A password will be e-mailed to you.

Dünyaca ünlü koro şefi ve besteci Grammy ödüllü Eric Whitacre ilk kez İstanbul’da. Koro Kültürü Derneği’nin evsahipliğinde konser verecek! Geçtiğimiz yıllarda başlattığı "Sanal Koro" projesiye adından oldukça sık bahsettiren sanatçı, internet üzerinden dünyanın çeşitli yerlerinden birçok koristi bir araya getirerek koro müziğinin yayılması ve yeni bir soluk kazanması adına büyük adımlar atmıştı. "Choral Superstar" olarak anılan ünlü sanatçıya 8 Kasım, Zorlu Center PSM’de ülkemizin önemli korolarından 70 kişilik kadrosuyla Rezonans eşlik edecek. Bu muhteşem gece, çağdaş koro müziği, Rezonans ve Whitacre projesiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilmek adına Rezonans’ın başarılı koro şefi Burak Onur Erdem ile çok keyifli bir söyleşi yaptık.

Gizem Aydemir:  Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden rektörlük ödülü ile mezun olup soluğu nasıl müzikte, ITÜ Miam’da aldınız. Bu radikal karara nasıl vardınız? 

Burak Onur Erdem: Bizi bu işe bulaştıran yer Alman Lisesi. Esasen Alman Lisesi’nden çıkıp da Siyaset Bilimi okumak da radikal bir karardır. Çünkü Alman Lisesi’nde herkes mühendis yetişir. Ya Almanya’ya gidersiniz ya da bir mühendislik bölümüne girersiniz. Alman Lisesi’nin koroları vardı. Dünya çapında ünlü alman hocalarımız vardı. Onlar bu işe teşvik etti. Tabi müzik hep vardı benim hayatımda ama koro sevgisi orada başladı, Boğaziçi’nde devam etti. Hatta Boğaziçi’nde öğrenciyken bu işler o kadar büyüdü ki orada koro festivali yaptık. Daha sonra bu festival Avrupa korolar federasyonuna girdi. Dünyadan çeşitli korolar oraya gelmeye başladı. Hala da o festival devam etmekte. Boğaziçi’nin öyle bir yapısı var tabi. Yani kendi bölümünüz müzik değilse bile Boğaziçi size birçok imkan açıyor. O konuda öğrencinin önünü açan liberal bir yapısı var. Ondan sonra baktım ki benim işim bu yöne doğru gidiyor, kendimi İTÜ MİAM’a attım. Master bitti, doktora devam ediyor. Aynı zamanda Ankara’da devlet çoksesli korosunda yardımcı şef olarak görevliyim.

 

Çok sesli bir koronun şefi olarak Türkiye’deki çok sesli koro müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de çok sesli müzik neredeyse 100 yılı aşkındır aktif olarak varolan bir kavram ama zamanla kendi içimize kapanmışız. Bunu aşmamız lazım. Biz de bu konuda bir şeyler yapıyoruz. Bu nasıl olur? Mesela Almanya’dan bir koro gelir buraya değişim programı yapar, bizden bir koro oraya gider festivale katılır. Ya da yapacağımız gibi Amerika’dan bir koro şefi gelir, buradaki bir koroyla konuk şeflik yapar. Bu etkileşimlerimiz az. Çünkü nüfusumuz çok güçlü. Ee nüfus demek insan demek, insan demek ses demek, ses demek de koro demek. Dolayısıyla nüfus oranlı baktığımızda korolarımızın sayısı çok az. Üstelik biz şarkı söyleyen de bir milletiz. Bir köye gidin herkes bir yerden bir türkü şöyler, ağıt yakar. Şarkı söyleyebilirliğimiz yüksek fakat organize değiliz. Bu çağı da koro müziğinin Türkiye’deki örgütlenme çağı olarak görüyorum.

 

Tedx Ankara’da yaptığınız konuşmanızda koro müziğinin insanları mutlu ettiğinden bahsediyorsunuz. Bir yerde mutsuz insan sayısı fazlaysa oradaki koro sayısını arttırın diyorsunuz. İnsanların mutsuzluğunu buna bağlayabilir miyiz?

