A password will be e-mailed to you.

Art in America dergisi eski editörlerinden, romancı ve sanat eleştirmeni Ted Mooney, sanatatak.com için 56.Venedik Bienali İzlanda Pavyonu’nun başına gelenleri yorumladı.

 

"Bienal yöneticileri sanatçıya destek sunmadı, sessizliklerini ve

onunla birlikte pavyonun kapatılmasında suç ortaklıklarını korudular."

 

Venedik yetkilileri, Christof Büchel’in Bienal’deki cami projesini, Bienal yetkililerinden (baş küratör Okwui Enwezor da dahil olmak üzere) hiçbir aleni muhalefet görmeden kapadıklarına göre neden diye sormak gerekiyor. İlk başlarda polis güvenlik konusunu gündeme getirdi; ya İslam karşıtı aşırı uçların ya da kilisenin içine cami yapılmasına kızabilecek İslamcı radikallerin olası şiddetinden korktuklarını söyledi ama yüzlerce yerli Müslüman, mekanı ziyaret edip olaysız ibadet edince şehir yetkilileri, enstalasyonla ilgili başka, daha teknik sorunlar buldular. Sanatçının dediğine göre yapı yönetmeliğinin ihlal edildiği noktalarla ilgili bir liste sunulmuş ve mekanın kullanım için artık onaylı olmadığı saptaması yapılmış. Bu arada bienal yöneticileri sanatçıya destek sunmadı, sessizliklerini ve onunla birlikte pavyonun kapatılmasında suç ortaklıklarını korudular.

 

Peki burada gerçekte neler oluyor?

 

Büchel’in sanat dünyasında provokatör olarak namı vardır; bir şekilde Kurt Schwitters, Arman, ve Gordon Matta-Clark geleneğine yakındır. 2010’da Viyana’da bir seks klübünü şehrin Secession sanat salonuna taşıdı. 2012 New York Frieze Sanat Fuarı’nda 6 evsiz insanın (sözde) mallarını heykel olarak sergiledi. Daha fazla bilinen bir olayı da 2007’de MassMOCA, henüz tamamlanmamış enstalasyonu Training Ground for Democracy’yi izinsiz sergileyince, müzeyi sanatçı hakları kapsamında dava etmesiydi ve bu dava yıllarca süründü. Gerçek şu ki eserlerinin sosyolojik ya da politik sonuçları ne olursa olsun ana mevzusu hep, neyin sanat olduğuna kim karar verecek oldu.

 

Uzun süredir “yaratıcı ekonomi” ile ilgileniyor; yaratıcı ekonomi içerisindeki müzeler ya da sanat kuruluşları, kendilerini ezici bir eğlence kültürünün içinde konumlandırmaya çalışırken sanattan ziyade imajlarını, bütçelerini ve katılımcı sayılarını önemsiyor görünüyorlar. Büchel’e göre ise harfi harfine –belki de imkansız ama- yüksek sanat idealini idame ettirmek, para puldan, şan şöhretten çok daha büyük şeyler ifade ediyor ve buna karşılık vermeyenler onu sürekli hayal kırıklığına uğratıyor. Yani Büchel, Mosque (Cami), ibadet yeri işlevi gören bir sanat eseridir dediğinde bir kez daha, hükümet yetkililerinin, küratörlerin, eleştirmenlerin ya da başkasının görüşü ne olursa olsun, sanatın ne olabileceğini söyleme hakkını savunuyor. Kurumsal dini önyargının, göçmen politikasının ya da başka bir şeylerin politik eleştirisi bu noktada önemsizdir. Nihayetinde İzlanda Pavyonu’nun kapanmasına yol açan şey, sanatçılar ve onları kontrol etmek isteyenler arasındaki bitmez kavgadır.

 

 

"Biennale administrators offered no support for the artist,

maintaining their silence and with it their complicity in the closing of the pavilion."



Now that Venetian authorities have closed Christof Büchel’s mosque project at the Biennale, with virtually no public opposition from Biennale officials (including chief curator Okwui Enwezor), it’s worth asking why. Police initially cited security concerns, fearing possible violence either by anti-Islamic extremists or Islamic radicals angry that the mosque has been created inside a church, but when hundreds of local Muslims visited the site and worshipped without incident, city officials found other, more technical problems with the installation. According to the artist, a list of building code violations was presented, and the determination made that the place was no longer approved for occupation.

Meanwhile, Biennale administrators offered no support for the artist, maintaining their silence and with it their complicity in the closing of the pavilion.


So what’s really going on here? Büchel has a reputation in the art world as a provocateur, somewhat in the tradition of Kurt Schwitters, Arman, and Gordon Matta-Clark. In 2010 he moved a Vienna sex club into the city’s Secession art hall. At the 2012 New York Frieze Art Fair he showed the (alleged) possessions of 6 homeless people as sculptures. And, most notoriously, when in 2007 MassMOCA showed his unfinished installation Training Ground for Democracy without his permission, he sued the museum in an artist’s rights case that dragged on for years. The fact is, whatever the sociological or political ramifications of his work, his primary subject has always been who’s going to decide what art is. He has long been concerned with “the creative economy,” in which museums and other art institutions seem to care less about the art than they do about their image, budget, and attendance figures as they seek to position themselves within an ever more overbearing entertainment culture. Money and reputation mean less to him than maintaining an exactingly—perhaps impossibly–high ideal of art, and he is continually disappointed by those who fail to live up to it. So when Büchel says that Mosque is simply a work of art functioning as a place of worship, he is once again asserting his right to say what art can be, regardless of the opinion of government officials, curators, critics or anybody else. Any political critique of institutional religious prejudice, immigration policy, or whatever else is incidental. Ultimately what led to the closing of the Icelandic Pavilion is the enduring conflict between artists and those who would seek to control them.


(Ted Mooney’nin üstte yer alan orjinali İngilizce olan metnini sanatatak editörlerinden Hale Eryılmaz çevirdi.)

Daha fazla yazı yok
2024-05-02 09:12:42