A password will be e-mailed to you.

Fotoğraf kuramcısı Kenneth Feinstein, Volkan Kızıltunç’un Eşik[te] adlı kişisel sergisini değerlendirdi. Sergi, 13 Eylül 2013 – 19 Ekim 2013 arasında Galeri Merkür’de olacak.

Fotoğraf hakkında bizi büyüleyen şeylerden biri gerçeklere dayalı olmasıdır. İmgenin var olabilmesi için o kişinin fotoğraf makinesinin önünde olması gerekmektedir. Rosalind Krauss bu durumu işaret [index] olarak adlandırır; gerçekte var olan bir şeye işaret edilmesi durumu. Bu anlamıyla gerçeğin kanıtının sunulması, fotoğrafı bilimle yakın ilişki içerisine sokar. İmgeleri, fiziksel dünyanın kanıtı olarak kullanırız. İmge grupları, temel kalıpları anlamak için kullanılabilir.  Bu tipoloji, 19. yüzyıldan bu yana, bilim insanları ve sözde-bilim insanları tarafından kullanılmaktadır. August Sander başta olmak üzere sanatçılar, toplumumuzu nasıl algıladığımız hakkında bir konuşma yöntemi olarak, fotoğrafta topolojik yaklaşımların önemini anlamışlardır.  Yakın zamanda Bernd ve Hilda Becher’in çalışmaları, bilimsel araştırma ile kavramsal sanatı birleştiren fotoğrafçılar hareketine önderlik etmiştir.  Bilimsel görünen bir estetik içerisinde dünyayı bize sunan imgeler verilirken, izleyicilerin yapıttan kendi çıkarımlarını yapmalarına da izin verilir. 

Bu çeşit bir çalışmanın bilimden bize taşıdığı, gözlem edimidir. Görüngüleri gözlemleyebilme ve gözlenen verilere dayanarak çıkarımlar yapma. Bu bizi Volkan Kızıltunç’un çalışmalarına getirir. Sanatçının fotoğraf ve video çalışmaları bu anlamda bir gözlemden kaynaklanır. Kızıltunç, çevremiz içinde nasıl etkileşim kurduğumuzu araştırmak için tipolojik modeli kullanır. Becher ekolü “nesnel” kompozisyondan yola çıkan sanatçı, portre fotoğrafına çok benzer bir şekilde öznenin dosdoğru karşımızda olduğu imgeler sunar. Becherler bu apaçık sunumu tek bir nesneyi tek başına göstermek için kullanırken; Claudia Höfer, bir çevreyi yalıtılmış bir tekillik olarak verir. Kızıltunç, Eşik(te) adlı fotoğraf dizisinde, nesnenin ve kişilerin içinde bulunduğu bağlamı koruma konusunda çok bilinçlidir.  Bu çalışma, tipoloji biçimi içerisindedir; ancak yeni bir yöne doğru hareket etmeye başlar. İmgeleri, kişilere değil; nesnelere odaklanır.  Becherlere çok benzer şekilde, tekil nesne odaklanabilmemiz için ortadadır.  Becherlerden farklı olarak ise nesne, kentsel bir bağlam içinde gösterilir. Höfer’den veya Gursky’den farklı olarak, gösterilen çevre klostrofobik değildir.  Kızıltunç tipolojiyi farklı bir biçimde, dünyanın daha insancıl görünümüne doğru kullanmaya başlamıştır.