Tabii bu da bir faktördür. Temel olarak insanların bir araya gelip ortak bir deneyimde buluşması gerekiyor. Bu başka birşey de olabilir tabii ama benim teorime göre koro bunun en kolay, en pratik yolu. Bunun için çok üstün bir yeteneğe gerek yok. Herkesin söyleyebileceği korolar var. Bunun yanı sıra her çocuk şarkı söyleyebilir zaten söylemelidir. Çünkü çocukluktan başlayan bir şey bu. Şimdi bakıyorum bizim korolarımızda, ekibimizin ismi rezonans ve bunun birçok kadrosu var. Küçük oda korosu var, büyük koro var, ilerleyen yıllarda çocuk koroları da olacak. Bunu bir koro projesi olarak düşünüyoruz. Orada en aktif kişilere baktığımda herkes bir şekilde çocukken bu işe bulaşmış. Ya bir TRT çocuk korosuna girmiş çıkmış, ya müzik öğretmeni onu heveslendirmiş. Yani çocukluktan ve gençlikten o müzik sevgisi ona bir şekilde aşılanmış. O insanlar daha farklı oluyorlar.

İlk konuya dönersek koroda söyleyen insanlar neden mutlular? İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre koroda söylerken birçok şeyi aynı anda yapıyorsunuz. Bakıyorsunuz notayı deşifre ediyorsunuz, teksti deşifre ediyorsunuz, beyin bu işlemleri yaparken aynı zamanda sağ ve solunuzdaki insanı dinliyorsunuz çünkü onlarla birlikte söylemeniz lazım tabi bu arada şefi de takip ediyorsunuz. Dolayısıyla birçok duyunuz aynı anda çalışıyor. Bu yüzden araştırmaya göre koroda şarkı söylemek alzheimerı geciktiriyor. Tüm bunların yanında neticede beraber ortak bir amaca yönelik toplanıp güzel armoniler çıkarmak ortaya, bir şeyler üretmek zaten insanı mutlu eden birşey. O yüzden kesinlikle koro sayısını arttırırsak mutluluğu da artar, buna eminim.

 

Ülkemizdeki koro sayısını arttırmak için sizce neler yapılabilir?

Sayının yeterli olmadığı hakkında herkes hemfikir. Koro dünyasında "nitelik mi? nicelik mi?" sorusu var. Koroların sayısını çoğaltmak da çözüm değil esasında. Burda iyi nitelikli korolar yaratmak lazım bunun için de koro şefleri eğitmemiz lazım. Dünyada ne olup bittiğini görmemiz lazım. Mesela Macarlar bunu yaptı. Macar besteci Zoltán Kodály bir şekilde hükümeti her köyde bir müzik okulu açılması yönünde ikna etti ve Macaristan son 100 yılda müthiş bir müzik devrimi yaşadı. Macaristan’a giderseniz şarkı söylemeyen ve ya enstrüman çalmayan kimse bulamazsınız nerdeyse. Bizde de bu işin yapılması için öncelikle organize olmak lazım ve bu işin önemini anlatmak durumundayız. İnsanların bir anda kendi kendine anlamasını bekleyemeyiz. Bu noktada bence hata yapıyoruz. Yani devlet ve özel sektörün müziğe destek vermediğini söyleyip duruyoruz fakat önümüzde örnekler de var. Mesela Borusan filarmoni orkestrası nasıl kuruldu? Demek ki birisi gidip Borusan’daki yetkili birine bu işin önemini anlattı. Bizim de sürekli bu işin ne kadar önemli ve değerli bir iş olduğunu anlatmamız gerekli ki zaten gözle görülen etkisinden dolayı birçok kurumun ilgisini çekecek de bir şey olduğunu düşünüyorum koro müziğinin.


 15 milyonu aşkın nüfuslu metropolitan bir şehirde yaşıyoruz. Bir devlet opera ve balesi, 3 devlet konservatuarı ve özel konservatuarlar var. Bu kurumların ve bölümlerin çeşitlliğini yeterli buluyor musunuz?

