A password will be e-mailed to you.

 

Financial Times’da Garreth Harris’in yazdığı Taner Ceylan yazısı konuşmaya tartışmaya değer pek çok açıklama içeriyor. Hale Eryılmaz’in incelikli çevirisiyle işte Batılı gözüyle Ceylan…

 

Söz konusu Taner Ceylan’sa, günümüzde Türk olmak ne anlama geliyor mevzusunda kaçamak bir tutum sergileyemezsiniz. 47 yaşındaki sanatçı, etkileyici ve sıklıkla erotizm yüklü fotorealist çalışmalarıyla, Oryantalizm ve ulusal kimlik civarından hassas konulara delgeç niteliğinde dokunuşlar yapıyor. Bu itinayla şekillendirilmiş parçalar arasında, Gustave Courbet’nin 1866 tarihli, kadın cinsel organını resmettiği çığır açan, “L’Origine du Monde” tablosu önünde gayet sakin poz veren bir Osmanlı soylu kadınını betimlediği tablosu  “1879” (2011) da yer alıyor.

Hiperrealizm denen akımın önde gelen örneklerinden “1879,” 2011’de Londra’da Sotheby’s müzayedesinde £229,250’lik göz kamaştırıcı ve sahibi için rekor bir fiyatla alıcı buldu.

Böylesi radikal tuvallerin nerede üretildiğini görmek insanı biraz şaşırtıyor; Almanya doğumlu olan Ceylan, 16 yaşında İstanbul’a taşınıyor. İstanbul’un sayfiyesi Florya’da, tarifi zor ev, stüdyo içiçe mekanında her çalışmasına yaklaşık iki, üç ayını ayırıyor. Aç bir kedi ordusuyla çevrelenmiş halde sanatçı, aklındakileri fotoğraflıyor (kendisi bir moda blogcusu ve asistanlarından biri en gözde modeli), figürlerin taslağını tam olarak tuvale çıkarıyor ve gösterişli bir şekilde hatları belirginleştirerek bazen melankolik bir Osmanlı prensesi, bazen erkek ve hayvan karışımı yarı-mistik yaratıklar, bazen yıkıma uğramış erkek aşıklar ve bazen de sapkın, biçimsiz cariyeler yaratıyor.

 “Benim yaptığım duygusal realizm ve bu da benim çalışmalarımı [Amerikalı sanatçı] Chuck Close gibi, ki kendisine taparım, diğer ‘hiper-realistlerden’ ayırıyor. Özneyi göstermelisiniz; izleyici boyayı görmemeli.” diye açıklıyor.

Ama Ceylan’ı sadece estetik çabalarıyla anmak olmaz. Bu yılın başlarında, yerel seçimler yaklaşırken Türk hükümeti Twitter’ı yok etmeyi kendine iş edindiğinde Ceylan sosyal medya yasağına karşı görüşlerini dile getirdi. Geçen yaz, İstanbul’un merkezindeki Gezi Parkı’nın yeniden düzenlenmesine karşı çıkan protestolarda da yer alan Ceylan, Taksim Meydanı’ndaki çekişmeyi potansiyel bir Utopya olarak tanımlıyordu: “Dini bütün insanlar, transseksüeler, muhafazakarlar, komünistler, herkes aynı mekanı paylaşıyordu.”  

 


Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı’na Osmanlı tarzı askeri bir kışla yapmak istediği söyleniyor. Sanatçıya göre bu yeni neo-Osmanlı nostaljisi, açık konuşmak gerekirse büyük hayalperestlik. “Hükümet, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok saf bir biçimde görülmesini istiyor, imparatorluk bakış açısını tekrar hayata geçirmek istiyor.” diyor Ceylan. “Oryantalist yorumların körü körüne kabul edilmesinin” hükümetin çağdaş Türkiye vizyonuna gayet güzel uyduğu açıklamasını yapıyor.


 


“Oryantalist bakış sadece dış dünya tarafından oluşturulmadı. Bölgenin kendi içindeki coğrafi sınırları dahilinde yaratıldı ve geliştirildi. ‘Öteki’nin bu modası geçmiş tasviri Gezi direnişine itici güç oldu,” diyor sanatçı. Delacroix, Ingres ve Gérôme gibi sanatçıların doğu hakkında çarpıtılmış, idealize edilmiş görüşler ortaya koydukları iddiasında Ceylan. “Büyüleyici tabloları aracılığıyla  sömürgeci bir naiflik durumunda gözlerin körleşmesi çok kolay.”


 


“1879” bu çarpıklığa net bir örnek. Türk tarihinin daha heyecan verici bir yeniden yazımı için korkutucu, fes giyen bir paşayı resmeden “1881”e (2010) bakmanız yeterli. “Gözleri her şeyi yapmaya hazır olduğunu gösteriyor, özellikle de para için,” diyor Ceylan. Londra’da yaşayan akademisyen Serkan Delice resimdeki kahramanın “zevk düşkünü, tahrik edici ve şehvetli bir Mustafa Kemal’I temsil ettiğini” söyleyecek denli ileri gidiyor. Bu küstah ve tehditkar karışım, sanatçı Marc Quinn’i tavlıyor ve 2010’da Londra Sotheby’s’de çalışmayı satın alıyor (tablo, alıcı için en yüksek miktar olan 121,250 pounddan değer buluyor.)


