A password will be e-mailed to you.

"27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde bir tek sorum ve size ulaşması için aracı olduğum 27 cevap var: İrfan Şahinbaş’ta neler oluyor?"

Bugün Dünya Tiyatro Günü… Bugün, günümüzün kutlu ve mutlu olmadığını biliyoruz değil mi?… Benim bu sene, meslektaşlarımın ve tiyatro ile yaşayan herkesin gününü kutlamak yerine ‘umutlamak’ geliyor içimden…Yani bu yazı bir kutlama yazısı değil, umutlama yazısıdır. Kimilerine tekrar gibi, kimilerine ilk kez duydukları bir felâket haberi gibi, kimilerine acıklı bir hikâye gibi gelecek bu yazının amacı; yakın tarihte Ankara’da İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde gerçekleşen faciayı yazı ile hafızalara kazımak ve bu durumdan, olayın anlamından herkesi haberdar etmektir.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde bir tek sorum ve size ulaşması için aracı olduğum 27 cevap var:

İrfan Şahinbaş’ta neler oluyor?*


1) TAMER LEVENT (Oyuncu/Yönetmen/Sanat Yönetmeni/ Yazar)

İrfan Şahinbaş’ta, tiyatro düşmanlığı göstermek için; iktidara yağ çekmek için; toprak kazılıyor, ağaçlar sökülüyor! Özü bu!


2) LEVENT ÜZÜMCÜ (Oyuncu)

İrfan Şahinbaş Sahnesinde ülkemiz tarihinin en iğrenç dönemi kapanıyor, nöbetteki dostlarım da bunun canlı tanıkları.


3) HAKKI KUŞ ( Eskişehir Şehir Tiyatroları, Oyuncu / Yönetmen)

Sanatın, sanatçının nefes alma alanlarını kurutmaya yönelik bir hareket olduğunu düşünüyorum. Yakın zamanda, bir yasa taslağıyla ortaya çıkan (ki uzun bir tartışma – sürünceme sürecinin sonucu) bir durumun dört koldan beslenmesini sağlama amacı taşıyor. Sanatçıya, senin yasanı değiştirmekle kalmaz, yaşadığın / işlediğin yeri de talan eder;
elinden alırım mesajı… Tabii bütün bunların bir rant kıvılcımı olduğunu da unutmuyorum.

Sonuç olarak, bu halk üstesinden gelecektir. Son dönemde, özellikle "Gezi" süreciyle başlayan (buna benzer ODTÜ, Haydarpaşa, AKM vb. yerlere el atılması) ve hükûmetin ağır darbeler aldığı yolsuzluk, ses kayıtları, kimi kesimlerin kutsal değerlerine hakaret ve saldırı, son olarak da Suriye ile savaşın eşiğine varılmasıyla sona gelinmiş ve halk artık haykırma noktasına gelmiştir. Saltanat sona erecektir. Sanat, sanat kurumları ve alanları, sanatçının ve halkındır. Öyle olacak; öyle kalacaktır.


4) UYGAR ÖZÇELİK (Oyuncu, İstanbul)

Atölyeleri, bahçesi, çok imkânlı sahnesi, ağacı, anısıyla bu halkın devletine emanet olan, tiyatrosunun gözbebeğidir.. Bazen, şiddetten canımızı  ve gözümüzü korumaya çalıştığımız su acayip günlerde, İrfan Şahinbaş sahnesine sahip çıkmak zorunda kalmak da o kadar acayip.. Ama yapacak bir şey yok orası bizim sahnemiz, bahçemiz, atölyemiz..


5) SERPİL GÜL ( Ankara Devlet Tiyatrosu, oyuncu/ yazar)