Türkiye’de çok önemli amatör korolar var ve çok iyi işler çıkartıyorlar. Dünyaya baktığımızda da koro alanında bazen amatörler, profesyonellerden daha iyi bir noktaya gelebiliyorlar. Demekki isteyince oluyor. Almanya’da Berlin radyo korosu da bir anda oluşmadı, ya da Stuttgart oda korosu onlar da amatör olarak başladılar. Zaten önce iş ortaya çıkar daha sonra fonlama gelir. Her iş için bu geçerli. Bir ayakkabıcı da dükkanını açınca ilk bikaç sene zarar eder. Biz müzikçiler biraz daha garanticiyiz sanırım bu riski almıyoruz.

 

 Koro şefini orkestra şefinden ayıran özellikler nelerdir? Bir koro şefi orkestra, orkestra şefi koro yönetebilir mi?

Hem evet hem hayır. Çünkü evrensel prensipleri aynıdır. Belli kurallar heryerde geçerlidir. Ama bir yandan da çok farklıdır. Bir kere koroda insan sesi var, ses ve nefesten bahsediyoruz. Orkestrada enstrümanlarına hakim bu işin eğitimini almış insanlar var. Korolarda sesini eğitmemiş birçok insan da olabiliyor. Dolayısıyla koro şefliğinde ekstra bir etkileşim söz konusu. Almanlar buna motivasyon sağlayıcılık diyorlar. Çünkü karşındaki insanlar işini yapıyor gidiyor değil bütün bedeniyle, ruhuyla işe girmesinin sağlanması lazım ve bu insanlar belki de amatörler. Bu yüzden de sadece karşısında teknik vuruş yapmak yeterli olmuyor. o yüzden tabiki orkestra şefleri koro yönetir ve koro şefleri de orkestra yönetir. Ama uzmanlaşma diye bir şey de vardır. Bu yüzden orkestraya hiç bulaşmadım, ben koroyla kendimi bulmuş durumdayım.


Batı müziğinin çok sesliliği ile etnik müziğimizin tek sesliliği arasında sıkışıp kalmış bir müzik yapımız var. Koro müziğinin gelecekteki yerinde bu ikisinden hangisine ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Aslında ikisi de denendi ve başarılı olamadı. Mesela halk müziğmizi aldık ve Batı formlarında düzenledik. Bu aslında halk müziği olmasına rağmen halka ulaşmadı. Çünkü halk o türküyü o şekilde dinlemek istemiyor. Burada bir çelişki var. Batı müziğini olduğu gibi alıp Batı’ya da sunamayız. Çünkü oranın halkı da bizim etnik müziğimizi duymak istiyor. O yüzden koro dünyası olarak birinden birine gitmek yerine ikisini birleştirme yoluna gitmeliyiz. Japonlar ve Macarlar bunu çok güzel yapıyorlar. Kabul görmesi için müziğin insanlardaki bir duyguya hitap etmesi lazım. Siz bir türkünün içindeki bütün o nağmeleri kaldırıp tamamen Batı formuna uyarlarsanız Türk insanı bundan etkilenmez. Ama 9 yaşından beri kliseye giden ve Bach dinleyen bir insan etkilenebilir. Dolayısıyla ikisini sentezlemek ve bundan da korkmamak lazım. Biz de bu sebeple bu sene sonunda Rezonans’la 3 senedir Avrupa’da yapılan çok önemli bir festival olan EuropaCantat festivaline gideceğiz ve repertuvar ağırlıklı olarak türk ve balkan ezgileri olacak.

 

 Peki Avrupa’daki festivallerde de görev almış biri olarak Türkiye’deki koro festivallerini yeterli buluyor musunuz?

