A password will be e-mailed to you.

68. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin  “Dheepan” adlı filmine verilmesi sinema dünyasında şaşkınlık yarattı.


68. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’nin Jacques Audiard’ın “Dheepan” adlı filmine verilmesi sinema dünyasında şaşkınlık yarattı. “Saul Fia”nın Büyük Ödül’ü kazanması ise takdirle karşılandı.

Jacques Audiard imzalı “Dheepan”ın 68. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanması takdir ve sevinçten çok tepki ve şaşkınlık yarattı. Daha önce “Un Prophete / Yeraltı Peygamberi” ile Büyük Ödül kazanmış Audiard misali başarılı bir yönetmenin Sri Lankalı mültecilerin uyuşturucu çeteleri tarafından abluka altına alınmış bir Fransız toplu konut alanındaki hayat mücadelesini konu alan filmi neden bir tartışma konusu oldu? Büyük Ödül’ü kazanan “Saul Fia” (Saul’un Oğlu), En İyi Kadın Oyuncu ödülünü Rooney Mara’ya kazandıran “Carol” ya da es geçilen “Youth”un aksine neden kimse tarafından favori gösterilmedi? Jüri kararlarını kesinlikle tartışmadan ve seçimlerine olanca saygımızla "Dheepan"ı değerlendirelim dedik, ama çok fena spoiler var ona göre!

“Dheepan” öyle bir başladı ki “Hah, işte Altın Palmiye alacak film,” diye heveslendik. Belli ki öykünün gelişimi ve vardığı nokta jüri üyelerini hiç rahatsız etmemiş ve üzerinde birleştikleri bir film olmuş “Dheepan”. Eleştirenler açısından ise politik sinemayla aksiyon filmi arasında kalmış, ne biri ne diğeri olabilmiş, politik başlayıp meselesinden koparak aksiyon sinemasına dönüşmüş, dolayısıyla iki türün de hakkını verememiş bir yapım.

Film, fosforlu Minnie Mouse tacıyla geceleyin yürüyen bir kızçocuğunun imgesiyle açılıyor. Kamera onu ve net seçemediğimiz beraberindekileri ileriye doğru yürüyüşleri sırasında arkalarından takip ediyor. Yüzünü göremediğimizden ve karanlıktan dolayı sevimli değil de tekinsiz, kuşku dolu bir atmosfer var bu şiirsel planda. Öte yandan karanlığın içinde kırmızı kırmızı yanıp söndüğü için umut verici denebilecek bu kompozisyon aniden yerini derme çatma çadırların kurulduğu bir göçmen kampına bırakıyor. Umutsuzluğun tam ortasına…

Saçı başı dağınık ve bakışları delice bir genç kadın, aceleyle çadırların arasında dolaşıp çocuklara kimseleri olup olmadığını soruyor, yetişkinlere de yanlarındaki çocukların ebeveyni olup olmadıklarını… Sonunda bezgin bir kadından, dokuz yaşındaki yeğenini alıyor. Küçük kızı kolundan tuttuğu gibi filme adını veren karakterin yanına getiriyor. Sahte pasaportlarla bir aile oyunu oynayarak Fransa’ya göç ediyorlar. İltica başvurusunda çevirmen Deephan’ın bütün ailesini savaşta kaybetmiş bir Tamil gerillası olduğunu anlayınca, kendisi de aynı cepheden olduğu için sahte aileye yardım ediyor… Genç kadın kuzeninin bulunduğu İngiltere’ye gitmeyi umduğu halde mültecilerin seçme hakkı bulunmadığı için kaderine razı geliyor.

Aile, taşrada bir sosyal konut alanında kapıcı olarak işe başlıyor. Eve yerleşmeleri, küçük Illayaal’ı okula yazdırmaları, Dheepan dört elle işe sarılırken Yalini’ye de yaşlı bir adamın bakıcılığı işini bulmaları sırasında yavaş yavaş kendilerini bir aile olduklarına inandırmaya başlıyorlar. Duygusal açıdan yakınlaşıyorlar… Ancak bu sosyal konut sitesinin bir uyuşturucu çetesi tarafından kontrol ediliyor olması, ne polisin ne başka herhangi bir devlet görevlisinin ortalıkta görünmemesi, yönetici Yusuf’un durumu idare etmesi kaçtıkları ülke kadar tehlikeli, riskli ve gergin bir ortam yaratıyor.

