A password will be e-mailed to you.

Sarkis’in Arsenale sale d’Armi binasındaki Respiro/Nefes adını verdiği enstalasyonu nefes almayı işaret ediyor ; oysa ben sanatçının vitraylarına bakarken nefesimi tutar bir halde buldum kendimi. 

Afro-Amerikan bir sanat yazarı ve küratör olan Okwui Enwezor’un direktörlüğünde gerçekleşen All the World’s Futures/Dünyanın Bütün Gelecekleri konseptli 56. Venedik Bienali 9 Mayıs’ta başladı, 22 Kasım’a kadar devam edecek.

Dünyanın Bütün Gelecekleri konseptiyle güçlü bir ilişki kurmayı başarmış Türkiye Pavyonu üzerinde durmak istiyorum. Sarkis’in Arsenale sale d’Armi binasındaki Respiro/Nefes adını verdiği enstalasyonu nefes almayı işaret ediyor ; oysa ben sanatçının vitraylarına bakarken nefesimi tutar bir halde buldum kendimi. Enstalasyonu görmeden önce her açıdan çekilmiş fotoğraflarına baktığım için çalışmayı neredeyse gördüğümü sanıyordum; oysaki o alanda “nefes” almadan, o atmosferi solumadan Respiro’yu görmüş sayılamazmışım. Ortada sergi mekanını adeta bir diptiğe dönüştüren bir ayna var. Sarkis, sanatını icra ederken ilişkiselliğe önem veren bir sanatçı. Mekanı ikiye ayıran ayna da bunun bir örneği. Aynanın üzerindeki rengarenk parmak izleri, İstanbullu ve Venedikli çocukların ortak çalışması. Çocuklar, sergiden önceki atölye çalışmasında sanatçının defterlerine çizdiği desenlerine parmak uçlarıyla dokunarak aynalar üzerinde iz bırakıyorlar. Aynanın ikiye ayırdığı mekanda karşılıklı yerleştirilen vitraylar görüyoruz.

Sarkis’in seçtiği her imgede beni çarpan bir şey var. Bu noktada Roland Barthes’ın fotoğraf kuramını anımsıyorum. Barthes’ın bazı fotoğraflarda insanı üzen ya da çeken, kısacası çarpan hatta delen bir ayrıntı olarak tanımladığı punctum’u , Sarkis’in seçtiği birçok imgede buldum. Hrant’ın onlarca fotoğrafı arasından seçilen fotoğrafındaki narlar gibi…Bu fotoğrafa bakarken insan kendini, narın çeşitli kültür ve mitolojilerdeki anlamlarını düşünürken buluyor. Hrant’ın bu narlı fotoğrafı, insanlık tarihini de tıpkı Sarkis’in yaptığı gibi parçalara bölüyor. Kırmızı elbiseli kadın, çok kısa bir süre önce yenisinin yapılacağı vaat edilerek yıkılan Salı Pazarı yokuşundaki gökkuşağı merdivenler gibi toplumsal belleğimize gönderme yapan imgelerle karşılaşıyoruz. İmgeler toplumsal boyutu aşıp evrene dokunuyorlar. Sergi mekanındaki müzik ise izleyici üzerindeki dramatik etkiyi artırıyor. Sarkis’in sanatının bir özelliğinin de, sanatçının yarattıklarına bakarken onları sadece görmememiz, aynı zamanda duymamız da olduğunu düşünüyorum. (Munch’un Çığlık resminden yola çıkarak yaptığı işi bunun en bariz örneklerinden biridir.) Burada da aynı durum söz konusu, Jacopo Baboni Schilingi’nin bestesi, Sarkis’in adeta post modern ikon ve ikonalara dönüştürdüğü imgelerinin izleyicinin zihninde yarattığı uğultuyu bastırmak için salonu doldurmuş gibi. “Bizim işimiz aynı zamanda acıları bir hazineye çevirmek. Zehiri bile bala çevirmemiz gerekiyor.”diyen bir sanatçıya yakışır bir iş Respiro.

Derin bir nefes alıp alandan çıkarken Lord Byron’ın şu dizelerini anımsıyorum:

“Be thou the rainbow in the storms of life,
The evening beam that smiles the clouds away, And tints tomorrow with prophetic ray. 

Daha fazla yazı yok
2024-05-19 07:30:22