A password will be e-mailed to you.

“Geleceği tahmin etmenin en

iyi yolu geleceği yaratmaktır.”

                     PETER DRUCKER

Dünya prömiyerini 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştiren, yönetmenliğini Serpil Altın’ın, yapımcılığını Korhan Uğur ve Serpil Altın’ın üstlendiği bilimkurgu filmi “Bir Zamanlar Gelecek: 2121”, gelecekte iklim krizinin yol açtığı kıtlık sebebiyle insanlığın kendini içerisinde bulduğu yeni koşullarda hayatını sürdüren bir ailenin hikâyesini konu ediniyor.

Oyuncu kadrosunda Selen Öztürk, Çağdaş Onur Öztürk, Ayşenil Şamlıoğlu, Sukeyna Kılıç’ın yer aldığı, sanat yönetmenliğini Özüdoğru Cici’nin, görüntü yönetmenliğini ise Kaan Çalışkan’ın yaptığı film, Türkiye’nin sürdürülebilir film girişimi olma özelliğine sahip ilk filmi olma özelliğine sahip. “Bir Zamanlar Gelecek:2121” bir nevi ilklerin filmi aslında; yönetmen Serpil Altın, Türkiye’nin distopik bilimkurgu türünde film çeken ilk kadın sinemacısı unvanına da sahip.

Bu tür sinemamızda çok fazla yer almıyor belki ama dünyada – erkek hegemonyasında olsa da – sayısız örneği mevcut. Bu sebeple bir kadın yönetmenin, üstelik bizim ülkemizden çıkan bir kadın yönetmenin bu türe dair bir eser üretmiş olması, insanlığın geleceğine dair endişelerini kaleme almış olması çok kıymetli. Tabii bu emekler gösterildiği festivallerde karşılığını da buluyor. Amerika, İngiltere ve İtalya’daki prestijli bilimkurgu festivallerinden ödüllerle dönen Bir Zamanlar Gelecek: 2121in başarısı ile gurur duymamak imkânsız. Bu gururda en büyük payı olan filmin yönetmeni Serpil Altın ile filme dair önemli detayları konuşmaya gayret ettiğim bir söyleşi gerçekleştirdim. Keyifli okumalar.

Merhaba Serpil Hn. Sohbetimize filminizin İngiltere ve Amerika’dan sonra İtalya’dan da kazandığı ödüller için sizi ve ekibinizi tebrik etmekle başlamak istiyorum. Türkiye’nin ilk bilim-kurgu kadın yönetmeni olarak kariyerinize böyle başlamak nasıl bir duygu, neler hissediyorsunuz? Bu ödülleri bekliyor muydunuz, sürpriz mi oldu?

Güzel cümleleriniz için çok teşekkürler Arzu Hanım. Türkiye’nin ilk bilim-kurgu kadın yönetmeni olduğumu filmimize başlarken bilmiyordum. Bu durumu öğrendiğimde şaşırdım. Kadın yönetmen olarak uzun metraj kariyerime bilim-kurgu türü ile başlamanın riskli olduğunun farkındaydım. Ancak anlatmak istediğim hikâye gelecek ile ilgili olduğu için filmin türü de bu sebeple bilim-kurgu olmalıydı. Filmi ödül alacağımı düşünerek üretmedim. Hikâyemi en doğru şekilde anlatmak için çalıştım. Aslında ödüller bu noktada işimizi doğru yaptığımızı göstermiş oldu.

Senaryoyu, ortak yapımcınız ve ayrıca eşiniz de olan Korhan Uğur’la birlikte kaleme aldınız. Filmin fikri nasıl ortaya çıktı, ikinizin ortak düşüncesi miydi?

Pandemiden önce filmin tüm hikâyesini ben yazdım. Pandemi sürecinde senaryo aşamasına geçtiğimde eş senaristim Korhan Uğur’un çok büyük katkısı oldu. Daha önce de birlikte yazdığımız senaryolarımız var. Bir kadın ve bir erkek olarak farklı bakış açılarımızı olay örgüsünün ve diyalogların üzerinde konuşarak ve irdeleyerek ilerliyoruz. Hayat ve gelecek konusunda da ortak endişelerimiz olduğu için bu hikâyeyi beraber yazmakta hiç zorluk çekmedik. İlk versiyonu bitirdiğimizde senaryo doktorumuz Gülengül Altıntaş ile çalışmaya başladık. Kısa bir çalışma sonrasında da son versiyonu bitirmiş olduk.