Filmdeki bu gelişmeye dek “Dheepan” Fransa ve bütün Avrupa’da mülteci ve göçmenler sorunsalına politik doğrucu yaklaşımıyla takdir topluyor. Fransızların ve başka Avrupalıların «ülkemize geliyor, vergilerimizle ekmek elden su gölden yaşıyorlar » önyargısına karşı göçmenlerin ne zor koşullardan kaçtıklarının altını çiziyor. Ancak film ne bu meselelere ne aile kavramına odaklanmıyor, ilgisini sosyal konutlardaki çeteleşmeye ve şiddete yöneltiyor.

Yalini’nin baktığı yaşlı adamın şartlı tahliye olan uyuşturucu baronu yeğenine -kim ve ne olduğunu anlamadan-  kendini beğendirme hevesi ve aynı anda Dheepan ile gerçek bir karı koca ilişkisi kurmaya yeltenmesi gibi tuhaf bir çelişki yaratıyor. Genç, sarışın, mavi gözlü ve baharatlı yemeklerine iltifat eden çete reisi için kendine kıpkırmızı bir bluz diken Yalini, evde de Dheepan ile yatıyor… Dheepan ise onu yeniden mücadelenin içine çekmeye çalışan eski generaline karısını ve çocuklarını kaybedince savaşın kendisi için sona erdiğini söylüyor. Fakat rakip çeteler kapışınca Dheepan’ın içindeki gerilla ortaya çıkıyor. Tamil kaplanı önce sitede dirlik ve düzenliği sağlamaya soyunuyor, sivillerle (ki film boyunca normal site sakinlerini hiç görmüyoruz) silahlı korumalar arasına bir sınır çekiyor. Bir saldırı sırasında da aksiyon kahramanı olarak dövüşüyor, silahlı çatışmaya giriyor, Hollywood filmi numaraları çekiyor. Fransız polisi ve yargısı yine hiç ortada görünmüyor.

Audiard sinemasının en belirgin özelliklerinden biri organize suça, suçlu portrelerine ve aksiyona merakıdır. En iyi filmleri "Regarde les hommes tomber / Düşen Adamlara Bak"  ve  "Un Prophete / Yeraltı Peygamberi"nde de benzer temaları benzer bir tarzla ele alarak başarıya ulaşmıştı. "De battre mon cœur s’est arrete / Kalbim Bir An Durdu"da hızlı kurgusuyla takdir toplamıştı. Ancak  "Dheepan"da aksiyon sinemasına dönüşüm her ne kadar senaryonun gereği gibi görünse de tam da bu tercih yüzünden filmin meselesini olumsuz etkiliyor. Sıradan bir piyasa filmine dönüştürüyor "Dheepan"ı.

Audiard’ın, kanunsuz, kontrolsüz bir Fransa manzarası çizmesinin politik eleştiri olarak –inandırıcı gelmese de- bir anlamı vardır, kuşkusuz. Ama Dheepan’ı bir aksiyon kahramanı olarak sunmasının, anlattığı öyküye bir misyon bir anlam yüklemekten uzaklaşıp heyecan katma, tarz yaratma peşine düşmesinin ardında ise ticari bir kaygı yatıyor… Film yapımının ve dağıtımının çok zor ve pahalı olduğu bir dönemde anlaşılır bir kaygı kuşkusuz… Ancak söz konusu sinema sanatına adanmış Cannes Film Festivali ve onun dünya çapında prestijli ödülü olunca başka türlü bir film beklentisi oluşuyor sinema dünyasında. "Dheepan" Altın Palmiyeli film sıfatını taşımak için hem görsel hem içerik açısından yetersiz kalıyor…

 

68. Cannes Film Festivali ödülleri :

Altın Palmiye: "Dheepan" Jacques Audiard

Büyük Ödül: "Son of Saul" Laszlo Nemes

En İyi Yönetmen: "The Assassin" Hou Hsiao-Hsien for

En İyi Senaryo: "Chronic" Michel Franco

Altın Kamera (En İyi İlk Film): "La Tierra y la Sombre" Cesar Acevedo

Jüri Ödülü: "The Lobster" Yorgos Lanthimos

En İyi Kadın Oyuncu: "Carol" ile Rooney Mara ve “Mon Roi” ile Emmanuelle Bercot

En İyi Erkek Oyuncu: "La Loi du Marche” ile Vincent Lindon

 

Altın Palmiye – Kısa Film: "Waves ’98" Ely Dagher

Daha fazla yazı yok
2024-05-14 19:49:48