A password will be e-mailed to you.

Sezin Aksoy’un Ekavart Galeri’de 9 Nisan-4 Mayıs tarihlerindeki “Transpersonal” sergisi birçok disiplinin bir araya geldiği bir algı yolculuğuydu. Performanstan resime, izleyicilerin parça parça yanlarında götürebildikleri yerleştirmeden şahane bir kitaba sergideki her parça yaşamın kutsallığı ile eşleşmenin anahtarı gibiydi. Tüm bu üretimleri izleyici ile rastlaştıran Aksoy ile geçen hafta yaratıcılığı, yaşamı ve güçlenmeyi konuştuk.

Kocaman alanda yaşam, 200X10, tuval üzeri akrilik ve yağlı boya

Serginin ismiyle giriş yapalım; “Transpersonal” ne demek, senin hayatında neye yada nelere dokunuyor, neden bu kavramı çalışmaya karar verdin,  kısaca biraz yolculuğunun hikayesini paylaşmak ister misin?

Transpersonal aslında bir kişinin kendi ruhsal yolculuğunu ve ruhsal sürecini anlatan bir terim. Transpersonal psikoloji de bu kavramı inceleyip, genellikle aşkın insanı, meditasyon yolunu seçmiş, o süreç içerisinde mistik olarak bir şeyler yaşamış insanların geçirdiği süreci anlatıyor ve bu tip insanları inceliyor. Ben de kendi sürecimi buna benzettim çünkü yaşadığım bazı olaylar beni meditasyona ve kendimi incelemeye, şifalandırmaya yönlendirdi. Ondan sonra da kendi resim sürecimde bu döngüde değişmeye başladı.

 

Peki aynı zamanda serginin de bir parçası olan B333 Transpersonal kitabın?

Değişen resimlerin ruhsal yolculuğunu anlatırken kafamda hikayeler oluşmaya başladı. Hikayeler oluşurken de kısa kısa bloglar yazmaya başladım. Sonra bloglarım yine benim kişisel gelişim bloglarıma dönünce o yazdıklarımı kitap başlıkları olarak kullanmaya başladım. Ve sonra araya kilitlendiğim bir dönem girdi. O bir iki senelik dönemden sonra da birden bire resimler iyice oturup açılınca bir baktım ki resimler paralel gidiyor kitapla. O yüzden daha da kitaba yöneldim. Son sekiz ay süresinde kitabı bu vesileyle bitirebilmiş oldum. Tabii ki son birkaç ay içerisinde de en son birkaç resmim tamamlandı. Şöyle bir dönüp baktığımda tabii kendimi bir aşkın insan olarak görmüyorum ama hepimiz böyle bir sürecin içindeyiz. Ben de sergimde insanlara, yaşadığım süreçlerdeki zorluklardan çıkışımın yükselerek olması ve bizi ruhsal olarak beslemesine değinmek istedim. Resimler ve kitap da bir kadının, hayvanların, şamanik çalışmaların üzerinden bunları anlattı.

Duygusal arınma, 150X150, tuval üzeri akrilik ve yağlı boya

Sen bu süreci aktarırken, iki terim birbiriyle eşleşti zihnimde. Birincisi kilitlenme dönemin, ikinci ise meditasyon. Nasıl bir meditasyon; bir grupla beraber mi, yalnız mı, bir yerlere çekilerek mi? Aslında tüm bunları ayırırken bütüncül olan çok eski bir geleneğin dallarından da bahsediyorum. 5. yüzyılda da çekilenler var ya da kalabalığın içerisinde de biz çekilmiş bir hal oluşturabiliriz. O kırılma döneminde ya da kilitlenme döneminde meditasyon eğilimin nasıldı? Ve sergindeki resimlerde birçok hayvan figürüne rastlıyorduk, biraz da türler arası bu ilişkiden bahseder misin?

Ben 3 sene kadar önce reiki master’ı oldum. Reiki ile birlikte resimlerim değişmeye başlamıştı. İlk kurttu, kurtta işte efsanelerde, mitolojide gördüğümüz gibi hepsinde bir olan, yol gösterici bir hayvandır. Türk mitolojisinde de  İskandinav mitolojisinde de böyle. Kurdun bu gücünü gördüğüm için onu böyle uzay ile yer arasında bir zaman boyutunda, aşağı ile yukarıyı birleştiren bir yol gösterici olmasını istedim o resimde. Reiki mastarı olduktan sonra bizim bir mastar meditasyonumuz var. Onu bir sene boyunca her gün sabah altıda kalkıp yapıyordum.

