polis devletini, zulmü ve gözaltında tutulmayı hatırlattı. Allak bullak olmuştum, hem korkmuş hem de öfkelenmiştim. Dolayısıyla bu anı bir işime taşımaya karar verdim. Bu işe “demir parmaklıklı kapı” unsurunu ekleyerek, bu uygulamaların karanlık ve kapalı tarafını vurgulamak istedim.


Başak Şenova: Senfoni‘nin (2012) hikâyesi nedir?

Adel Abidin: Senfoni yeni bir iş, Arter’deki sergide ilk defa gösterilecek; halen üstünde çalışıyorum. Bu iş Irak’ta gerçekleşen hassas bir meseleyi ele alıyor. Birkaç ay önce, 90 kadar öğrenci, “emo” tarzındaki saç kesimleri ve giysileri sebebiyle taşlanarak öldürüldü. Bu çocuklar sırf saç kesimleri farklı diye, dar giysiler giyiyorlar diye öldürüldü. Bu olay beni dehşete düşürdü. Bu vahşice olayın altında yatan mantığı kavrayamıyorum. Bu işi, o 90 öğrencinin hatırasını yaşatmak için yapıyorum. Heykel yapma kararım, bu işe her şeyimi koyma isteğimden kaynaklanıyor. Heykeltıraş olmadığım halde, heykelleri kendim yapmayı tercih ettim. Onlara olan hürmetimi bu şekilde gösteriyorum. Bu, kişisel bir tercih. Ayrıca, ürettiğim işlerin konuları karşısındaki tutumumu da açıkça ortaya koyuyor.

 

Başak Şenova: Mümkün olsa, günün birinde Senfoni‘yi (2012) Irak’ta göstermeyi düşünür müsün, bu konuda hiç ümidin var mı? Başka bir deyişle, bu meseleyi kendi bağlamında tartışmak ister misin?

Adel Abidin: Bunu yapabilmeyi çok isterdim; bu işi Irak’ta gösterip tartışmaya açacağımız günlerin gelmesini ümit ediyorum tabii. Ama mevcut siyasi durumu göz önünde bulunduracak olursak, bunun yakın bir gelecekte olacağını hiç sanmıyorum. 

 

Başak Şenova: Zamanın bu yaratım sürecinin asli değişkenlerinden biri olduğunu düşünürsek, bu işlerin yarattığı zaman algısı hakkında neler söyleyebilirsin?

Adel Abidin: Bu süreç, izleyicinin zihninde çeşitli düşüncelerin uyanmasına neden oluyor—ama sadece gelecekle ilgili düşünceler değil bunlar. Bence hem geçmiş, hem bugün, hem de gelecek bu işlerin içinde katlanıyor.

 

Başak Şenova: Oyun sonu.

(Bu söyleşi ilk olarak ARTER’de yer alan Hamle başlıklı serginin kitabında yayınlanmıştır. )

Daha fazla yazı yok
2024-05-07 11:51:43