A password will be e-mailed to you.

Güleryüz’ün duruşu aslında durmamak üzerine. Varolan bütün duruşları sorgulama eğilimi taşıyor. Öte yandan filmciliğiyle iyi tanıdığımız sanatçının resme yönelik eğilimi de gözden kaçmıyor. Güleryüz’ün resmin kişiselliğinin altını çizmek üzere yıllar sonra ortaya çıkışı sürprizlerle dolu.

“Aynı kişisin; ama algın, düşünmen farklı olabiliyor. Kısa bir süre geçebiliyor. Yaklaşımın, düşüncen, en önemlisi bakışın değişebiliyor. Bu resmi çocukken Balçova’da yaşarken yaşadığım bir deneyim üzerine yaptım. Binaların arasında büyüdük. O bizim gerçeğimizdi. Ama teleferiğe binip kısa bir süre içinde –on dakikada– kendimizi bir dağın tepesinde Balçova barajının karşısında buluyorduk. Bunu ilk yaşadığımda algılayamamıştım. Duvar kâğıdı gibi gelmişti;
çünkü o kadar kısa bir süre içinde böyle bir manzara görmeye kendimi hazırlayamamıştım. Benim için apartmanlar gerçekse bu doğa manzarası gerçek değildi. Mesafem yoktu yeterince onu algılamak için.”

Güleryüz’ün Galeri Rampa’daki sergisinde, resimlerinin yanı sıra bir ses işi dikkat çekiyor. “Geçen sene iki bina vardı. Birini yıktılar. Diğerini yeniden yaptılar” diyenlerin sesi, üç boyutlu ve mekân duygusuna sahip. Sesler çoğalıyor. İçinden geçtiğimiz kentsel dönüşüm sürecini hiçbir imgeye başvurmadan tüm şiddetiyle gözlerimizin önüne serebiliyor.

Sanatçının, Gezi olayları nedeniyle ertelenen sergiden sonra eline kâğıt ve kalemi alıp afişle piktogram, hatta birer çizgi roman karesi gibi tasarladığı yazılı resimlerinden önce siyah beyaz filmini izlemek gerek. Bu film, türcülük üzerine.

İnsanların, Dünya denilen gezegende yaşayan türlerden sadece biri olduğunu, o yüzden de diğer canlılara adil davranması gerektiğini savunan türcülerle  yapılmış söyleşiler içeriyor. Siyah beyaz film, toplumsal ve radikal bir söylemi, son derece politik bir içeriği, mahremiyet dozu yüksek bir estetikle anlatıyor. Bu ilginç yön, Güleryüz’ün filmciliğinde sahici bir kırılma noktası.

Bugüne kadar kişisel olandaki toplumsallığa dikkat çeken Güleryüz, İlkler’de, bir ilkokul bahçesinde gündelik bir andımız ve İstiklal Marşı okuma sahnesi üzerinden maruz kaldığımız şiddeti son derece sade, neredeyse belgeselci bir pozisyonla aktarmıştı. Bu filmdeyse öyle değil. Kişilere yakın bir kamera, onlara çok yakın bir kamera, dünyadaki adaletsizliklere dikkat çekenleri sanki hiç de toplumsal meselelerden bahsetmiyormuş gibi adeta portreliyor. Onlara böylelikle toplumsal sorumluluk içeren filmlerde alışık olduğumuz gibi kişi değil, birer birey statüsü kazandırıyor.

Bu zaten sanırım serginin genel olarak altını çizdiği en mühim mesele. Birey olmanın dayanılmaz güçlüğü… Toplumsalla kişisellik arasında kalma ve kalabilme kapasitesi…

Güleryüz’le yaptığım sergi turunda sanatçı, sergiyi aslında şu sözlerle özetledi: “İşte bu sergide detay, türcülük, genel, zaman ve mekâna etki ve tepkimiz de var…”

“İleri Sar” başlıklı serginin ismi “Yapısı çözülmüş anların sakinliği” olacakmış. Sonra Güleryüz vazgeçmiş; yapısı çözülmüş ifadesini deconstructedı karşılamakta yeterli bulmamış.

“Biz aslında en büyük sansürü kendi kendimize yapıyoruz. Sistemin yarattığı bir şey bu. Bu sergi türcülük üzerine değil. Yapılanmış olan üzerine. Bizim dışımızda her şey yapılanmış. Bizden önce tarih var. Yapılmış.  Sonra dil yapılanmış.”

Şimdilerde sözlüklerle çalışmak isteyen Güleryüz’ün, nihayetinde imgelerin yanı sıra asıl kelimelerle derdi büyük. Sergide izleyici girişte karşılayan neon heykel Biz Siz’i şöyle anlatıyor:

“Biz siz olayı, beni yıllardır İzmir’de büyüdüğüm için etkilemiştir. Biz milliyetçiyiz.  Biz İzmirliyiz. Orada biz ve siz ayrımıyla büyüdük çünkü…  O beni hep rahatsız etti. Çeşme’ye gidenler, Osmanlı tarihi, Türk tarihi… Onlar kim? Biz kim?”

Sergideki fotoğraflar, California’da tarım alanlarının uçaktan görünüş fotoğrafları. En az su kullanarak geliştirilen uçsuz bucaksız arazilerdeki sulama sistemleri uçaktan hiç de tarım sahası gibi görünmüyor. Ne olduklarını kestirmek güç. Bize sırtını vermiş, manzarayı seyreden figürün manzaraya tepeden bakmamasına inat, sulama alanlarına yukarıdan bakan Hatice Güleryüz, yapan, tarih yazan insanı konu edinirken onun nasıl algıladığı kadar onun nasıl algılandığına da bakabilmiş.

Serginin en büyük özelliği sanırım bu… Balçova manzarasının yarısına filtre atabilmesinde. Yazılı resimlerinde, sağduyu kadar hareketli imgeden yorgunluğunu bu kez izleyiciyi hareketsiz olanla yorma isteğine dönüştürmek isteğinde. Resimlerinde dahi elden bırakmadığı filmsellik, filme dair sorunlar, Instagram sayesinde sürekli renk attığımız anlarımıza da kusursuz bir gönderme yapabiliyor. Bu, pentürün bugününü de tazeliyor.

“Geçen sene iki bina vardı”. Evet.
“Birini yıktılar. Diğerini tekrar yaptılar.”
Ne kadar doğru!

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 01:52:08