Şimdi o kadar sıklıkta yapmıyorum. Dönem dönem böyle aşağıda hissettiğimde yapıyorum ama yine de her gün mesela sabah ya da akşam yarım saat veya 15 dakikalık reiki çalışmalarım oluyor. O master meditasyonu ise 45 dakikalık bir meditasyon. İşte bütün bedeninde enerjiyi dolaştırıp, dönüştürüyorsun. Ve yüksek bir farkındalık veriyor, gün içerisinde yüksek bir enerji oluşmuş oluyor bedeninde. Böyle bir koruma kalkanı gibi. Aslında reiki sayesinden yoğunlaştı bu meditasyonlarım. Ondan öncesinde de ben senin dediğin gibi hem yogaya meraklıydım, (grup meditasyonlarına gidiyordum) hem de kendi kendime her akşam oturup 15 dakika nefes meditasyonu yapardım. Sonra zaten hayat bir şekilde beni reiki ile buluşturunca ona kanalize oldum.

Farkında Ol, 150X150, tuval üzeri akrilik ve yağlı boya

“Reiki” dedin, “Enerjiyi dolaştırmak” dedin, serginin girişinde kurtun yer aldığı bu resmini görüyorduk. İzleyiciyi karşılayan bir bilge rehber  vardı yani karşımızda. Ben onu gördüğümde çok etkilenmiştim. Tam da Ziya Gökalp’in tanrıça, kurt kavramları üzerine bir şeyler araştırıyordum. Serginin kapanışındaki konuşmanda da söylemiştin ya yolun bizi bir şeylerle karşılaştırdığını. İlla ki bir şeyleri tam olarak nesnel nedenlerle açıklamak zorunda değilizdir bazen, fakat çok inandığım bir şeydir rastlantısallık. Merak ediyorum sen reiki ile nasıl rastlaştın?

10 sene kadar önce gözümle ilgili bir rahatsızlığım vardı. Birisi sana “reiki göndereceğim” dedi. “Ne göndereceksin” dedim.  Evrensel bir enerji dedi. “Valla olur” dedim. Çünkü çok çaresiz bir durumdaydım. Hatta yurt dışında tedavi görüyordum ne olacağı belli değildi. O kişi reiki’yi gönderdi, ertesi gün biz doktora gidecektik ama benim durumum çözülmüştü, iyileşmiştim. Ben de arayıp, “ne yaptın sen nasıl böyle bir şey oldu” dedim. “Reiki mastarıyım” dedi bana, “nasıl öğrenirim” dedim kendi kendime. Meğersem reiki mastarları başkalarını inisiye edip, reiki’yi öğreten kişilermiş. Sürekli reiki öğretecek kişi aradım, tam karşıma çıktı fakat benim kalp ile ilgili bir rahatsızlığım vardı. 1 sene bekleme sürecim oldu. Sonra da vazgeçtim bunu aramaktan, tam vazgeçtiğim dediğimde de karşıma reiki semineri çıktı.

 

Ne güzelmiş hikayesi. Hani bazen biz hayatta bir şeyin peşinden koşarız koşarız bir türlü olmaz. “İste olur”u bir kenara bırakacak olursak belki mesele o şeyi isteyip istememizde değildir, ona o kadar sabitlenip başka şeyleri görmememizdir.

Evet, her şeyin zamanı  vardır. Bazı şeyleri yaşamam gerekiyordu belki de o enerjinin şifanın gelebilmesi için.

 

Belki. Zaten bunlar devreye girince parçacık hareketlerinden bahsediyoruz. Sadece parapsikolojinin, bazı spirituel yaklaşımların bir alanı değil ki fiziğin de incelediği bir alan. Fizik, parçacık, titreşim demişken biraz, benim de deneyimleme imkanı bulduğum Kristal Ses Terapi’nden bahseder misin, çanakların, renklerin?

Renkler çanakların yapıldığı kristallerle alakalı. Özel bir prosedürden geçirilip, yapılmışlar. Bu prosedür çanakların her birinin ses frekansını da etkiliyor. Bunları internet üzerinde de solfeggio olarak arandığında bulanabiliyor. Belli frekansları da kalbe, boğaza, böbreklere,… rahatlık veriyor. Bu seslerin özel şifa yetenekleri var diyebilirim.

 

Biz düzenli dinliyoruz evde. Tabii aracı bir sistemle dinlemek ve senden canlı deneyimlemek çok başka şeylerdi. Antik Mısır’da da var ya bu ses hastaneleri.

Ben mucizelerini birebir gördüm.

 

Açık söyleyeyim, kendi deneyimim tabii,  174 Hz. regl ağrısına birebir. Peki bu terapiyi grup dışında birebir danışanlarına da veriyorsun değil mi?

Evet ikisini de yapıyorum. Birçok rahatsızlık dışında stres giderici olarak da kullanılabilecek frekans aralıkları var tabii.

Ayça Ceylan’ın sergiden kutsal üçlüsü

Poz Ver, 150X150 tuvale akrilik ve yağlı boya

Bu da Geçer, video performans

B333 Transpersonal, kitap

İLGİLİ HABERLER

Hem müzik hem terapi: Kush by Melisa Yavaş

Kendi söküğünü diken hafıza terzisi: Parajanov

Daha fazla yazı yok
2024-05-07 09:29:32