Atölye DT ye girdiğim yıl tanıştığım ilk çalışma alanıdır. 1985 Palyaço eğitimi aldık orada. Malum, Çocuk ve Gençlik tiyatrosu oyuncuları olarak alınmıştık çünkü. Üç ay boyunca  sabah Tai-chi; sonra soytarılar okulu öğrencileri… Biraz ürkerek girdiğim DT de İrfan Şahinbaş bizim mahalle gibi olmuştu üç ay sonra. Hala mahallemizdir. Tiyatro yapmak için binalara tıkılmak zorunda olmadığımız bir yerdir.  Sokakları, ağaçları, köpekleri, kedileri, gökyüzü, oksijeni olan bir tiyatrodur. Gelinliğinizin eteklerini süpürerek sokaklarda gezerken bir yeniçeriye rastlayıp havadan sudan konuşabileceğimiz bir yerdir. Bizim mahalle olduğu için kimse size yan gözle bakmaz. Gecenin karanlığında kılıçlı, asalı, peri sopalı, cadı süpürgeli, uzun dişli, kanca elli gençlerin yan yana yürüyebildiği.. Bağıra bağıra şarkı söylenebilen, durup dururken dans edilebilen. Benim hayalimdeki mahalle böyle bir yerdir zaten. Orada gerçeği durup duruyor işte.Yan mahallenin yaramazlarına sesleniyorum. Oyunbozanlık yapacağına git sen de oyna. Oyun iyidir her yaş için.


6) DENİZ BOLIŞIK (Oyuncu)

"Ankara’nın topçu kışlası mı yapılacak acaba(!)


7) İDİL YENER (Oyuncu)

"Ağacını kesebilirsin, binasını yıkabilirsin, sanatçısını işsiz bırakabilirsin, seyircisini engelleyebilirsin, ama sanatı yok edemezsin!"


8) MAHİR İPEK ( Oyuncu)

İrfan Şahinbaş’ta kesilen, ağaçlar değil, çocuklarımızın geleceğidir…


9) CANBERK UÇUCU (Oyuncu)

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, İrfan Şahinbaş Kampüsünde alışılagelmiş, günlük vandalizmden farklı bir şey yok. Kapitalist toplumlarda başlangıç aşamasında görülen, hiçbir değer ya da varlık tanımayan, anamalcı düzenin sıradan saldırılarından biri… Öyle ki 1. derece sit alanını 3. dereceye çevirip üzerine tatil köyü yapabilen, bir ormanı hançer gibi bir yolla delebilen ya da 4000 yıllık tarihi dokuya “birkaç çanak, çömlek” diyerek geçiştirebilen  anlayışın, zaten rahatsız edici buldukları bir sanat dalına ait olan alanları işgal etmesi hiç şaşırtıcı değil. Normal olmayan, değer tanımaz bir düzenin içinde erdem aramaktır. Sanata hakim olmak gibi gülünç ve faşizan bir fikrin de alttan alta destek verdiği düzenin aktörleri ve onlara karşı koyan bir avuç insan arasında geçen bu çatışmaya  şaşmak, yeni dünyanın tarihinden ve kıyımlarından bihaber olmakla eşdeğerdir. Değerlerin ekonomik argümanlarla doldurulduğu bir zamanın içinde şaşırmak yerine, yeni saldırılara ve kayıplara hazırlıklı olmak gerekir…


10) AYŞE LEBRİZ BERKEM (İstanbul Devlet Tiyatrosu, oyuncu, yönetmen)

Bilindiği gibi 8 Mart 2014 Cumartesi gecesi Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün 60 yıldır kullandığı, içinde kostüm ve dekor ambarlarının bulunduğu, İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi, arazisinde 30-40 yıllık ağaçlar, Danıştay’dan çıkarılan yürütmeyi durdurma kararına rağmen bir inşaat firmasının elamanları tarafından köklerinden sökülüp, parçalanarak yok edilmişti. Bu hazin tablonun yaratıcıları besbelli bir emirle her şeyin tıkır tıkır işleyebileceğini sanmışlardı. Ama sandıklarının aksine buna seyirci kalınmadı ya da "bir iki ses çıkar sonra işimize devam ederiz" diye düşündükleri şey de olmadı.

Hazineye ait olduğu ve Devlet Tiyatroları tarafında yıllardır kullanılmakta olan alan sayısız çeşitte ağaçlar dikilerek bir yeşil alana çevrilmiş durumda dile kolay! Anladığım kadarıyla itirazlar yapılmış ve  "ağaçlandırılmış yeşil alanın korunmasına yönelik imar planı değişikliği" talep edilmiş.

