A password will be e-mailed to you.

"İstiklal Marşı’nın alaturka-makamsal tarzda  yapılmış elli beş  bestesi mevcut. Bunlardan kırkı bugün arşivlerde, gerisi kayıp!"

1921 yılında,  İstiklal Marşı için güfte yarışması düzenlendi.
Yarışmaya 724 şiir katıldı.
Kazanan, Birinci Meclis’in  Burdur milletvekili  şair Mehmet Akif Ersoy’un  dizeleri oldu.
Mehmet Akif Ersoy: Türk Edebiyatı’nın ahlak öğretmeni. Sanatındaki yüksek seviye ayrı… Lakin Ersoy’un en az oradaki başarısı kadar önemli olan şu: Ersoy, özel  yaşamındaki  eğilip bükülmez, onurlu ve ilkeli duruşuyla yaşadığı dönemi aydınlatan bir  isim.

Malum, marş için açılan yarışmaya para ödülü konduğu için önce katılmak istememiş. Şiiri kazandığında ise ‘Bu artık benim değil, milletindir’ diyerek kitaplarına koymamış. Onca yoksulluk çekerken milletvekilliği bittikten sonra maaş bağlanmamasına çok üzüldüğü halde sesini çıkarmamış ama dönemin polisi tarafından izlenmesini gururuna yediremeyip –‘Ben bu millet için İstiklal Marşı yazdım, bunu hak etmiyorum!’–  çareyi Mısır’a kaçmakta bulmuş. Kimsenin kapısına gitmemiş, hiçbir şey için ‘ricacı’ olmamış, kendini ve eserlerini öne çıkarmaktan her zaman kaçınmış…

Alçak gönüllü, hakiki tevazu sahibi, çalışkan ve dimdik bir adam.
Girdiği her yere kendinden kattığı: Yüksek sanat ve yüksek ahlak aynı kişide buluşunca ne güzel bir asalet oluşuyor!


12 Mart 1921’de  yarışmayı  kazandığı ilan edilen ve Meclis’te  ilk kez Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunan  İstiklal Marşı’nın kabulünün yıldönümüne ilişkin olarak  geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından pek çok etkinlik düzenlendi.

Bu etkinliklerden en özeli,  geçtiğimiz Perşembe akşamı Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu tarafından koronun çalışma salonunda yapıldı. Korodan bir grup ses ve saz sanatçısının katıldığı konserin yönetmeni, koro şef yardımcısı Mehmet Güntekin  konunun Türkiye’deki sayılı uzmanlarından. Bu durum konseri ‘özel’ kılan faktördü. Güntekin’in her zamanki açık, sade ve bilgilendirici üslubuyla anlattıklarından ve konuyla ilgili arşivlerden notlar aktarmak isterim:

Besteci-orkestra şefi ve keman sanatçısı Osman Zeki Üngör’ün,  Marş’ın  şiirini Batı tarzında yorumlayan bestesi  1922 yılında  açılan yarışmayı kazandı. Üngör ile birlikte aynı yarışmayı ‘alaturka’ tarzla kazanan diğer isim, Ali Rifat Çağatay idi.

Esas ilginç olan; Maarif Bakanlığı’nın 1930 yılında yayınladığı genelgeye kadar geçen süreçte olanlar. İstiklal Marşı’nın alaturka-makamsal tarzda  yapılmış elli beş  bestesi mevcut. Bunlardan kırkı bugün arşivlerde, gerisi kayıp!  1930 yılındaki kesin emre kadar Türkiye’nin her yerinde, herkes bu bestelerden ‘canının çektiğini!’ okuyor-okutuyor. Hatta bazen şehir içinde bile tercihler değişebiliyor!

İstanbul’un bir semtinde, sözün gelişi İsmail Hakkı Bey’in bestesi okunurken, bir başka muhitte Ali Rifat Çağatay bestesi kabul görüyor. Bir diğer bölge ise, tercihini rahatlıkla Mustafa Sunar bestesinden yana kullanabiliyor. Lakin işin seremoni kısmı her durumda sabit: Hazırol! 

Bu ‘sereserpelik’ böylece sürerken alaturka versiyonun en fazla kabul göreni,  yarışmanın kazananlarından A. Rifat Çağatay bestesi oluyor. Ta ki, ‘1930’da Ankara’dan gelen talimata dek. Sonrası malum…

Bu noktada şu tespit ister istemez bir kere daha gündeme gelmekte: Genç Cumhuriyet kuruluş döneminden itibaren tüm kurum ve kurallarıyla yüzünü Batıya döndü. Bu büyük dönüşten en fazla etkilenen sektörlerden biri müzik oldu. Üngör’ün batı tarzı bestesinin tercih edilmesi  esasında bu yönelişin en önemli simgelerinden. Aksi olsaydı yani tarih bu şekilde ‘yazılmasaydı’, bilir misiniz İstiklal Marşı halen hangi makamda okunuyor olacaktı? Acemaşiran!


