A password will be e-mailed to you.

Yılbaşı Sürprizleri Başladı: Mutfağa Gir ve Çalış…

Gilbert Becaud şansonları ile başlamıştım haftaya, sakin ve huzurlu olacaktım. Herkes gibi, yılbaşı sonrası başlayacağım rejimim için hesaplamalar yapıyordum. Bir site buldum, chef’s pack diye, levrek var-kuru fasulye var… Katkı maddesi yok. Sterilizasyon metodu ile hazırlanan yemekler son derece doğal. Haftalık siparişi verdiğimde fit ve sağlıklı olacağım… Bir de bedava beslenme uzmanı varmış.

Bir ocak gününü hesapladım ya rahat ve huzurlu olarak bizim Sanatatak’a buluşalım dedim. Hangimiz daha deli bilemedim, anında Kadıköy merkez, Babil’de buluşuldu. Her zamanki filozofik ve sosyolojik tartışmalarımız sonucu pazarlık başladı, ben yemek o sergi peşinde… Bir sergi, bir yemek olarak el sıkıştık ve çıktık yola.

Olay Tophane’de başladı, kendisi beni sürüklediğini sanıyor, ben hiç bozmuyorum.

Kafamda öyle bir plan var ki!

Sonunda avıma yaklaşırken aklıma rahmetli babam düşüyor. Polonya göçmeni, müftü torunu babam… Pasta kültürü ile büyümüş, Varşovalı. Yılın her ayını ayrı pastalar ile kutlayan babam için Aralık zordu. Stollen denen o kek bulunmak zorundaydı, badem ezmeli- kurutulmuş meyveli o kekin üstü pudra şekeri ile iyice kaplanmış olacaktı. Yıllarca beni bereket getirdiğine inandırdığı bu kekin satın alması da ayrı bir ritüelle dönüşmüştür. Beyoğlu’na çıkılır; neden çıkmak o zamanlar anlamazdım, şimdi de çıkıyor muyuz acaba! Lebon ki bu işe devam eden tek pastane. Gidilir Stollen alınır sonra mutlaka, Kokina en sevdiğimiz Çingen çiçekçiden…

Üç galeri gezmesi karşılığı bu sene Sanatatak ile 50 küsur senelik törenimi yerine getirdim. Sonra o stollenlere uygun kahve bulmak gerekti. Hiç üşenmeden, doğru adres için Kadıköy’e döndük. Moda Caddesi, kahvenin büyülü adresi: Cherrybeancoffees. Kahvelerini kendileri kurutup, anında çekiyorlar. İki ay öncesine kadar sadece Galata’daki şirin dükkanlarına gitmek zorunda kaldığım arkadaşlar, yakınmalarımı duymuş gibi burnumun dibine geldiler.  

Şimdi yazarken bile gülümsüyorum, elim kolum dolu ama mutlu bir şekilde eve girerken, kapımda çok şık bir paket buldum. Atelier Creart ekibinin sürprizi ile karşılaştım. İstanbul Semtleri yazan torbanın içinden mutfak önlüğüm ve bir not çıktı, akşama sizde yemekteyiz… Gülüyorsunuz halime farkındayım ama ben hazırlıklıyım, demiştim size Aralık ayı parti demek! Kars’tan gelen kar görmüş kazım var, yanında gravyer peyniri ile… Daha fazla detay anlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum.

Gece nasıl mı bitti?

Eller havaya durumu olmadan biter mi? Biter.

King Krimson “Epitaph” ile adagio kıvamında eski dual pikapta, biraz cızırdıyor ama olsun, ben mutfakta işkembe çorbamı terbiye ediyorum. Hayat mı? Yaşam mı? Tartışması var salonda. Bir ara Jan-Claude Kaufmann’ın kalçalalar felsefesi de konuşuldu sanırım.

Yılbaşı öncesi aslında kendimizi ziyafet sofralarında otopsiye mi yatırıyoruz bilemiyorum ama sabah kahvem- ince dilim stollenimle birlikte, Chopin’in E minör prelüdünü dinlerken, gazetede okuduğum haberleri algılamak istemedim.

Yazmak mı? Yemek pişirmek mi? Sanırım ikisi birbiri ile bağlantılı, aynı dans etmek ve koreografi yapmak gibi. Matematik hesaplarına dayanan her şeyi seviyorum. Elli gram zencefil, yirmi gram çörek otu…

Daha fazla yazı yok
2024-05-20 21:57:46