A password will be e-mailed to you.

Yönetmenliğini Kaouther Ben Hania‘nın üstlendiği Tunus’un Oscar adayı “Dört Kız Kardeş”, Tunus’ta haberlere de konu olan bir anne ve dört kızının gerçek hikâyesine dayanıyor.

Yönetmen Ben Hania, Olfa Hamrouni’nin kendisinden ve kızlarından bahsettiği radyodaki röportajını dinledikten sonra Olfa’ya ulaşıp bunu filme çekmek istediğini söyler. Olfa da kızlarını bulmak ve sesini duyurmak için bu teklifi kabul eder.

Sinema dilini belgesel ve aynı zamanda sahte belgesel denilebilecek farklı yapıda kuran filmde, Olfa ve iki kızının (Eya ve Tayssir Chikhaoui) kendisi yer alırken, Olfa’yı ayrıca başka bir oyuncu, Hind Sabri canlandırıyor. Hikâyenin ana öznesi zaten belgeselde yer alırken ayrıca onu başka bir oyuncuyla temsil ettiren Kaouther Ben Hania, bir yönetmen gözüyle reel karakterinin anılarını sorgulayabilme yolunu kurgusal karakteri de dahil ederek bulmuş. Olfa ile birebir gerçekleştiremeyeceği mizansenleri sergileme alternatifini yaratmış.

Eya ve Tayssir Chikhaoui

(Eya ve Tayssir Chikhaoui)

Olfa’nın en büyük iki kızı (Rahman ve Ghofrane Chikhaoui) evi terk ettiği için (filmin başlangıcında kayıp olduğu söylenirken, film ilerlediğinde IŞİD’e katıldıklarını öğreniriz) bu iki genç kızı da oyuncular Nour Karoui ve Ichrak Matar canlandırıyor.

“Bu Belgesel Filmi Yapmak, Benim İçin Olfa’nın Kızlarına Gerçekte Ne Olduğunu Anlamamın Bir Yoluydu”

Yönetmen Kaouther Ben Hania “Bu belgeseli yapmak, benim için Olfa’nın kızlarına gerçekte ne olduğunu anlamamın bir yoluydu”[1] diyor ve geriye kalan karakterlerin acılarını anlamaya gayret ediyor. Onun ortaya koyduğu sorulara izleyici de kendi sorgulamasıyla eşlik ediyor ve bu şekilde izleyici gördüğü gerçekliği sürekli sorgulamaya itiliyor.  “Film in film” (film içinde film) tarzını benimseyen yapımda ailenin yaşamını, acı ve kaygılarını bir terapi seansını izler gibi  izliyoruz.

Hind Sabri, Olfa rolüne hazırlanırken Olfa’yı saatlerce gözlemlediğini, nasıl giyindiğini, nasıl konuştuğunu, gözlerini nasıl hareket ettirdiğini izlediğini söylemiş. Bunları belgeseldeki bazı sahnelerde de görebiliyoruz ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim; oyuncu olmayan Olfa’nın bizzat kendisi, oyuncu olan Olfa’dan (Hind Sabri) kat be kat daha iyi bir performans sergiliyor!

Terk Edilmiş Bir Otelde, Tek Mekânda

Basın gösterimine giderken bu denli çarpıcı bir filmle karşı karşıya kalacağımı tahmin etmemiştim, bu yüzden benim için bu yılın sürprizlerinden biri oldu diyebilirim “Dört Kız Kardeş” için; ayrıca duygusal açıdan yoğun ve etkileyici… Bu etkileyiciliğini, şahane sinematografisiyle de taçlandırıp büyütmüş. Kameranın arkasındaki isim Farouk Laâridh. Ben Hania’nın kurduğu görsel dünya çok estetik ve ışığın çok özenli kullanıldığı kadrajlara sahip; vurucu mavi tonları fazlasıyla hakim. Bir önceki kurmacası Derisini Satan Adam”ın kadrajlarını da mekânın verdiği tüm imkânları kullanarak olabildiğince estetik  kurmaya çalışan Ben Hania, sinematografik göze sahip yönetmenlerden biri belli ki.

(Olfa Hamrouni ve Hind Sabri)

Sinemasında gerçeğin kendisinden de mizahtan da ilham alması dengeli ve daha tarafsız bir bakış açısı kurmasına yardımcı oluyor.

Belgesel ve aynı zamanda sahte belgesel diye niteleyebileceğimiz bu yapıma dökü-drama demek de mümkün elbette. Her iki tanımlama da uygun, gerçeğin belgeseli diye izlediğimiz kısımların kurmaca olduğunu gördüğümüz için, bu bölümlere sahte belgesel tanımı yapılabilir.