“Maddi İmkânsızlıklar Bizi Daha Klostrofobik Bir Anlatıma Yönlendirdi. Böylelikle Krizi Fırsata Çevirdik.”

Filminizi 12. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde (2022) izleme şansı bulmuş ve film sonrasındaki söyleşinize de katılmıştım. Film izleyenlere ve bilenlere Orwell’ın “1984”ünü hatırlatmıştı zaten ama söyleşide “Hayvan Çiftliği” ve “Cesur Yeni Dünya”dan da bahsettiğinizi anımsıyorum. Metnin ortaya çıkışında ve yazım aşamasında bahsettiğiniz bu eserler tam olarak hangi noktalarda ilham oldu size?

“1984” ergenlik yaşlarımda okuduğum ve etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir eserdir. Bahsettiğiniz diğer tüm kitaplar sistem eleştirisi üzerine yazılmış kitaplardır. Bu nedenle biz de filmimizde gelecek ile ilgili bir sistemi kurarken bu eserleri yeniden okuyarak faydalandık. Bu da filmimizi daha güçlü bir zemine oturttu. Elbette filmimizde bu kitaplardan farklı bir felsefe koymamız gerekiyordu. Bunu da nesiller arasındaki çatışmayı ön plana yerleştirerek gerçekleştirdik.

Kısa filmlerinize baktığımızda “Bayram Harçlığı” daha naif ve tekil bir hikâyeyi anlatırken, “Yüzme Öğreniyorum” mülteci sorununu merkeze alan daha global bir meseleyi dert ediniyor. “BZG:2121” ise iklim krizinin yaşandığı, kaynakların kısıtlı olduğu bir gelecekte geçiyor. “Yüzme Öğreniyorum” ve “BZG:2121” için konuşursak her ikisi de insanlığın, dünyanın sorunlarını önemseyen, geleceğine dair kelam eden makro hikâyeleri olabildiğince mikro dilde anlatıyor. “BZG:2121” neredeyse tek mekânda geçiyor, direnişçileri, çatışmayı, laboratuvar ortamını, kaçış koridorlarını, mimari yapıları görmüyor, bunlardan karakterlerin replikleri vesilesiyle haberdar oluyoruz. Bu tür için çok büyük prodüksiyonları sağlayabilen bir sektörümüz olmadığını bilerek soruyorum, anlatıdaki bu tercihte maddi imkânsızlıklar dışında neler etkili oldu?

Maddi imkânsızlıklar en büyük etkendi. Ancak bu imkânsızlıklar da bizi daha klostrofobik bir anlatıma yönlendirdi. Böylelikle krizi fırsata çevirdik. Yurt dışındaki film festivallerindeki eleştirmenlerin yazılarından filmle ilgili en sevdikleri noktanın bu klostrofobik dünya olduğunu öğrendiğimizde doğru bir anlatım dili yakaladığımızı hissettik.

“İnsanların Kurduğu Genç Ya Da Yaşlı Tüm Sistemler Sorunludur, Çünkü İnsan Bencil Bir Varlıktır.”

Film bebek ağlamasıyla başlıyor ve bu “Yeni Hayat”, ancak “Yaşlı Neslin” ölümüyle kendine yer edinebiliyor. Kendi ömrümde şahsen hep şuna şahit oldum; yaşlı birinin ölümünün ardından mutlaka yeni doğan bir bebeğin haberini alırım. Aslında bu dünyanın kendi döngüsü ve bir nevi dengesi ama filmde “Sistem”in koyduğu kurallardan biri. İşe yaramadığı düşünülen yaşlı üyenin feda edilmesi pandemi döneminde yaşlıların yaşadığı ayrımcılığı da hatırlattı. Senaryoyu da pandemi zamanı yazdığınız için bundan etkilenip etkilenmediğinizi merak ediyorum.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi senaryo aşamasındayken pandemi sürecinde olduğumuz için bu tür durumlardan etkilendik. Yaşlı bireylere yönelik yaş ayrımcılığı günümüz modern dünyasının sorunlarından biridir. Geleneksel toplumlarda yaşlı bireyler bilge kişi olarak görülmekte iken, modern toplumlarda ise teknolojinin ve haberleşmenin gelişmesiyle kişisel bilgi ve tecrübelere daha az gereksinim duyuluyor. Bu değerlerden uzaklaşıldığı için yaşlılar toplumun sırtında bir yük olarak görülüyor. Bu düşünceye dikkat çekmek için bu konuyu işlemek istedik.