Bu yeşil alanın korunması esastır ancak bununla beraber sanata olan yaklaşımda da sorun olduğu için hepsini toplu olarak değerlendirip, öyle bir duruş sergilenmeli ki sanatın yetiştirdiği ağacın kesilemeyeceğini buna izin verilmeyeceğini anlatabilmeliyiz.
AKM’nin ne olacağı belirsiz hala… Belki onun da hesabını sormalıydık. AKM’de nöbette durabilmeliydik, bilmiyorum. Sabır bazen beklemeyi anlamlı kılabilir ama bazen gerekli yerde ve zamanda tepki vermeyi geciktirebilir, öyle olunca da tepki anlamsızlaşabilir. İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde ise sanatçı dostların anında tepki vermesi ve bu tepkinin "nöbete" çevrilmesi şu zamanda olması gereken "doğru" bir tavırdır, diye düşünüyorum.
Bu mesele, alanımıza girip, kepçeyi vurma emrini verenlerle aramızdaki "sanata" olan bakışlarımızın ne kadar farklı olduğunu göz önüne apaçık sermesi açısından da "manidar"dır. O yüzden durmak yok. Nöbete devam. Yoksa oyunlarımızı oynayacak "zemin" bulamayabiliriz.


11) NİLGÜN ÇELEBİ (Gn. Md. Yrd. Devlet Opera ve Balesi)

Bu yıkımın yapıldığı gecenin sabahında, haberi alır almaz uçarak gittik Macunköy’e; sanki bir şeyleri kurtarabilirmişiz gibi…

Gördüklerim karşısında ağır bir endişeye ve umutsuzluğa kapıldığımı söylemeliyim. Kepçeyle öyle bir saldırmışlardı ki; zavallı ağaçlar ortalarından kırılmışlardı. Toprak altındaki elektrik kabloları demet halinde toprağın üstüne çıkmış ve kopmuşlardı. Güvenlik kameraları ve kameriyeler hunharca kırılıp parçalanmışlardı.

İlk düşündüğüm şu oldu; “Bunu yapanlar insan olamazlar, bunların hiçbiri savaş zamanında düşmana bile yapılmaz. Fakat hayvan da olamazlar; çünkü hayvanlar hiç kıpırdamayan ağaçlara ve cansız duran eşyalara saldırıp parçalamazlar. Bu yaratıkların cinsi değişik olmalı….” Zarar verdiklerinin “milli servet” olduğunun da farkında değiller; parası halkın cebinden çıkıyor…

İçimden okuduğum lanetleri ve ettiğim küfürleri burada yazmayacağım tabii ki; çünkü değmezler. Yalnız bu korkunç saldırının altında da para ve çıkar olduğunu görmemek için kör olmak gerektiğini söylemeliyim. Öyle ki; bütün bunların suç olduğunu ve cezası olacağını bildikleri için daha yaşlı ve orman bitkisi niteliğindeki ağaçlara dokunmamışlar, çünkü onların cezası daha yüksek. Yani bu cinayet taammüden ve kasten, planlanarak işlenmiş. Şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum; bunu yaptıranları, yapanları ve yapılmasına göz yumanları…


12) MURAT ÇIDAMLI  (Ankara Devlet Tiyatrosu, oyuncu-yönetmen- Kültür Sanat Ve Turizm Emekçileri Sendikası Ankara Bölge Şube Yönetim Kurulu Üyesi.)

Biz çocukken 1970’li yılların sonunda piknik yapmaya giderdik. Etrafı tarlalar ve köy evleriyle çevrili boş bir arazinin ortasındaydı. Opera ve Tiyatronun eski devasa dekorları sağda solda grotesk bir tezatlık oluştururdu bu pastoral manzaraya. Dev kapıların, uçuşan tüllerin arasında korsancılık oynardık. Bir de havuzu vardı gözümü mikrop kaptırdığım… Sonra biri ölmüş havuzda, kapattılar. O zamanlar AOÇ’nin sınırları pek belli değildi.

İlk gençliğimde deneysel tiyatroya gönül vermemi sağlayan oyunları burada izledim. Bahçesinde festival düzenledik. Aşık olduk bahçesinde. Sonra biz de oyunlar oynadık. Oyunlar yönettik. Orada yakınlarımızın ölüm haberini aldık çalışırken. Orada boya yaptık birlikte teknikten arkadaşlarımızla. Yol paramız yokken tabanlarımız şişe şişe uzun yolu yürüyüp prova yaptık. Bir gün eski arşiv belgelerini yaktılar fazla yer işgal ediyor diye. Kıllandık. Etrafta şehir üstümüze üstümüze geliyordu.

