A password will be e-mailed to you.

Teşvikiye’de bir mücevher atölyesi Alef. Kurucusu, tasarımcı Yeşim Yüksek ile bu özenli atölyeyi ve işlerini Çağla Gillis konuştu. 

Alef’i bilen bilir! Teşvikiye’de bir mücevher atölyesi. İçinde tasarımcı Yeşim Yüksek’in yaptığı birbirinden güzel aksesuarlar yer alıyor. Yüksek zamanında, Lark Books’a ait “21st Century Jewelry; The Best Of The 500 Series” adlı kitapta iki yüzük tasarımıyla büyük ustaların yanında yer aldı.

Biz de atölyesinde kendisiyle buluşup hem sorularımıza cevap bulduk hem de bütün o güzel takıları giyip giyip çıkardık.

Çağla Gillis: Tasarım hayatına nasıl başladınız?

Yeşim Yüksek: Bir 30 yıl oldu bu işe başlayalı. Bu sebeple artık bu 30 yılı bölümlere ayırıyorum. Benim için hepsi önemli dönemler. Alef son 10 yılda ortaya çıktı. Alef markanın adıyla birlikte bu mekanın da adı. Bu işler konuşulsun, araştıralım, ben bildiklerimi aktarayım, ama yeni birilerini de keşfettiğimizde işlerini burada sergileyelim. Aslında çok fonksiyonlu bir yerin adı Alef.

 

Alef’in bir anlamı var mı peki?

Jorge Luis Borges’in bir öyküsünün adı. O öyküde Alef: dünyanın her şeyini iyiliklerini, kötülüklerini, savaşlarını, güzelliklerini görebildiğiniz bir delik olarak anlatılır. Yapmak istediğime o kadar uygun geldi ki o yüzden bu ismi seçtim.

 

Bir 30 yıl öncesine gidelim o halde; bu işte sizi neler etkiledi?

Güzel sanatların herhangi bir bölümünde mutlaka olacaktım ben. Öyle düşünüyordum. Bir yandan da zanaat da beni çok çeken bir şeydi. Bu yüzden ben hep bir şeyleri kazıdım, oydum, bastım, dokudum. Hep bir şeyler yaptım ve bunda patladı. Şimdi geriye dönüp baktığımda bütün yaptıklarım hep bunun hazırlığıymış gibi. Mezatları gezerdim, eski mücevherleri alır okşar, dokunurdum. Aramızda hep garip bir bağ vardı yani.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okurken de Kapalı Çarşı’nın hemen yanındaydım. Her gün dersten çıkar Kapalı Çarşı Cevahir Bedesteni’nden geçerek yolumu uzatırdım. İlgi duyduğum şeyin üstüne giderdim. Kendimce aletler bulur, evdeki makasları bozardım, tabure üstünde çekiçlerle çalıştım. İlk on yılım böyle merak ederek, keşfe çıkarak, ustalarla tanışarak geçti.

Sonra 2. 10 yılıma ise “bu işi kendim yapmalıyım” diye başladım. Ustalardan eğitim aldım, atölyeye kapandım, üretmeye başladım ve sonunda da ustalık belgesini aldım. 3. 10 yılımda da ustalık belgesine ek olarak usta eğiticilik belgesi aldım ve Alef!

 

Peki tasarım sürecinden bahseder misiniz? Size neler ilham verir?

Çizmeyle başlıyorum. Bir şekilde başlamak gerekiyor. Hepsi bu atölyede oluyor. Kaynakla birleştirilecek malzemeler varsa taşlar seçilir, bazen de taşlar kesilir çünkü her zaman hazır taş kullanmıyoruz. Onların nasıl fikse edeceğimizi düşünürüz madene.

Sınırlarım yok. Bu taş ille de böyle konur demiyorum. Öğrenmeye başladığımdan beri birçok kural değişti. Değişime uğruyoruz bazen de kuralları yıkıp biz değiştiriyoruz.  Tasarım bence yeni bir şey söylemektir.

İlham veren şeyler de Avrupa Tarihi, oradaki hikayeler, sinema, sinemadaki sahneler, kostümler… Yenisi için söylemiyorum ama Muhteşem Gatsby tam art deco’dur. O dönemi çok okurum. Hoşuma gidiyor oradaki her şey.

 

Bu işteki stilinizden bahseder misiniz?

Benim işlerimde özellikle mimari ve grafik etkileri, simetri asimetri oyunlarını görebilirsiniz. Çoklu kullanım parçaları üstüne de eğiliyorum şu sıralar. Aldığı parçayı kolyesine takıp kullansın, sıkıldığında bileğine sarsın, oradan çıkarıp küpe olarak kullansın. Ben alan kişinin de özgür olmasını istiyorum.

Vücut ile mücevherin uygunluğuna dikkat ederim. Geleneksele meydan okurum, hızlı tüketim eğiliminden kaçmak için tüm takılarımı zamansız yaparım.

Dolayısıyla bugün marketing ürünü haline gelen “takı tasarımcısı” insanlara karışmaktan ödüm kopuyor. Zaman zaman Türkiye’de hızlı tüketim ürünlerini pompalamakla görevli; insanları, meslekleri kategorileştiren yazılı yayınlardan uzak durmaya çalışıyorum. Sanatatak’ta yer almak beni çok iyi bir yerde koruyacaktır diye düşünüyorum. Sanat zanaat tasarım arasında gidip geliyorum, güzel bir üçgen yakaladım. Taşlar ve altın ile özgürce hayatımı yaşıyorum.

 

Varsa sıklıkla kullandığın favorim diyebileceğin malzemeler nelerdir?

