A password will be e-mailed to you.

Bakkalda sergi açmak  kulağa nasıl geliyor? Protocinema, Atalay Yavuz’un çalışmalarını Özge Bakkaliye’ye taşıdı. Açılış, kapanış saatlerini bakkal Davut Abi ayarlıyor.

Gezici sergiler sunan, New York ve İstanbul’u merkez alan Protocinema, sanırım en radikal işine imza attı, bir bakkalda Atalay Yavuz’un işlerini sergiye açtı. Bakkalı galeriye dönüştürmeden, hiçbir rafına müdahale etmeden, sızarak! Hatta serginin açılış kapanış saatleri bile bakkal Davut Abi’ye kalmış. 

 

Nasıl olacak, oraya suyunu ekmeğini almaya gelen müşteriler ne gibi tepkiler verecek, bakkalda olmasının amacı ne gibi kafamda bir sürü soruyla gittim tabii. Her zaman karşılaştığım bir şey değil sonuçta. İnsan heyecanlanıyor ister istemez. Özge Bakkaliye’nin yolunu tuttum, Atalay Yavuz ile tanışıp bu sorulara cevap bulacaktım. Atalay eserlerine son rötuşlarını yaptıktan sonra sohbet etmeye başlıyoruz. Yanımızda Protocinema’nın kurucusu Mari ve Protocinema’nın basınla ilişkilerini sağlayan Robbie de var. Sergi açılışına bir saat kala herkesteki heyecanı siz düşünün artık!

 

Atalay ilk önce bakkaldaki üç işi Prozac, Nightblue ve Strata’dan bahsediyor. Prozac, 2013 yılında yaptığı bir iş. Bakkalın hemen girişindeki duvarda asılı. Aynanın üzerine döktüğü antidepresan ilacı prozac ile izleyiciyi, kendisinin bozulmuş sureti ile karşı karşıya bırakıyor. Atalay’ın aynaya yaptığı bu müdahale, toplumun bireyleri bu gibi uyarıcılar kullanmaya yönlendirdiği ve aslında bu isteğin gerçekten kişinin isteğine mi bırakıldığını sorgulatıyor.

 

Nightblue ismini verdiği çalışma ise birçok kadının yakından tanıdığı bir malzeme ile yapılmış; Göz makyajı temizleme suyu ile, hani yarısı koyu mavi yarısı da renksiz olandan. Tavana asılan ve saat görünümü veren bu iş hem görsel algı hem de zaman algısı üzerine düşünmeye itiyor. Bu iki iş vücut politikaları, güzellik takıntıları üzerine de yorumlanabilir tabii.

 

Gelelim Strata’ya… Bence sanatçının en etkileyici işi. Tarif etmesi birazcık zor. Sanatçı, bakkalın camına yasladığı saydam kutunun içini ultrason jeli ile doldurmuş. Bu jeli herkes yakından tanır. (Doktorlara vücut organlarını göstermek konusunda yardımcı oluyor.) Atalay burada insan derisiyle mekanın yüzeyini aynı yere getirmeye çalışmış. İnsan vücudu gibi bakkalın da kendisini hem içeriden hem de dışarıdan görülebilen bir metafora dönüştürmüş. 

 

Bu üç ilginç işi geride bırakıp aklımdaki deli sorulara cevap bulma zamanı;

 

"Neden bakkalda?”

 

"Bakkal ulaşılabilir bir yer. Bir de galeriye, müzeye o sergiyi görmek üzere gidiyorsun ve gördüğün her şeyi kafandaki algıyla görüyorsun. Burada o algıyla gitmiyorsun, karşına aniden çıkıyor. Ani bir karşılaşma hali var yani. Sorgulamaya çok daha açık. Bu jel burada sanat eseri değilken neden burada sanat eseri? Aslında diğer türlüsü daha güvenlidir. Beyaz duvarın önüne sanat eserini koy, kimseye sorgulayacak bir şey bırakma."

 

Başka bir sorum da bu malzemelerle olan alışverişi üzerine. Eczacılık okumandan mı geliyor yoksa tesadüf mü? 

 

"Onu okuduğum için oradan alayım bir şeye çevireyim diye yapmıyorum bu işleri ama bir şekilde oraya geliyor. Kullandığım malzemeler aslında herkesin kullandığı ya da gördüğü, bildiği malzemeler. Ben eczacıyım bu sebeple bende bu bilgi var, onu kullanıyorum, sergide de onun metnini veriyorum siz oradan bir şey çıkartın diye değil yani. Yaptığım şey malzemeyi gündelik hayattan alıp soyut bir şey açmaya çalışıyorum yeni bir hikaye belki. Klasik duran sanat nesnesinin dışında bir şeyler yapmayı seviyorum.”

 

Konu buraya gelmişken diğer bir sorum da hazır yerini alıyor. Süreç Sanatı (Process Art) yaklaşımı ile arandaki durum? Çünkü yaptığın işler durağan olmayan şeyler. Bu yaklaşımı mı benimsiyorsun?

 

"Benim ‘bir tarz bulayım ve onun üzerine bir şeyler üreteyim’ diye bir motivasyonum yok. Aksine bir şey yapayım o her nasıl olsa bir yere sokulur diye düşünüyorum. Öbür türlü çok kısıtlayıcı bir şeye dönüşür. Mesela öbür gün bir metin yazmak istiyorsun ama bu yaklaşımı benimsersen yapamazsın. Sadece malzemenin durağan somut halinden kaçıp daha soyut olana daha fikre odaklanıyorum.”

 

Atalay’ın deyişiyle bu sergide kaçınılmaz bir durum ortaya çıkıyor:  Sergiyi bilip de gidenler ve sergiyi bilmeden yani herhangi bir ihtiyacını karşılamak üzere bakkala gidenler. Müşteri olarak giden kişi sanatçının yaptığı işleri fark ettiği an izleyiciye dönüşecek, diğer kişi ise yani sergiyi bilerek giden kişi oradan herhangi bir şey satın alırsa müşteriye dönüşecek! 

 

Bu sıra dışı sergiyi görmek için 16 Ekim’e kadar vaktiniz var. Her zaman göreceğiniz bir şey değil bence gitmekte fayda var. Eğer sergi hakkında daha detaylı bilgi isterseniz de sizi şöyle alalım; http://www.protocinema.org/

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 21:04:59