A password will be e-mailed to you.

"District 9’nın başarılı yönetmeni Neill Blomkamp, bu sefer daha büyük bütçeli bir Hollywood filmiyle karşımıza çıkıyor. Fakat Elysium, bu bütçenin beraberinde getirdiği klişelerin içinde boğulmaktan öteye geçemiyor. "

District 9’nın başarılı yönetmeni Neill Blomkamp, bu sefer daha büyük bütçeli bir Hollywood filmiyle karşımıza çıkıyor. Fakat Elysium, bu bütçenin beraberinde getirdiği klişelerin içinde boğulmaktan öteye geçemiyor.

2134 yılında geçen filmde, dünyanın tamamı bir gecekonduyu andırıyor. Zenginler ise kendileri için dünya atmosferine inşa ettikleri Elysium’da yaşıyor. Elysium, hastalıkların kolayca tedavi edildiği, ölümün olmadığı, herkesin güzel olduğu bir yer olarak gösteriliyor. Blomkamp, bu filmde de District 9 şablonunu kullanmaya çalışıyor. District 9’da, eski haline dönmek için uzay mekiğine çıkmak zorunda olan Wikus Van De Merwe’nin (Sharlto Copley) yerini, yakalandığı ölümcül hastalıktan kurtulmak için Elysium’a gitmek zorunda olan Max (Matt Damon) alıyor. Wikus’un beraber yolculuğa çıktığı, baba, oğul uzaylıların yerini ise hemşire Frey (Alice Braga) ve hasta küçük kız Matilda (Emma Tremblay) alıyor. Fakat Neill Blomkamp, kendisini kopyalamakta oldukça başarısız oluyor.

Elysium’un başarısız olmasının nedenleri, District 9’ın aksine, gecekondu yaşantısının içindeki bir karakteri incelememizle başlıyor. Blomkamp, bu yaşantı hakkında pek bir bilgiye sahip olmasa gerek ki yarattığı ana karakter, daha önce pek çok benzerini gördüğümüz, inandırıcı olmayan, seyircinin duygusal olarak bağ kuramayacağı bir karakter oluyor. Hiç bir karakter dönüşümü yaşamayan Max, adeta Michael Bay’in Sam Witwicky (Transformers) karakterini aratıyor. Tüm karakterlerde baş gösteren bu inandırıcılık problemi, filmin kötü adamı Kruger’da (Sharlto Copley) en üst seviyeye ulaşıyor. Kruger, yazılmış en tek boyutlu karakterler arasında kendisine yer buluyor. Boris The Animal (MIB 3),  The Zec (Jack Reacher) gibi sinemanın yüz karası kötü adam karakterlerinin hikâyelerinin yanında bile Kruger’in hikâyesi zayıf kalıyor. Max’in ve Kruger’ın bu denli inandırıcılıktan uzak olmasının bir sebebi de hiç şüphesiz oyuncu seçiminden kaynaklanıyor. Oynadığı neredeyse tüm filmlerde iyi kalpli ya da çekingen birini canlandıran Matt Damon, seyirciyi daha filmin başında kendisinden uzaklaştırıyor. Aksanından dolayı kötü karakteri canlandırmakta zorlanan Sharlto Copley ise yanlış oyuncu seçimlerinden bir diğeri oluyor.

Fakat Elysium’u sadece yanlış oyuncu seçimleriyle açıklamak oldukça zor. Film 2134 yılında yer almasına rağmen hâlâ günümüzde kullanılan arabaların kullanılması, kırık bir kemiğin alçıyla tedavi edilmesi,  günümüzdeki silahların kullanılması gibi pek çok mantık hatası ancak tembellikle açıklanabilir. Ayrıca, ana dili İspanyolca olan bu dünyanın neredeyse tamamının birbiriyle İngilizce ya da aksanlı İngilizce konuşması da Blomkamp’ın, Hollywood’a adapte olmaya ne kadar hazır olduğuna dair bir mesaj olsa gerek.

Bilimkurgu ve aksiyon türünün buluştuğu filmlerde mantık hatalarının bulunması seyirciler tarafından da çoğu zaman hoş görülüyor. Fakat Elysium, Hollywood’un “15 dakika da bir aksiyon olmalı” kuralını kendine göre uyarlayarak, “10 dakikada bir mantık hatası olmalı” yapınca, kötü bir film kategorisinden, izlenilmesi zor film kategorisine hızlıca yükseliyor.

Elysium, Blomkamp’ın, Alex Proyas (Dark City), Richard Kelly (Donnie Darko) gibi tek filmlik yönetmen olma yolunda attığı bir adım olarak görülebilir. Eğer ki District 9 da yakaladığı ilgiyi tekrar yakalamak istiyorsa bir sonraki filminde çok daha fazla özen göstermesi gerektiği kesin.


Görsel: Slate üzerinden

Daha fazla yazı yok
2024-05-19 10:01:21