Altına bayılırım. Okside olarak gümüş kullanırım.

Taşlarda da necef, akuamarin, sitrini çok severek kullanırım. Ortaçağ favorim olduğu için inci ve garnet’a da bayılırım. 

 

Sevmediğiniz ya da “Bununla çalışmak çok zor” dediğiniz bir taş var mı peki?

Öyle düşünmedim hiç. Hepsi doğanın çok güzel parçaları. O kadar enteresan şeyler var ki! Benim için kaldırım taşı da olabilir. O an bana verdiği bir duyguya bağlı.

 

Özel sipariş alıyor musunuz?

Alıyordum ama artık almıyorum. Beni mutsuz eden ve sınırlayan bir şeydi bu. Takı alacak kişinin bana teslim olması gerekiyor.

 

Hangi kişisel özelliğiniz sizi tasarım konusunda olumlu yönde etkiler? Olumsuz yönde de etkilediğini düşündüğünüz bir özelliğiniz var mı?

Çok eskilerden gelen bir birikim var aslında. “Mücevher yapmak için anneannenizin bile mücevher takması lazım” derim ben hep. Hiç farkında olmadan bilinçaltında yer eden belli görüntüler, ışıldayan şeylere koşup gitmeler var. Garip bir göz hafızası ve bilgi bu bendeki. O kadar ilgilenmeseydim üstüne gitmeseydim belki hiç bir şey olmayacaktı. Mesela metal ile çalışmayı seviyorum bunu sadece takı olarak değil de onunla pano yapmak istiyorum paravan yapmak istiyorum.

Aslında çok aceleci biriyimdir. Ama bu işte hızlı olduğunuzda bozmaya başlıyorsunuz. Dolayısıyla bu olumsuz özelliğimi bile iş sayesinde disipline edebildim.

 

Peki bu işte kadın olmak? Kuyum yapan pek az kadın var etrafımızda…

Bu lonca sisteminde, usta çırak ilişkisinde yüzyıllardır kadın yok. Çünkü çıraklar da erkek. Benim için çok zordu tabii o zinciri kırmak. Şimdi biraz daha yolu açıldı kadınların. Ben ilklerdendim. Gemiye kadın almak gibi bir şey.

Onların dikkatini dağıtıcı bir durum. Bu yüzden kendinizi silikleştirmeniz gerekiyor eğitim aşamasında. Rahat ettirmeniz gerekiyor karşınızdakini. Ama ben şanslı olanlardanım. Ustam ile aramızda iyi bir bağ vardı.

Bazen parfüm sıkmadan giderdim. Benim kokumu almasınlar, içeride bir dişi hissetmesinler ki o da rahat rahat işini yapabilsin.

Belki buralara gelmeme sebep olan en büyük şey inattı. Sonunda da özgürlüğe bu inadımla kavuştum diyebilirim.

 

Mücevher alırken bir kadın nelere dikkat etmeli?

Alırken bir kere teslim olduğunuz bir yerler olacak muhakkak. Eğer yatırım amaçlı alıyorsanız teslim olduğunuz firmalara güvenmeniz gerekiyor. Eğer siz onu sadece kendiniz için alıyorsanız ve yatırım umurunuzda bile değilse, bir resim bir heykel almak gibi düşünüyorsanız o zaman duygusal bakmanız gerekiyor.

 

Ürünlerinizi kullanan/takan kitleyi bize anlatabilir misin?

Yatırım amaçlı gelip alan pek yok. Çok geleneksel amaçla da gelip almıyorlar. Sadece sevdikleri için.

Mimar, sanatçı çok müşterim var. Hızlı tüketimden hep kaçmaya çalışıyorum. Bu yıl moda olup seneye hurda kutusuna gidecek bir şey yapmak istemiyorum.

 

Tasarımlarınız daha önce A.B.D.’nin saygın yayınevlerinden Lark Book’s ait 21. yüzyılın en iyi tasarımları arasında gösterildi. Tasarımlarını şuralarda da görsem dediğiniz başka yerler var mı?

Şimdi gözüme kestirdiğim bir şey yok. Böyle durumlarda bir şeyi hedefleyip yapmak çok sıkıcı. Benim sadece üretmeye devam etmem lazım. Bu yolda giderken karşıma zaten bir şeyler çıkacaktır.

 

Ürünlerini kimlerin üstünde görmek isterdin?

Edebiyatçılarımızın, müzisyenlerimizin takmasını isterim. Çalışan elleri sevdiğim için hep ellerinde hayal ederim. Fazıl Say taksa bir yüzüğümü, piyanonun tuşlarında gezerken seyretsem ellerini ya da bir yazarın kalemini ben yapsam mücevherli. Bir ressam, bir tiyatro oyuncusu… İşini severek çok çalışarak yapan herkes taksın bence. Tilda Swinton … O da işini çok iyi yapan bir oyuncu onda da olsun hatta ona özel bir şey yapayım:)

 

Orada ne çıksa müthiş bir tasarımı olur dediğin ya da tasarımlarında ondan etkilenip üretime geçtiğin bir şehir var mı?

Kuyumculuk ve yolumu bulmam İstanbul’un sayesindedir. Bugün bile bu şehirde ufacık bir kalıntı, ses, anı, gölge hissettiriyor yeniden. İstanbul’suz olmaz. Edebiyatçılarıyla, anılarıyla, fotoğrafları, insanıyla ve yaşanmışlığı ile İstanbul tabii ki. Bazen bir romandan bir cümle bazen bir fotoğraf karesindeki detay… Tekrar canlandırıyor bir şeyleri. Çok seyahat ederim ama kürkçü dükkanı burası.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-06 04:23:45