Notlar:

1. Mehmet Akif Ersoy, Mithat Cemal Kuntay’ın yakın dostu. Kuntay’a  Üç İstanbul romanındaki Şair Raif karakteri için ilham vermiş kişi. Üç İstanbul’un baş aktörü Adnan,  kendi halinde  ve idealist bir edebiyat öğretmeni olarak çıktığı yaşam yolculuğunun her bir durağında tek tek…   kişiliğini, onurunu pul ederken… onu vicdan azabı gibi izleyen..   
Adnan’ın paraya, mevkiye ve aşka olan zaafını önce şaşkınlıkla  sonra üzülerek gören  ve en nihayetinde ondan tiksinen…Azıcık taviz verse.. önünde açılmaya hazır   bütün  kapıları ardına bakmadan kapatıp çıkan: Şair Raif.
M. Cemal Kuntay, büyük hayranlık duyduğu M. Akif’i  neredeyse gerçek kişiliği ile  birebir anlatır romanda..

2.M. Akif Ersoy’u Türkiye’de belli bir kesim Türklüğe ve İslamiyet’e yaptığı vurgu nedeniyle uzun süre dışladı. Ancak, son dönemde bu konuda bir aydınlanma oluştu.   Ersoy’un ahlakçı kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda çok iyi bir edebiyatçı olduğu da kabul edilmekte artık. Bu noktada Beşir Ayvazoğlu’nun ‘1924- Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi’ başlıklı kitabının mutlaka anılması gerekiyor. M. C. Kuntay’ın,  Beyoğlu-  Mısır Apartmanı’ndaki evinde Ersoy için verdiği görkemli davette çekilmiş fotoğraftan yola çıkarak mükemmel bir çalışma yapmış Ayvazoğlu. Kitaptan, Akif’in pek bilinmeyen –mizahi–yönüne ışık tutan şu satırları aktarmak isterim: Ersoy, Mısır’ın kavuran çöl sıcağından,  İstanbul’u, Boğaziçi’ni ve Heybeliada’yı özleyerek yazıyor Abbas Halim Paşa’ya:

‘Ey Heybeli iklimine kıştan çekilenler,
Ey Afrika temmuzunu efsane bilenler!
Ey yağ gibi üç çifte kayıklarla kayanlar,
Ey Maltepe’den Pendik’i bir hamle sayanlar!
Ey çamların altında serilmiş, uzananlar!
Ey her nefes aldıkça ömürler kazananlar!
Siz, camları örter, sakınırken cereyandan;
Biz, bodruma sarkar da kaçarken galeyandan!
Siz, mercanın a’lasını attıkça şişerken;
Biz, kumda çirozlar gibi piştikçe pişerken!
Siz, Marmara afakını dürbünle süzerken;
Biz, poyrazı görsek diye, damlarda geçerken!
Siz, yelkeni açmış, suyun üstünden akarken;
Biz küplere binmiş, size hasretle bakarken!
İnsaf ediniz: Kopmayacak şey mi kıyamet?’

3.Konser sonrası diğer iki değerli misafirle birlikte Mehmet Güntekin’in çalışma odasına konuk olduk. Ahşap aksanı tavana kadar kitap ve CD ile dolu odada,  eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın eşi Semra Özal tarafından Cumhurbaşkanlığı’na emanet edilen mini çalgı koleksiyonu da mevcut: Balalayka’dan kopuz’a… Güntekin, yalnızca müzisyen kimliği ile değil araştırmaları, kitapları, CD’leri ve TV programlarının yanı sıra İstanbul’da yaptığı çok özel konserlerle de tanınan bir entelektüel. İstanbul’un müzik ve edebiyat tarihini kendisinden dinlemek ayrı bir keyif.  Şehrin bilgili ve arşivci tutkunundan İstanbulluların ve hepimizin öğreneceği çok şey var.

4.Son not, atölye konserine ilişkin olsun: O akşam Cumhurbaşkanlığı Korosu’nun her biri kendi dalında usta olan ses ve saz sanatçıları  Güntekin’in yönetiminde tarih ve müzik yolculuğuna çıkardılar bizi… Münip Utandı’nın mükemmel sesi ve tavrıyla bütün İslam aleminin ‘ses bayrağı’ Itri’nin Tekbiri’ne  yaptığı oktav yorumu bugün bile hala kulaklarımda… 

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 01:50:55