A password will be e-mailed to you.

Dikkat! Bu yazı dizinin önceki sezonlarını izlemeyen okuyucular için dizide yer alan bazı sürprizleri açık etmektedir

Amerikan televizyon dizilerinin, ana karakterlerini ‘kötü adamlar’ arasından seçtiği bir dönemdeyiz. Uyuşturucu baronuna dönüşen bir kimya öğretmeni, iktidara giden yolda bulaşmadığı pislik kalmayan bir politikacı ve katilleri öldüren bir seri katil… Tüm bu karakterler ve burada adını anmadığımız çok daha fazlası, Amerikan dizilerindeki yeni bir yönelimin göstergesi aslında. Dizi yapımcıları, seyircinin artık ahlak timsali iyi adamın hikayesini izlemekten sıkıldığını ve kanallardan farklı hikayeler talep ettiğini keşfetmiş durumda. Bu yüzden de bir süredir, seyircinin ezbere bildiği o ‘iyi adamı’ kirletmeye çalışıyor ve hikayelerindeki ‘kahraman’ kavramını yeniden tanımlamaya uğraşıyorlar.

İlk bakışta, kanalların bu zorlu uğraşın ve yeniden yapılanmanın altından başarıyla kalktıklarını da söylebiliriz aslında. Çünkü yazının hemen başında sıraladığım pek çok dizi karakteri, bugün artık birer popüler kültür fenomenine dönüşmüş durumdalar. Seyirciler, bu kötü adamların hikayelerini izlemekten, onların repliklerine ya da jestlerine referans vermekten ve “Yeni bölümünde ne olacak acaba?” diye bir sonraki haftayı beklemekten kendilerini alamıyorlar. Durum böyleken, Amerikan televizyonları da yeni keşfettiği bu ‘kötülük’ hikayelerini her seferinde biraz daha fazla kurcalamaktan çekinmiyor elbette. Öyle ki, FX kanalının 2008 yılında yayınlamaya başladığı Sons of Anarchy, kötülüğü tek bir ana karakter üzerinden işlemek yerine, işi biraz daha büyütüp hikayenin merkezine yasa dışı işlere bulaşmış bir motosiklet kulübünü yerleştiriyor. Sadece bireyin değil, ailenin ve toplumun içindeki şiddete ve kötülüğe bakıyor.

Biz büyük bir aileyiz

Breaking Bad’in ana karakteri Walter White, dizinin final bölümlerine doğru hikayenin başından beri yaptığı tüm kötülüklerle ilgili şöyle bir itirafta bulunur: “Başından beri herşeyi ailem için yaptığımı söylesem de aslında herşeyi kendim için yaptım.” Oysa benzer bir itirafı Sons of Anarchy’nin ana karakteri Jax Teller yapmış olsaydı, onunki muhtemelen Walter’ın itirafının tam tersi şeklinde olurdu: “Başından beri ne yaptıysam, her şeyi kulübüm ve ailem için yaptım.” Bu iki itiraf arasındaki fark, aslında Sons of Anarchy’nin kötülüğün kaynağı olarak nereyi işaret ettiğini açık bir biçimde gösteriyor. Çünkü geçtiğimiz yıl itibariyle yayın hayatında altı sezonu geride bırakan dizinin en temel meselesinin aile kurumuyla ilgili olduğu, dizinin geneline bir bütün olarak baktığımızda belirgin bir biçimde ortada. Aile kavramı, Sons of Anarchy dünyasının içindeki şiddet döngüsünün merkezinde yer alıyor ve karakterlerin başına ne gelirse, ‘bir aile gibi kalabilmek’ sevdasından geliyor.

Dizide hikayesi anlatılan ve aynı zamanda diziye adını veren motosiklet kulübü, hikayenin pek çok farklı yerinde bahsi geçtiği üzere dizinin karakterleri tarafından aslında bir ‘aile’ olarak benimsenmiş durumda. Ekmeğini silah kaçakçılığı, uyuşturucu kuryeliği gibi işlerden kazanan bu oldukça ‘geniş’ ailenin dertleri de sıradan yaşamlar süren ‘çekirdek’ ailelerin dertlerinden elbette ki daha büyük. Aile içi geçimsizlikleri de daha şiddetli. Temelinde ‘Şekspriyen’ bir trajedinin yattığı bu ailenin bireyleri beraber yaşamak için uzlaşma sağlamaya çalışsalar da kulübün iliklerine işlemiş olan ‘şiddet’ onların yakasını bir türlü bırakmıyor. Ailenin bir gün herkesle aynı masada yemek yiyen bir ferdi, ertesi gün o masadaki başka bir aile üyesinin canına kast edebiliyor. Tıpkı kulübün sadık üyelerinden Opie’nin eşi Donna’nın ölüm fermanının bizzat kulübün elinden çıkması ya da Jax’in öz babasının, üvey babası tarafından zamanında öldürülmüş olması gibi pek çok husumeti içinde gizliyor aile. İşte bu yüzden, bir bakıma gerçek yaşamdaki ‘çekirdek’ ailelelerin yaşadığı irili ufaklı sorunların daha kanlı bir biçimde çözüldüğü ve işin içine fiziksel şiddetin de karıştırıldığı bir aile olarak yorumlamak mümkün Sons of Anarchy ailesini. Çünkü bütün bu ‘yasa dışı işler’ ve ‘çete savaşları’ meselelerini bir tarafa koyarsak, Sons of Anarchy içinde patlak veren kavgayı en yalın haliyle bir baba-oğul, gelin-kaynana, karı-koca ya da bilemediniz bir kardeş kavgası olarak okuyabiliriz! Jax’in eski eşi Wendy’e fiziksel şiddet uygulamasını, Gemma’nın gelini Tara’yı öldürecek kadar ileri gitmesini ya da Juice’un kendi pozisyonunu tehlikeye atıyor diye hiç düşünmeden kardeşim dediği Miles’ı öldürmesini hatırladığımızda, Sons of Anarchy’nin özünde bir barışıp bir küsen; fakat içten içe birbirinden nefret eden ve bir türlü anlaşamayan büyük bir aile hikayesi anlattığını söyleyebiliriz. 