Bu durum, Kızıltunç’un Göz Kamaştırmayan adlı videosu için özellikle doğrudur.  Bu çalışmasında sanatçı, farklı kişilerin kendi çevreleri içinde birer dakikalık video portrelerini çeker. Warhol’un video portrelerinden farklı olarak bu portreler, yüzleşmeyle ilgili değildir ve çekim, kişileri kendi dünyalarında görebilmemizi sağlayacak şekilde geniş açılıdır. İlginç olan şudur ki videolar yalnızca bir dakika uzunluğunda tutulduğu için poz veren kişiler, bir fotoğraf için poz veriyormuş gibi hissederler. Fotoğraf sanatçısı, hem izleyici hem de poz veren kişi için, durağan ve video portre arasındaki farkı belli belirsiz tutar.  Poz veren kişi, videoya alındığının farkında değildir; fakat bir imge için poz vermektedir. İzleyici, öncelikle durağan bir imgeyle karşı karşıya olduğunu düşünür; ancak izledikçe hareketi fark eder. Göz Kamaştırmayan, portre fotoğrafçılığının temel sorununa işaret etmektedir. Bir kişiyi yalnızca dış görünüşünü algılayarak anlayabilir miyiz? Fotoğrafa tipolojik yaklaşım ancak diziler halinde anlamlı olur. Tek bir örneğin anlamı yoktur; ancak bir imgeler dizisi bize bilgi sağlar. Kişilerin insanlığı ikincildir; çıkarımlarımızın genellemeler olması beklenir. Tipolojiler, ırksal ve sınıfsal önyargıları doğrulamak için kullanılmışlardır. Fiziksel tiplerinden suçluların tanımlanabileceğine inanan Casare Lombroso gibi sözde-bilim insanlarının çalışmaları bu duruma örnektir.  August Sander’ın 20. Yüzyılın İnsanları adlı çalışmasında bile insanlar, kişi olarak kim olduklarıyla değil neyi temsil ettikleriyle sınıflandırılır.  Ancak günün sonunda tipoloji, imge dizilerini incelememizi bekler. Tek bir nesnenin veya kişinin bireysel önemi yoktur. Bu noktada, böyle çalışmalar sanat için sorun yaratır.  Eğer tek tek imgeler anlamlı; fakat kayda alınmaya değer değillerse, elimizde sanatsal mı; yoksa bilimsel bir bağlam mı kalır? Eğer elimizde kalan ikincisiyse, kişilerin insanlığını takdir etmemiz beklenir mi? Çalışmanın nedeni yalnızca tipoloji olursa, çalışmadaki insanı bulmak sanatçıya rağmen izleyicinin işi olur. Bilimsel olanın biçimini alarak sanatçı, kendisini öznenin tekilliğinden soyutlamıştır. Fotoğrafta bulunan, ötekine karşı sorumluluktan kaçmaya çalışmıştır. 

Becherler ve öğrencileri, çalışmalarında bireylerden sakınarak bu sorundan kaçınmaya çalışmışlardır. Böylece, fotoğrafçının, fotoğraflanana karşı olan sorumluluğunu göz ardı etmeyi denemişlerdir. Göz Kamaştırmayan’da Kızıltunç, bu soruna doğrudan işaret etmiştir. Sanatçı, kişileri bağlamlarıyla birlikte sunar. Bir karşılıklı konuşma biçiminde bize bakmalarına izin verir. Biz onların nasıl hareket ettiklerine, bedenleri içinde kendilerini nasıl taşıdıklarına bakarız ve bireyler olarak onları kavrarız. Bu kişilerle ilişki içinde olduğumuz için onları topluca görsek de dizinin tipolojik doğası sarsılır. Tipolojiler, devamlılık fikrine bağlıdır ve tekillik fikrini reddeder. Bir tipoloji, genellenmiş bir biçim, bir cins bulmak için ayrıntıları yuvarlamalıdır.  Tekille, tipolojik dizideki bireyle karşı kaşıya kaldığımızda, tipi görmek için ya tekil olanı göz ardı etmeliyiz ya da tipi aramaktan vazgeçmeliyiz.  Göz Kamaştırmayan ikincisini yapmamıza neden olur.  İlişki içerisinde olduğumuz bireydir. Onlarla bir ilişki kurmamız, onları insanlıklarında kabul etmemiz istenir. Onlar bize bakar, biz onlara bakarız. Onlar görülmenin dışında bizden bir şey beklemezler. Biz, onlarla öteki olarak sunuluruz: Üstlenmemiz ve meşgul olmamız gereken bir diğeri olarak. Kızıltunç, bizim gösterene dönüştürmediğimiz kişileri tipolojik ekolün yaptığı gibi sunar. Burası işin gücünün yattığı yerdir. Tek bir ekranda, tek tek kısa klipler olarak art arda gösterilen veya çoklu ekranlarda figürlerin tüm beden gösterildiği bir dizi tekil video olarak bize kendilerini sunarlar ve onları öteki, kendiliğin ardındaki gerçeğin yüzü olarak kabul etmemizi beklerler. Sonunda yapıt, yapıldığı biçimi parçalar.

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 15:51:16