 


Ancak, bu tutkulu yeniden tasavvurları herkesin takdir ettiği söylenemez. 2011’de “1879” Türkiye’de bir gazetede yayınlandıktan sonra Ceylan, ölüm tehditleri almaya başlıyor. “Tehditler,  muhafazakar, dinci gruplar tarafından yapılıyor olabilir, hatta belki sanat camiasından biridir,” diyor ve. “sanat buralarda çok ciddiye alınır” diyerek kaygılarını yumuşatmaya çalışıyor. Bu tehditler sırasında hükümetin kendisine 3 koruma görevlisi bile sağladığını sakince anlatıyor ve onca kafesi sallamış olmaktan çok da huzursuz görünmüyor. Aynı cinsiyetten, erotizm yüklü, bedene dair senaryoları bu laik devlette bazı gruplar için çok uzak bir dönüm noktası. Resmi makamlarla ilk sürtüşmesi merak uyandırdığı gibi garip biçimde rahatsız da ediyor, bunun da temel sebebi kavganın, Ceylan’ın bir erkeği başka bir erkek ile sevişirken resmettiği – aslında kendini resmettiği- bir tablo üzerinden kopuyor olması. Bu parça, çok eski bir sosyal gelenek olarak Türkiye’de kimi çay evlerine sadece ailelerin kabul edilmesinden esinlenmiş. Bu grafik çalışma ilk olarak 2003’te İstanbul’da kar amacı gütmeyen bir mecrada, Karşı Sanat Çalışmaları’nda gösteriliyor; Amerikalı küratör Dan Cameron tarafından farkedilerek 2003 İstanbul Bienali’ne dahil ediliyor. Ama ardından Ceylan İstanbul Yeditepe  Universitesi’ndeki işinden atılıyor. Ceylan yaklaşımının farklı olduğunda ısrarcı: “Cinsellik benim için çok önemli ama klişelere bel bağlamam,” diyor.


 


Bu ayın sonunda İstanbul’da ArtInternational’da gösterilecek olan “Golden Age” serisine Türkiye’li küratörlerin ve koleksiyonerlerin nasıl tepki vereceği, şehrin gelişmekte olan ama aynı anda hem ilerici hem dejenere görünen sanat dünyası için sınav niteliğinde. Çalışmalarından birinde, -“The Skin of the Moon” (2014)-, mitolojik bir çift cinsiyetli yarı-insan, yarı-canavar figür, çömelmiş bir figürle oral seks yapıyor. Bu çarpıcı, muzır çalışma, sert bir rekabet sonucu Ceylan’ı kendine bağlayan New York’dan galeri Paul Kasmin’in koleksiyonunda (Ceylan daha önce İstanbul’dan Galerist ile birlikteydi ama sanatçının gözlemi, “Türkiye’deki galerilerin uluslararası erişiminin olmadığı” yönünde.) İstanbul’dan bağımsız küratör Necmi Sönmez, “Türkiye’nin önemli koleksiyonerlerinde Ceylan’ın erotik olmayan çalışmaları vardır,” tespitinde bulunuyor. Sanatçı geçen sene kurumsal bir destek de aldı: İstanbul Modern Sanat Müzesi, 16. yüzyılda hükümdarlık etmiş Kanuni Sultan Süleyman’ın karısı Hürrem Sultan’ı kanlı tasvir eden çalışması “1553”ü satın aldı. Paul Kasmin, sanatçının geçtiğimiz yıl Art Basel Miami Beach’de sergilenen iki eski çalışması, “Cyparissus” ve “Persephone”u da sergileyecek. ArtInternational’da ayrıca Ceylan’ın ilk heykel çalışması da sergilenecek; stüdyoda, “Moon Tale” isimli bronz heykelde iki erkek birbirine sarılmış haldeler.


 


Bu homoerotik odak sıradan, günlük bir hal alır mı tartışılır (sonuçta, kışkırtıcı olarak sanatçı çok da orijinal bir duruş değil.). “[Ceylan’ın] tarzı duygu yüklü ama aynı zamanda gerçekçi; konularını erkek eşcinselliğinden seçiyor olması onu, Türkiye çağdaş sanatında öne çıkan eğilimlerden farklı bir yere koyuyor,” diyor Borusan Çağdaş’ın konuk küratörü Nazlı Gürlek. 

Ceylan doğal olarak yaklaşımının farklı olduğunda ısrar ediyor: “Cinsellik benim için çok önemli ama klişelere bel bağlamam. 1980lerde Robert Mapplethorpe ve David Wojnarowicz gibi sanatçılar aracılığıyla cinsellik sanat sahnesini domine etmişti. Bu dönemden sonra, muhtemelen New York’un muhafazakar bir şehir olmasının da etkisiyle, sanatta eşcinsel erotizm çok az yer buldu” derken sanat tarihi ile “oynamanın” amaçlarından biri olduğunu ekliyor. Aslında, Claude Lorrain, Paul Delvaux ve 19. yüzyıl Rus sanatçı Ivan Aivazovsky’e yaptığı zekice atıflarla konuşmamızı noktalıyoruz; Ceylan’ın “Golden Age” serisinden “Divine Ego” tablosu, Hieronymus Bosch’un temaları ve tekniğinin nasıl ustaca kavrandığını gösteriyor. Ya çağdaş meslektaşlar? “[Jeff] Koons çok önemli, çağımız için sanat yapıyor: “Rabbit – Tavşan” heykeli [1986], 20. yüzyılın sembolü durumunda. Ama yine de sanatının derinlikli olduğunu söyleyemeyiz. Ben derinden hissedilebilen sanat yapmak istiyorum,” diye sonlandırıyor, tüm içtenliğiyle.

 

(Yazı, 12 Eylül 2014 tarihli Financial Times gazetesinden alınmıştır.)

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 00:04:42