Şu an yaşadığımız dünyayla filmin distopik dünyasının temelde büyük benzerlikleri var. Gezi, Boğaziçi Üniversitesi eylemleri, kadın hareketleri gibi toplumsal olaylarda direnen ve iktidara meydan okuyan kitle her zaman daha çok gençler olmuştur, filmde “Sistem”i kuran, iktidarda olan, kurallara itaat eden genç nesilken, direnişin başını çekenlerse “çapulcu yaşlı nesil”. Politik okumayı ters yüz eden bu tercihinizi açıklar mısınız? 

Bizim hikâyede asıl anlatmak istediğimiz, “insan olmakla” ilgilidir. İnsanların kurduğu genç ya da yaşlı tüm sistemler sorunludur, çünkü insan bencil bir varlıktır. Filmimizde de bunun altını kalın bir şekilde çizmeye çalıştık. Hatırlayacağınız gibi filmde, baş kaldıran yaşlı nesiller gençlik zamanlarında kendi kurdukları sistemi yıkmaya çalışıyordu.

İnsanlık için böyle bir gelecek mi öngörüyorsunuz?

Kesinlikle öngörüyorum. İnsanoğlu açgözlülüğü yüzünden bu tür bir geleceğe koşar adımlarla ilerliyor.

Sinemamızda distopik türde çekilen filmlerin sayısında son yıllarda bir artış gözlenmekte; “Gölgeler İçinde”, “Bina”, “Kerr”, “Aden”, “Abluka” ilk anda aklıma gelenler. Siz filminizi ve sinemanızı bu örnekler arasında nerede konumlandırıyorsunuz?

Bahsettiğiniz distopik filmlerimizin her biri kendine özel filmlerdir. “Bir Zamanlar Gelecek: 2121” filmi de kendine özel nitelikleri olan bir distopik bilim-kurgu filmidir. Temelini bilimin gelecekteki gerçekliğini aktarmak üzerine kurmuştur.

Filminizi yeniden çekme imkânınız olsa “şu sahneyi değiştirirdim, şunu ekler/çıkartırdım” dediğiniz yerler var mı? (Bunu hep merak ederim)

Bu soruya hayır diyebilecek bir yönetmen olduğunu düşünmüyorum; çünkü filmlerinde yönetmenler aslında hayal ettiklerini tam istedikleri gibi asla çekemiyorlar. Dış etkenler mutlaka o hayalde bir boşluk bırakıyor. Bu film özelinde de bütçe imkânlarımız farklı olsaydı, gençlerin sistem tarafından nasıl eğitildiğini göstermek istediğim sahneler vardı. Ya da yedikleri yiyeceklerin üretildiği laboratuvarlarını göstermek isterdim.

Şahsen ben de görebilmeyi çok isterdim, anlatıma büyük katkısı olurdu…

Korhan Uğur – Arzu Arda Deger – Serpil Altın (İzmir Kısa Film Festivali, Kasım 2022)

Türkiye’nin Sürdürülebilir Film Girişimi Olma Özelliğine De Sahip İlk Filmi

Geçen yıl 23. İzmir Kısa Film Festivali’nde düzenlenen “Sürdürülebilir Film Girişimi / Yeşil Set“ söyleşisi bir set işçisi olarak da epey dikkatimi çekmişti ve sizinle ilk olarak orada tanışmıştık. Hatta bu konu üzerine de bir yazı yazmıştım, Sanatatak okurları için de kısaca değinmek isterim. “Bir Zamanlar Gelecek:2121” aynı zamanda Türkiye’nin sürdürülebilir film girişimi olma özelliğine de sahip ilk filmi. Nedir bu Sürdürülebilir Film Girişimi  ya da Yeşil Set?

