A password will be e-mailed to you.

Algoritmam ne derse onu dinlemeyeceğimi, alışkanlıklarımın dışına çıkabileceğimi ispat etmek için sıklıkla müzik uygulamanın içinde kendimden oldukça uzağa yolculuk ediyor, nadiren yanıma yeni sesler katarak dönüyorum. Her halükarda  algoritmam kafası karıştığı için önüme bossa nova mı koysun kürdilihicazkar peşrev mi Türkçe rap mi elektronik müzik mi yoksa obua konçertosu mu bilemeyip ortaya karışık önerilerde bulunuyor. Yapay zekanın duyguları olsaydı (henüz yok değil mi? Yoksa var mı?) geçen günlerde ‘bunu da sevebilirsin’ dediği bir albümde beni tavladığını düşünerek mutlu olduğunu söyleyebilirdim.

‘Ancient Arias with Turkish Instruments’ adlı bu albümde soprano Günay Acar’ın seslendirdiği aryalara kanun, ney, klasik kemençe, ud, tambur eşlik ediyor. Bir albüm başlığına gizlenmiş dört ayrı katman: nota sistemi ve polifonik yapının oluşması ile başladığını işaretleyebileceğimiz klasik müzik evreninin içinde, Barok olarak nitelendirilen döneme ait bir üsluptaki aryalar, bambaşka bir müzik sistemine ait çalgılar tarafından, bugünün bir bestecisinin düzenlemesiyle ve güncel teknolojiyi kullanarak yeniden kayıt altına alınmış.

Günay Acar

“Bir klasiğin söyleyecekleri asla bitmez, her seferinde yeni bir şeyler öğrenirsiniz.”

Italo Calvino okuma edimini damıtacak, okuru pürüzsüz bir damak zevkine sahip olmasını sağlayacak bir rehber gibi kurguladığı, kendisi de sıklıkla referans gösterilip üzerine düşünce üretilerek bir klasik olmaya aday olan eseri ‘Klasikleri Neden Okumalıyız?’ da verdiği cevaplardan biri de bu.

Calvino’nun önermesine göre  bir şeyin  klasik olması hem eski hem de yeni olma vaadi taşıyor. Söylenecek olan çoktan söylenmiştir ama anlamı ve deneyimi onunla bir kez daha karşılaşıldığında yeniden kurulur. Burada önemli püf noktası tekrarın kendisidir. Bir klasiğin birden fazla kez karşılaşılan ve bu karşılaşmanın çıktısının her zaman farklılık göstereceği bilgisidir şu an önümüzde duran. Hiç şüphesiz bir sanat yapıtındaki tekrar aracı bir icracıya ihtiyaç duyuyorsa alımlama bu icranın kendi katmanını da eklemesiyle şekilleniyor.

Ancient Arias with Turkish Instruments albümü de Calvino’nun tariflediği yenidenliğin peşinden koşuyor. Burada yeni olan, Türk sazlarının tınıları şaşırtıcı bir doğallıkla Barok müziğe aktaran düzenleme ve kendi özelliklerini yok etmeden aynı zamanda kendilerini ilksel olana dayatmadan çalmayı başaran virtüözler. Nihayetinde bu bir ‘şarkı’ albümü ve soprano Günay Acar’ın hassas ve incelikli yorumu elbette ortaya çıkan işin niteliğine önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Albümün çıkış fikri de Acar’a ait, yani klasik olana dair yeni bir söylemek ihtiyacını içinde hissedip yola çıkan da kendisi. Ancak ben ‘her seferinde yeni bir şey öğrenirsiniz’ kısmına bizi ulaştıracak olan asal unsurlar üzerinde durmak istiyorum.

Oğuzhan Balcı kendisini tanımladığı şekliyle ‘hem kız tarafı hem erkek tarafı’ olmanın verdiği hakimiyet ve sorumluluk aryaların düzenlemesine yansımış. Balcı, eğitimini ve eğitimciliğini Türk müziği üzerine gerçekleştirmekle birlikte klasik müzik repertuarına hakimiyeti ve sıklıkla senfonik orkestraları yönetmek konusundaki çabası ile önemli müzik dünyamızda önemli bir kesişim noktası. Kendi bestelerinde de bu iki dünyaya hakimiyetin ortaya çıkardığı özgün bir ifade tarzını görmek mümkün. Hemen hepsi yurtdışında konserler veren, uluslararası sanatçılarla birlikte müzik icra eden virtüözler; Serkan Halili (kanun) Hatice Doğan Sevinç (klasik kemence) Volkan Yıldırım (ney) Göknil Bişak Özdemir (tambur) ve Sarper Eroğlu (tambur) kendi çalgı repertuarlarının dışında bir eser çalmanın, yeni bir söylemin parçası olmanın enerjisi ile dikkat çekici bir ansamble yaratmışlar.

Farklı türlerdeki müziklerinin, şarkılarının Türk müziği ya da halk müziği enstrümanlarıyla yeniden yorumlanışı değil elbet. Yurtdışında da sıklıkla benzer albümlerin yayınlandığını, çeşitli festival ve konserlerde benzeri birlikteliklerle bir ‘yeniden’ arayışının olduğunu görüyoruz elbet. Farklı sanat dallarında da bu yenidenliğin tezahürleri var üstelik. Peki bu ihtiyaç neden? Ben, benim çıkarımlarımı sıralayayım eksik kalan varsa siz tamamlarsınız.

Öncelikle müzisyenin kendi müzikal dünyasını icra olanaklarını genişletme arzusu, arayışı, merakı. Sayısız örnek var ama bir kayıt daha düşmek adına geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz  İDSO’nun korno sanatçısı Ali Dağ’ın korno ile yaptığı hicaz taksim böyle bir arayışın ifadesi, merak edenler youtube’da bulabilir. Bazen de bilenen, tanınan, sevilen ile dinleyicinin dikkatini sempatisini çekmek böylece daha çok kişiye ulaşmak, tanınmak olabilir istenen. Mesela Libertango, dünya üzerinde ne çok yeniden seslendirişi vardır kim bilir?  En kötü senaryo ‘iş yapacak proje’ peşinde olmak, ortada sanatçının da dinleyicinin de yeni bir şey öğreneceği bir durum olmuyor zira, rengarenk ve olmasa da olur bir tekrar… Bakın başarısız ya da alkışsız demiyorum. Burası pazarlamanın konusu ya da daha çok sanatın pazarlamanın bileşeni haline gelmesi konusu ki onu başka bir zaman yazmak lazım.  Mesela her türün neden mutlaka ‘senfonik’ bir konseri olduğunu… Başka bir zaman.

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 10:22:20