A password will be e-mailed to you.

Boğaz’ın doldurulmasına sebep olacak ve Kabataş’a yapılacak martı şeklindeki transfer merkezinin İBB Meclisi’nde onaylanması üzerine yazarımız Mimar Korhan Gümüş tartışmaya dahil oldu: "Bu gibi mimari kararlar mesleki alanda düşünceyi ifade özgürlüklerinin engellenmesine örnek teşkil eder."

Boğaz’ın doldurulmasına sebep olacak ve Kabataş’a yapılacak martı şeklindeki transfer merkezinin İBB Meclisi’nde onaylanması üzerine yazarımız Mimar Korhan Gümüş tartışmaya dahil oldu: "Bu gibi mimari kararlar mesleki alanda düşünceyi ifade özgürlüklerinin engellenmesine örnek teşkil eder."

Bir mimarın Kabataş’a martı biçiminde bir transfer merkezi hayal etme hakkı var. Onun bu hakkını sonuna kadar savunmak zorundayız. Ama “Kabataş’ta bir tek benim hayallerim geçerli olacak” demesi mimarlık alanında düşünceyi ifade özgürlüklerinin olmadığını gösterir. Çünkü burası onun kendi evi, özel ofisi değil. Kamu alanı. “Hayır efendim ben falancayı tanıyorum, zaten benim yakınım olur, o yüzden benim dediğim olacak” diyen bir kişi öncelikle alay konusu olur. Böyle bir duruma düşmemek için bu mimarın “pardon ama bu işi bilen kişilerin, kamu işlevi yerine getiren kurumların başka tür yöntemlerle konuya yaklaşması gerekir” demesi beklenir. Zaten kamu yönetimlerinin sorumluluğu da budur. “Hah, işte benim tanıdıklarım iktidarda, şimdi benim hayal ettiğim şeyler olacak” diyen bir mimar öncelikle mesleki alandaki düşünceyi ifade özgürlüklerini bastırmış olur. Dolayısı ile bu transfer merkezinin şekillenmesinde başka fikirlerin de özgürce geliştirilmesi, tartışılması gerekir. Kamu sorumluluğu bunu gerektirir. Kabataş’a yapılmak istenen dolgu, üzerine kondurulmak istenen martı gibi mimari kararlar mesleki alanda düşünceyi ifade özgürlüklerinin engellenmesine örnek teşkil eder.

Kabataş’ın bugünkü halinden çok memnunuz, aman bir değişiklik yapılmasın mı diyorum? Haşa. ( Bu tür saçma sapan projelere itiraz edenleri hep böyle göstermek isteyen bazı fitne odakları var elbette. Yarın öbür gün “bakın anket yaptık halk karga değil martı biçiminde olsun istiyor” diyeceklerdir.) Peki ne yapılmalı? Mimari ve kentsel tasarım projesi yarışması mı yapılmalı? Hayır, şart değil. Yaratıcı konularla kamu ilişkilerini bağımsız bir şekilde düzenleyebilecek bir dolu yol, yöntem var. Bunun yolu da yalnızca itiraz etmek, ya da Beyoğlu Planları’nda yapıldığı gibi yalnızca mahkeme kararlarına sığınmak değil. Yapacak daha bir dolu iş var. Hukuk devletlerinde kamu kararlarının içeriğini oluşturan mimari projeler, planlar, şehircilik uygulamaları meslek kuruluşlarının düzenleyici olduğu, çoklu ve çok boyutlu temsil mekanizmaları, bağımsız katılım arayüzleri ile geliştirilir. Mahkemelerin değerlendirmesi gereken konu kararların, projelerin, planların içeriklerinden çok üretilme yöntemidir. Asıl hukuk alanına taşınması gereken konu budur. Mimarlık, şehircilik çalışmaları kereste satın alır gibi alınamaz. Bürokratları hazırladıkları basmakalıp teknik şartnameler ile yaşam alanlarının nasıl şekilleneceğine karar verilemez. Çünkü bu tür konularda ne yapılacağına onlar karar veremez.

Ayrıca zannedersem bu konuyu yalnızca bir mimarlık tartışması olmaktan öteye taşımak da gerekiyor.

Düşünceyi ifade özgürlüklerinin yalnızca aydınları, meslek insanlarını değil, halkı ilgilendirdiğini gösteren en önemli örnek, belki de yaşam çevresinin düzenlenmesi ile ilgili konular, şehircilik deneyimleridir.  İstanbul’un deniz ulaşımında kamu sistemi tamamen çökmüş durumda. Bunun gözümüzün önündeki, her gün tanık olduğumuz örneği ulaşımda yaşanan kaos. Ulaşım işlevleri tamamen ayrıcalıklı piyasa aktörlerine devredilmiş durumda. Yönetimler bu alanda kamu sistemini onarmak, geliştirmek şöyle dursun, adeta sorunlardan besleniyorlar. Mimarın hayalini kurduğu martıya gelene kadar halkın canının emanet edildiği deniz araçlarının tasarımları felaket. İskeleler, yolcu indirme bindirme mahalleri düzensiz. Uygulanan ücret tarifeleri tamamen keyfi. Halkın aldığı hizmetler üzerinde hiç bir tasarruf hakkı bulunmuyor. Halk imtiyaz sahipleri tarafından rehin alınmış durumda. İstedikleri fiyatı uyguluyorlar ve onları kontrol eden, kullanıcıların haklarını savunan hiçbir otorite yok. Daha doğrusu her alanda olduğu gibi yöneticiler, siyasal kişiler bu imtiyaz sahiplerinin kendileri, ayrıcalıklı çıkar gruplarıyla birlikte bu karanlık durumdan istifade ediyorlar. Oysa bu tür çok taraflı kamu sistemlerini yönetmek için dünyada çeşitli deneyimler bulunuyor.

Bu arada Büyükşehir Belediyesi’nden de şöyle bir açıklama yapılmış. Onu da aynen buraya aktarmak istiyorum: “Duyduk ki Kabataş’ta bazı mimarlar karga biçiminde bir transfer merkezi yapılsın istiyorlarmış. Biz Büyükşehir olarak bir anket yaptırdık, halk karga değil, martı istiyor. Ayrıca halka martılara atılmak üzere bedava simit vereceğiz. Böyle kalsın, ya da karga biçiminde bir bina olsun diyenler, halka hizmet vermemizi engellemeye çalışıyorlar.”

Daha fazla yazı yok
2024-05-06 23:42:21