Sürdürülebilir film yapımını, “Doğaya zarar vermeden film prodüksiyonunu dizayn edip gerekli önlemleri almak” şeklinde kısaca tanımlayabiliriz. Günümüzde doğaya verdiğimiz zarar nedeniyle gelecekteki yaşam koşullarını filmde aktarmaya çalışırken sıradan bir set kursaydık bu asla dürüst bir hareket olmazdı. Böylece bunu deneyimleyen ilk ekip olarak farkındalık yarattığımızı düşünüyorum. Umuyorum Türkiye’deki tüm setlerimiz en yakın zamanda yeşil setler olarak dönüşür.

Star Wars ve BattleTech kitaplarıyla tanınan Amerikalı bilim kurgu ve fantezi yazarı ve aynı zamanda Uluslararası Horror & Sci-Fi Film Festivali, bilim kurgu program direktörü Michael A. Stackpole “Bir Zamanlar Gelecek:2121” için “Bu harika bir film! Üstelik Türkiye’den geliyor. Muhteşem görselleri ve harika oyuncu performanslarını izlerken gözlerinizi perdeden alamayacaksınız.” demiş. Aldığınız ödülleri zaten biliyoruz. Filminiz yurt dışında böylesi ilgi ve övgüye mahzar olurken kendi ülkenizde filme kayıtsız kalındığını düşünüyor musunuz? Sizce bunun sebebi nedir?

Bu soruya vereceğim bütün cevaplar yanlış anlaşılabilir. O sebeple susma hakkımı kullanıyorum. Sadece şunu söylemek isterim, bazı eleştirmenlerden filmimizle ilgili ülkemizde de çok önemli ve değerli geri dönüşler aldık. Bu görüşler de bizim için yeterli.

Paylaşmak istediğiniz bir set anısı var mı?

Çekimlerimizi platoda gerçekleştirdik ancak hava çok soğuktu. Şiddetli kar yağışı nedeniyle İstanbul’daki köprüler trafiğe kapanmıştı. Çalıştığımız platonun ısınma sistemi olmadığı için ekip olarak çok zorlandık. Oyuncuların konuşurken ağızlarından çıkan buharlar nedeniyle sürekli seti durdurmak zorunda kaldık. Sonunda ekibi ve oyuncuları düşünerek setimizi 3 gün durdurduk. Kendi çabalarımızla sadece dekorumuzu ısıtmak için özel sistem kurduk. Sonrasında sorunsuzca çekimleri tamamladık. Bu vesile ile bütün ekip arkadaşlarıma anlayış ve destekleri için sonsuz teşekkürlerimi iletmek isterim.

Bundan sonrası için netleşen bir projeniz var mı? Bir sonraki filminiz de bilim-kurgu türünde mi olacak? Sinemanızı bu tür özelinde mi kuracaksınız, farklı türleri de deneyecek misiniz?

Bir sonraki projemiz de ülkemiz için cesur sayılabilecek bir bilim-kurgu. Şu anda yazım aşamasındayız. Umarım hayata geçirebiliriz. Bütün filmlerim bilim-kurgu olacak diye bir kısıtlama yapmıyorum kendime ama nedense sezgilerim beni gelecekteki hikâyelere yönlendiriyor.

Filminiz Türkiye’de sadece Adana FF ve Uluslararası Suç ve Ceza FF’de gösterildi. Festival yolculuğuna devam edecek mi? Vizyona sokmayı düşünüyor musunuz ya da bir dijital platformda göstermeyi? Geniş seyirci kitlesiyle ne zaman buluşacak?

Yurtdışındaki ödüller sonrasında Türkiye’den pek çok festival katılmamız için davet gönderiyor. Biz ulusal bir festivale göndermeyi istemiyoruz. Ancak yurtdışı festival yolculuğumuz devam ediyor. Şu an henüz duyuramadığımız yurtdışında 5 ayrı festivalde daha yarışmalı bölümlerde finale kaldık. Filmimizi sinemalar için çekmiş olmamıza rağmen Türkiye’de vizyonun bu yılki koşulları nedeniyle bu isteğimizden de vazgeçtik. Dijital bir platformda yakın zamanda izleyicisi ile buluşturmak için görüşmelerimiz devam ediyor.

Son olarak ve her şeye rağmen “Mutlu hayatlar!” Serpil Hn.

Mutlu hayatlar Arzu Hanım. 🙂

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 18:02:33