Sonra tiyatroları kapatacaklarını söylediler. Sonra artık susun dediler. Bir gece vakti dozerleriyle bahçemize girdiler. Dallarımızı kırdılar, fidanlarımızı söktüler, toprağımızı deştiler. Ciğerimizi deştiler. Her ülkenin kendine has Kızılderilileri olur. Bizler de bu tiyatro toprağının Kızılderilileriyiz. Haritalar, kadastrolar, tapular, rakamlar, bürokratlar filan ne derse desin bu topraklar tiyatro kültürünün misak-ı millisinin coğrafyasına ait bölünmez bir bütündür. Yenimahalle-AOÇ-ODTÜ hattı kentsel dönüşümün kara bir sayfasıdır. Kentin kültürel ve tarihi kimliğinin unutturulmaya çalışılmasının bariz bir örneğidir. Şehrin sırtına sokulmuş bir hançerdir. Beyaz adam bedelini ödeyecektir.


13) MERİÇ FIRATLI (Devlet Opera ve Bale Sanatçısı )

Zorbalar sabrı, insaniyeti ne kadar sıkıştırsa, onların diliyle konuşmaya zorlasa da sevmek, düşünmek ve anlamakta devam etmeli kafalar. Zorbanın bilemediği yerden sormalı!

“İnsandan çok eşyaya benziyorlardı: duvar saatleri gibi ahmak, kibirli ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler
Ve yasak olmayan değil,
yüreğinde gizleyip elde kalabilen şey:
sevmek, düşünmek ve anlamak”


14) GİZEM ÜNALDI (Opera ve Koro Öğrencisi)

Ağaçların kesildiği bir video gördüm internette, işte o an:
Bir çocuk ağladı içimde çünkü o görüntüler bir saldırı, yıkım görüntüsüydü… Sanata ve ağaçlara yapılan saldırının görüntüleri…
Bu asla insanca bir davranış değil.Orada  birbirimize günler paslayarak nöbet tuttuk gitarla, şarkılarla, sohbetlerle ısındık. Herkes akraba gibi, birbirinin canı gibi birbirine sahip çıktı, yardım etti. Bu saldırının, bu ağaç ve sanat katliamının engellenmesi için  direnmeye devam edeceğiz!


15) HÜLYA AYDIN ( Özel Tiyatroda Oyuncu)

Biz Ankara’daki herhangi bir konservatuvarda okuyup mezun olanların büyük çoğunluğu, mezun olduktan sonra, devlet tiyatrosunda mezun sanatçı olarak çalışırız. Benim çalıştığım dönemlerde İrfan Şahinbaş’ın prova sahnelerinde çok vakit geçirmişliğim ve çok oyun oynamışlığım vardır. Tabii bu süreçleri yaşarken birçok güzel anım oldu. Anılarımda yeşillikler içinde, ağaçlar arasındayız hep! Şimdi? Hukuksuzluk diyorlar… Davalar açıldı ve durdurma kararı alındı, ama hiçbir şey durmadı… Oyuncu olmanın, seyirci olmanın, TC vatandaşı olmanın dışında, öncelikle bir insan olarak kalbim sıkışıyor! Bu kadar eli ayağı bağlı olmak, bu  kadar zorbalık, zulüm karşısında nefretle doluyorum! Hayatımız, anılarımız, çocuklarımızın geleceği rantla takas ediliyor. Gitmez ayaklarım artık İrfan Şahinbaş’a, kirletmem yeşil anılarımı, oraya da giremezler ya… Girebilirler mi?


16) BİRKAN GÖRGÜN ( Trabzon Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni)

Devlet Tiyatrosu 1949 yılında kurulmuş çok köklü bir kurum. 65 yılda pek çok sanatçı ve seyirci yetiştirmiş. Tiyatro sanatının ülkemizde kök salmasına katkı sağlamıştır. İrfan Şahinbaş’taki kök salmış ağaçlarımız da neredeyse kuruluşuyla yaşıt, atölyemizin gülen yüzüdür. Tarihi bir mirastır. Ve ne yazık ki yıllarca büyük bir emekle büyütülmüş, korunmuş ağaçlarımız  tarihi yok edercesine bir gecede ortadan kaldırılmıştır. Ağaçlar sadece bize ait değildir. Bu kurumun büyümesine tanıklık etmiş kuşakların, genç yaşlı herkesindir. Doğmuş ve doğacak olan tüm insanlığındır. Nöbet tutan arkadaşlarımız sadece ağaçları değil, bir tarihi de korumaya çalışmaktadırlar. Sanatçı duyarlılığını tüm insanlığın duyarlılığına yaymaya, insanları yıkıcı, yok edici ruh halinden uzaklaştırmaya çabalamaktadır. Sadece bir sözü savunmaktadırlar. "Sanat Yaşamaktır". Yaşamak var olmak… Sanatçısıyla, seyircisiyle, ağacıyla, sahnesiyle… İrfan Şahinbaş’ta olan oldu. Yıkılan ağaçlarımız elbette geri gelmeyecek. Ama arzumuz tüm duyarlı seyircimizi, sanatçılarımızı, siyasilerimizi, yöneticilerimizi bu yaşama alanına davet etmektir. Çabamız siyasi taraftan öte, insanlık adına bir duyarlılık oluşturmaktır. Çünkü İrfan Şahinbaş hepimizin. Siyasi görüşü ne olursa olsun, hayat felsefesi ne olursa olsun… Önemi yok… Bizler evrensel insanın sözcüleri… Tek kaygımız bu… Tek çabamız bu…