Türkiye’deki festivallerin doğum aşamasındayız. Birçok ilde festival yapılıyor. Avrupa’dan farklı olarak amacımızın ne olduğunun çok da farkında değiliz. Şimdiye kadar hep yapmış olmak için yapıldı bu festivaller. Bu insanlar bir araya geldiğinde bir paylaşım yaşamalılar, hayatları birbirine dokunmalı. Yine bu konuda da uzmanlaşmamız gerekmekte diye düşünüyorum. Bir konsantrasyon sağlamak lazım her şeyi yapmaya çalıştığımız zaman olmuyor çünkü. Bu da zamanla olan bir şey. Avrupa ile kıyaslamak kolay fakat orada da bu festivaller 50 -100 senedir yapılıyor. Bizde daha 5-10 senedir bu işler var. O yüzden de belli bir kaynak ayırıp Avrupa’da ne olup bittiğini görmek lazım. Herşeyden önce bence festivalin amacı o bölgede yaşayan insanların hepsini şarkı söylemeye teşvik edecek bir etkinlik olmalı. Meydanlarda hep beraber şarkılar söylemeli insanlar. O yüzden koronun seyircisi yok diye şikayet ediyoruz ama seyirci yaratılan bir şeydir. Bunu yaratmak için uğraşmak, insanlara bir şeyler sunmak lazım.


Dünyaca ünlü koro şefi ve besteci Eric Whitacre ile nasıl tanıştınız, konser projesi nasıl doğdu?

Eric Whitacre’ın müziği şu anda dünyada en çok satan ve icra edilen koro müziği. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığımız bir festivalde bir Alman şef gelip Eric Whitacre’ın müziğini yaptırmıştı ve biz de bir anda ne güzel bir besteci diyerek müziğiyle tanıştık. Yıllar içinde hem Eric Whitacre daha popülerleşti hem de biz bu işi daha iyi yapmaya başladık. Rezonans içinde biz "Whitacre project" diye bir grup başlattık. Tamamen Eric Whitacre besteleri söylemeye odaklanmış bir gruptu. Yıllar içinde dünyadan gelen birçok önemli şefle çalışıp tecrübesini arttırdı bu grup. Bu proje aslında uzun yıllara yayılan bir proje idi. Şuan doğru zamandayız. Eric ne düşünecek acaba onu çok merak ediyorum. Çünkü Türkiye onlar için kapalı kutu bir yer aslında. Bence iyi anlamda şaşıracaktır. İstanbul’a geldiğinde birkaç gün birlikte prova yapacağız biz de şu an ona hazırlanmak adına Rezonans’la birikte çok çalışıyoruz. Ona beklentilerinin üstünde bir şey sunmak istiyoruz.

 

 Peki böyle kalabalık bir kadroyla çalışmak, kollektif bir işin başında bulunmak zor mu?

Açıkcası zor ama çok keyifli bir süreç. Herkes gönül veriyor bu işe çünkü, heyecan duyuyor. Hele ki bu sene Eric Whitacre’ın kendisiyle birlikte çalışacağımız için ayrıca bir motivasyonumuz da var. Dünya çapında bir iş yapıyoruz ve hakkını vermeye çalışıyoruz. Ayrıca 70 kişilik bir koro arkasında ciddi bir yönetim işi gerektiriyor ve bununla ilgilen de arkadaşlarımız var. Yani iş sadece provaya gelip gitmek değil. Rezonans’da çok güzel ve yetenekli bir ekiple çalışıyoruz bunun verdiği bir motivasyonumuz da oluyor.


Son olarak bize Rezonans’ın ve sizin gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Önümüzde ilk olarak Europa Cantat festivali var. Oraya Türkiye’den giden ilk ekip olacağız. Rezonans bundan sonraki süreçlerde de Avrupa’da birçok festivale katılıp uluslararası anlamda bir görünürlük yaratmayı amaçlamakta. Şimdiye kadar bir çok dünyaca ünlü konuk şefle çalıştık. Bundan sonra da bunu yapmaya devam edeceğiz. Bana dönersek benim şefliğini yaptığım İstanbul Avrupa Korosu da var. 60’lı yıllardan beri bu şehirde var olan, içinde Avrupalıların da bulunduğu önemli bir korodur. Onlarla birlikte bu ay içerisinde Selanik’e gidip doğduğu şehirde bir Nazım Hikmet konseri yapacağız. Ocak ayında da Selanik’ten bir koro buraya gelecek bu sefer Nazım’ın doğum gününde burada bir konser vereceğiz.

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 13:00:40