Sons of Anarchy dünyasındaki aile kurumunun, uğruna öldürülecek, sevdiklerine sırt çevrilecek ya da gerektiğinde canını feda edecek kadar ‘katı’ bir yapıda kurulmuş olmasının elbette dizilerin sıkça kullanmak zorunda olduğu ‘entrika’ trüğüyle ilişkisi büyük. Fakat yine de bu denli sert kuralların işlediği bir aile resmi çizmenin, bize ‘gerçek’ hayatta katı kurallarla yönetilen başka kurumları çağrıştırdığı da kesin. Sons of Anarchy’de aile diye önümüze atılan oluşumun, dizinin karakterleri için bir kutsallık taşıması ve bir sığınma alanı olarak görülüyor olması, buradaki ailenin/kulübün bir ‘din’ gibi algılanmasını da sağlıyor. Dizide, motosiklet kulubüne üye olan hiç bir karakterin bir ‘semavi din’ inanışı taşımadığını da göz önünde bulundurursak, bu karakterler için kulubün kendisinin bir din gibi görüldüğünü söyleyebiliriz. Motosiklet kulubünün yazılı ve mutlak suretle uyulması gereken sert kurallarla yönetiliyor olduğu gerçeği ya da üyelerin vücutlarına dövmeyle kazınmış olan armaların kutsallığı, buradaki din-aile çağrışımını kuvvetlendiren örnekler olarak karşımıza çıkıyorlar. Ayrıca dizinin karakterlerinin kulübün kurallarına uymadıkları takdirde kulüpten ‘aforoz’ ediliyor (yelekleri alınıp, dövmeleri siliniyor) olmaları da kulübün aslında pek çok bakımdan bir dini yapılanma gibi hareket ettiğini kanıtlıyor bizlere. Dizinin pek çok yerinde, kulüp için önemli kararlardan bazılarının tesadüf(!) eseri Tara’nın çalıştığı hastanenin kilisesinde (üstelik hiçbir üye ibadet etmek için kiliseye gitmezken) alındığını ya da tartışıldığını da hatırladığımızda, Sons of Anarchy’deki ‘aile’ temsilinin, nasıl da ‘dini referanslarla’ kutsallaştırıldığını görebiliyoruz aslında.

Burası Amerika

Sons of Anarchy’nin bütün kötülüklerin sebebi olarak gösterdiği aile kurumu, dizide anlatılan hikaye boyunca Teller-Morrow ailesine ait motosiklet kulübüyle temsil ediliyor olsa da izlediğimiz dizinin aslında Amerika’ya dair genel bir şeyler söylemeye çalıştığını da iddia edebiliriz. Dizinin bir barışık bir kavgalı motosiklet kulübünün fertleri hikayesine daha geniş bir açıdan bakmaya çalıştığımızda, aslında Sons of Anarchy’nin aynı topraklarda bir arada yaşamak zorunda olan çok uluslu Amerikan halkını da bir aile olarak ele aldığını görmek mümkün. Dizinin ilk bölümlerinden beri karşımıza çıkan pek çok farklı etnik grubun varlığı, dizinin bize temelde ‘Amerika’nın da büyük ve sorunlu bir aile olduğunu’ söylemeye çalıştığının önemli bir göstergesi. White trashlerin bir temsili olarak önümüze konulmuş olan motosiklet kulübünün, latinlerle, siyahlarla, çinlilerle ya da neo-nazilerle dizi boyunca kurduğu ilişkinin tıpkı kendi aile içi ilişkilerinde olduğu gibi bir dargın bir barışık olması da bu sebepten belki. Üstelik dizi boyunca kesintisiz devam eden şiddet dalgasının tüm kurbanlarının, bir şekilde birilerinin kardeşi, kızı ya da oğlu çıkıyor olması ve ‘kan davasının’ bu yüzden hiç sonlanmıyor oluşu, Amerika’nın ne denli görünmez ama hassas bir aile bağıyla örülü olduğunun kanıtı adeta! Yanlışlıkla arabayla ezilen genç bir kadının, siyah mafya babasının kızı çıkması ya da bir hapishane revirinde, yanlış zamanda yanlış yerde bulunduğu için boğazı deşilen bir hemşirenin, acımasız bir emekli mareşalin kız kardeşi olması gibi sonu gelmeyen bir ‘hepimiz kardeşiz’ hikayesi olarak da yorumlamak mümkün diziyi.

Geçtiğimiz hafta yayınlanmaya başlayan son sezonuyla üç ay sonra hikayeye nokta koyacak olan Sons of Anarchy’nin sonunda, aile kurumunun paramparça oluşunu izlememiz muhtemel. Jax Teller’ın birkaç sezon önce eline almak zorunda kaldığı kulübün liderlik tokmağını bu sezon her masaya vurduğunda bir infaz kararı vereceğini dizinin fragmanlarını izleyerek bile anlayabiliyoruz. Hikayenin sonunda, bizim ‘white trash’ ailesinden geriye sadece cepleri boşaltılacak cesetler ve toplanacak bir kaç değerli eşya kaldığında, dizinin ilk bölümlerinden beri ara sıra karşımıza çıkan evsiz kadının ortaya çıkması son derece anlamlı bir final olabilir Sons of Anarchy için! Sonuçta Amerika büyük bir aile ve orada herkese yiyecek ekmek var.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-04 23:00:16