17) ALİ HAKAN BEŞEN (Ankara Devlet Tiyatrosu, oyuncu)

Ağaçlarımızı bekliyoruz; yarınlarımızı, geleceğimizi bekliyoruz… AVM’lere inat yeşertiyoruz içimizi, ruhumuzu. İrfan Şahinbaş’ta çok şeyler oluyor.


18) İPEK ATAGÜN GEZENER (Ankara Devlet Tiyatrosu, Oyuncu)

‘Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşaklar serinler.!’ Der bir Çin atasözü… İrfan Şahinbaş sahnesinde olanlar geleceği her türlü (tabiattan, sanattan, nefes almaktan…vs) cehennem sıcaklarına terk etmek demek bence.


19) İHSAN BENGİER ( Devlet Opera ve Balesi, Koreograf, Eğitmen, Dansçı, İdareci)

Babam Osman Bengier tiyatroda gişe görevlisi amcam Azmi Bengier tiyatro demirhanesinde demirci Muhsin Ertuğrul zamanında girmişler tiyatroya sonra biri sahne amirliğine diğeri de tiyatronun ve opera balenin tesisat ve teknik sorumlusu olarak kurumdan emekli oldular. Sene 1970’lerde İrfan Şahinbaş  tesisleri diye anılan yere beni götürdüler o zamanlarda  çamur deryasının ortasında yolu olmayan bir yerde macun köy diye anılan semtin içinde bir vaha yaratmışlardı. Çam ağaçları ve meyve  ağaçlarıyla bezenmiş bir vaha. Sonra sosyal tesisler ismini aldı bir tane basket salonu vardı ve biz Ege Aydan Selçuk Yöntem ve ismini sayamadığım arkadaşlarla hafta sonları basketbol oynamaya giderdik. Kardeşim Neyran Bengier orada koştu, kızım Merve Bengier orada çimenlere oturdu, ağaçtan meyve koparmanın tadına vardılar ve apartman aleminden kırsal aleme gezi yaptılar ve çocukluklarını yaşadılar yerlerde yuvarlanarak. Dünyada belki de tek olan bir tiyatro kampüsüne dönüştü zamanla; sporunu yapabileceğin, konuk rejisör, koreograf, besteciler ve dekoratörleri ağırlayan, eserlerini iki adımda çam havası içinde ve kuş sesleri arasında yarattıkları dekorlarının başında nöbet bekleyip yaratılarını gerçekleştirdikleri bir insani ortamın inanın dünyada benzeri yoktur. Ama bir gün ağaç sevgisi verilmeyen okullarda okutulmuş ya da okumamış vandallar tarafından modaya uyarak Gezi Parkı, ODTÜ ormanından sonra  İrfan Şahinbaşımızı da bir gecede yıktılar. Her sene bahar aylarında ağaçların çiçek açıp meyve verme zamanında çocuğum ve ben hep oradaydık. Bu arada çocuğum 1986 doğumlu, meyveleri toplar, mangalımızı yakar prova saatleri dışında sanatçı dostlarımızla keyifli saatler geçirirdik ki birçoğu şimdi aramızda yok. Getto isimli Erhan Gökgücü’nün yönettiği oyunun koreografisini tiyatroya dönüştürülen basket salonunun önündeki sonradan açık alan basket sahasında arabamın ses sisteminden gelen müzikler eşliğinde yapmıştım.  Babamın diktiği erik ağacından erikleri her sene toplar, zeytinyağlı dolma yapmak için dondururdum. Amcamın diktiği dut ağacı gölgesinde kitap okur, çam ağacı  gölgesinde müzik dinlerdim; ama tüm bunları bir gecede elimizden alıverdiler. Aldıkları sadece vandalca ortasından kırılmış ağaçlar değil aynı zamanda anılarımızdı da. Her sene en az bir  oyun çalıştığım hafta sonları gittiğim yer talan olmuştu. Bu bir insanlık suçu bir yol bulunabilir miydi bilmiyorum; anlaşmalar yapılabilir miydi? Yapılan sitenin orada çalışacakların bir ağaç gölgesine ve yeşilliğe ihtiyacı yok muydu? Kamu alanına saldırıya neden ses vermiyorlardı. Yazacak o kadar çok anı var ki anlatamıyorum, yazamıyorum. Yazdıkça aklıma geliyor; çıldırıyorum. Bu, sanata, sanatçıya, ortak üretime bir saldırı. Dahasının gelmesinden korkuyorum ve “Diren İrfan Şahinbaş” diyorum. Saygılarımla.


20) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci I

Ha bir ağaç sökmüşsün, ha çocuk öldürmüşsün! Yazık!


21) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci II

Bilmiyorum…


22) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci III

Siz kimsiniz? Niye soruyorsunuz bunu? İrfan Şahinbaş diye birini tanımıyorum.


23) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci IV

Bu iktidar toprağa vurduğu her darbede kendi kuyusunu kazıyor. Biz de kendilerini vahşice yok edişlerini izliyoruz. İrfan Şahinbaş’ta ve bugün Türkiye’nin her yerinde olan bu. Korkmayın çocuğum, bu korkunç günler iyi günlerin habercisi…


24) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci V

Çok güzel oyunlar izlediğimiz bir sahne İrfan Şahinbaş Sahnesi. Bu sahnenin ve sanatçıların, bu bahçenin başından geçen her şeye çok üzülüyorum. Burada olan yıkım beni çok korkutuyor ama biliyor musunuz? Sanatçıların direnişi de aynı ölçüde ümitlendiriyor beni…


25) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci VI

Ağaçla tiyatronun ne ilgisi var?


26) İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci VII

Bir süredir ülke gündemini takip etmiyorum, sonra hepsini okuyacağım. Güç topluyorum.


27)İsmini Vermek İstemeyen Bir Seyirci VIII

Gençler, sanatçılar, harikalar! Onlar nöbette ve biz güvendeyiz… İyi ki varlar!

 

* İrfan Şahinbaş olayı nedir?

İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nin bulunduğu arsanın bitişiğinde bulunan alanda, iş merkezi inşa eden bir firmanın yetkilileri, gece saatlerinde iş makineleriyle girdikleri alanda bulunan kamelya ve ağaçları söktü. Tiyatro çalışanları, yıkıma karşı çıkan güvenlik görevlilerinin tehdit edildiğini söyledi.

Konu ile ilgili açıklama yapan Devlet Tiyatro Sanatçıları Derneği yönetim kurulu üyesi Akif Yeşilkaya, “Yıllar önce yapılan parselizasyon çalışması sonucunda oluşan bir hatadan kaynaklanan hukuksal bir süreç devam ediyor. Bu henüz tamamlanmamış bir süreç. Danıştay’ın yakın bir zamanda yürütmeyi durdurmuş olduğu halde yan tarafta bir iş merkezi yapılıyor. Bu iş merkezini yapan firma ve kişiler gece geç bir saatte iş makineleriyle beraber Devlet Tiyatrosu’na ait olan alana girip bir yıkımı gerçekleştirdi. Bunu anlamak ve kabul etmek gerçekten mümkün değil. Çünkü, bu kişiler iş makineleriyle hukuka aykırı bir uygulama yaptı. Üstelik bu alanı korumaya çalışan güvenlik görevlilerimizi de tehdit ettiler. Bu kampüsün bu kadar acımasızca bu hale getirilmesinden dolayı, sanatçısından memuruna, teknik kadrosuna kadar Devlet Tiyatrosu’nda çalışan herkes üzüntü içerisinde. Bu hukuk dışı uygulamanın bir an önce durdurulmasını ve yapılan yanlıştan geri dönülmesini istiyoruz” dedi.

Daha fazla yazı yok
2024-05-08 19:52:47