Terk edilmiş bir oteli set olarak kullandıkları için hem prodüksiyona hem belgesel dilini betimleyen atmosfere hizmet eden pek çok alanı yaratabilmişler. Mesela Olfa’nın evlendiği gece kocasıyla yaşadığı fiziksel şiddeti bir otel odasında çekmişler, burasının bir evin gerçek yatak odası olmadığını izlerken de anlayabiliyoruz ama ‘canlandırma’ mevhumuna paralel gittiği için sorun yaratmıyor.

Sesini Duyurmak İsteyen Bir Anne

Yukarıda bahsettiğim sahneden devam edecek olursam Olfa’nın mahremine de giriyor belgesel ve hem kendisi hem de Olfa için hassas olan sahneler izliyoruz. Ancak buradaki şiddet tek taraflı değil, kocasının kendisiyle zorla birlikte olmasına direnen Olfa da kocasını bir köşede sıkıştırıp ona şiddet uyguluyor. Aslında Olfa’nın hayatında şiddet hep var, annesiz ve babasız büyüdüğü için kendisini savunmayı bu şekilde öğrenmiş. Maalesef bu şiddeti kızlarına da gösteriyor, onun için bir kız çocuğunun yapmaması gereken yasaklar ve günahlar listesi var. Kızlarını çok sevse de uyguladığı şiddeti onları korumak adına yaptığını söylüyor.

(Hind Sabri)

Olfa için bu belgesel, IŞİD örgütüne katılmak için Libya’ya kaçan ve henüz reşit olmayan iki kızını kurtarmak adına kendi sesini duyurabilmesini sağlıyor.

Yönetmen, “Derisini Satan Adam” filminde de gerçek bir olaydan ilham almış, filmin temasını politik bir bağlam zeminine oturtarak eleştiri oklarını sanat camiasına ve Batı dünyasının ikiyüzlü bakışına yöneltmişti.

“Dört Kız Kardeş”te de benzer yaklaşımı görüyoruz ama bu kez daha fazla soru sormaya meyilli ve karakterlerini hem kendileriyle hem birbirleriyle yüzleştiren bir yapıda sunuyor; toplumsal eleştiriyi kadına bakış, kadının toplumdaki yeri, ebeveyn olarak bir kadının kendi kız çocukları üzerindeki tahakkümü, cinsiyet rollerinin dağılımı ve ahlak perspektifinde kuruyor.

Kaouther Ben Hania, Olfa’nın ve kızlarının yaşamını acı, travma, aile, kardeşlik, hafıza, şiddet, isyan, kadınlık halleri, toplumsal yapıya getirdiği eleştirel bakış, kadın dayanışması ve -finali itibarıyla biraz da olsa- umut kavramları etrafında irdelerken bir sinemacı olarak gerçek yaşam hikâyelerini çekmenin getirdiği sorumlulukları da unutmuyor. Durduğu nokta çok isabetli, ajitasyona meyilli bir hikâyenin o yöne savrulmasına müsaade etmiyor. Hayatlar ve insanlar, bilhassa travmatik olaylar filme alınırken ‘etik’ kavramı devreye girer; bu sebeple yönetmen sınavı başarıyla geçmiş diyebiliriz.

Filmin eksi hanesine ise süresini yazabiliriz, bazı kısımlar tekrara düşmüş ya da uzun anlatılmış; daha kısa olabilirdi.

“Dört Kız Kardeş” Cannes Film Festivali’nde Altın Göz En İyi Belgesel, Vatandaşlık Ödülü, François Chalais Ödülü, Pozitif Sinema Ödülü (2023); Münih Film Festivali’nde En İyi Uluslararası ARRI/OSRAM Film Ödülü (2023) ve Brüksel Uluslararası Film Festivali’nde Uluslararası Yarışma Jüri Ödülünü (2023) aldıktan sonra Oscar yarışında boy gösterecek. Mart ayında yapılacak olan 96. Akademi Ödül Töreninde Tunus adına yarışacak.

Oscar öncesinde sinemalarımızda vizyona giren bu filmi es geçmeyin derim.

[1] Barbaros Tapan’ın Kaouther Ben Hania, Nadim Cheikhrouha, Hind Sabri ve Olfa Hamrouni ile yaptığı röportajdan: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/barbaros-tapan/gercek-bir-kayip-hikayesi-42306543

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 06:53:45