A password will be e-mailed to you.

"Filmleriyle bir zamanlar, kolayı Türklerin bulup bulmadığına kafa yoran, uzayda hangi telefon hattı çekiyormuş bizzat yerinde gidip test eden adam, bu kez bize doğrudan Pepsi satmaya çalışıyor. Sonra da dönüp “içer misin?” diye soruyor. Hakikaten yahu, içer miyiz?"

Cem Yılmaz filmlerinin en komik anlarının o filmlerde yer alan “ürün yerleştirme” sahnelerinden ortaya çıkmış olması tuhaftır. Hikayelerin üstüne titizlikle dikilmiş bu sahneler, bir Cem Yılmaz filmi izleyip sinema salonundan çıktıktan sonra en çok hatırladığımız sahnelerdir aynı zamanda. Örneğin Yahşi Batı’nın tavukçuluk ve meşrubat komedileri üzerinden kurulan Kentucky Fried Chicken ve Cola Turka ürün yerleştirmeleri hem hikayenin akışını bozmazlar hem de filmin bütününden bağımsız olarak kendi başlarına seyirciyi son derece eğlendirirler. Yılmaz’ın ürün yerleştirme sahnelerini filmlerinde bu denli başarıyla kullanması ve açıkça seyirciye bir şeyler “satmaya” çalıştığı halde bunu izleyene hiç rahatsızlık vermeden yapıyor olması; elbette sadece komedyenin başarılı senaristliğiyle ilgili değil. Bu durumun komedyenin filmlerini ürettiği “tür”le kurduğu doğrudan bir ilişki var.

Yılmaz’ın Herşey Çok Güzel Olacak ve Hokkabaz filmlerini ayrı bir yerde tutarsak komedyenin gerek yazdığı gerekse hem yazıp hem yönettiği filmlerin hepsi parodi türünde üretilmiş filmlerdir. Parodinin hikaye çatısını daha önceden üretilmiş işler üzerinden inşa ettiğini ve bunu “o işleri” kendi anlatısı içine “yerleştirerek” yaptığını düşündüğümüzde, bu türde üretilen filmlerin zaten bir yerleştirmeler bütününden ibaret olduğunu söylebiliriz. Durum böyle olunca da Cem Yılmaz filmlerindeki ürün yerleştirmelerin anlatının içinde bir fazlalığa dönüşmüyor olması oldukça doğal. Zaten ortada çeşitli yerleştirmeler üzerine kurulu olan bir film türü var ve bu film türü içerisine popüler Hollywood filmlerini, video oyunlarını, tüketilebilir ürünleri enjekte etmek, türün doğal bir ihtiyacını karşılıyor. Fakat bu yerleştirmelerin filmlerde anlatılan hikayenin “sağlığı” adına belli bir dozajda zerk edilmesi gerekiyor. Cem Yılmaz’ın çektiği parodi filmlerinde bugüne dek ustalıkla tutturduğu bu dengenin, Ali Baba ve 7 Cüceler’de ayarlanamamış olması da filmi “hasta” eden ve bir “aşırı doz” vakası ortaya çıkaran yegane sebep zaten!

Ali Baba ve 7 Cüceler’in hikayesinin içine yerleştirilmiş göndermelerin çeşitliliği Cem Yılmaz’ın geçmiş işlerine oranla oldukça fazla. Popüler film göndermelerinin parodi türünü “parodi” yapan başlıca etken olduğunu ve bu türdeki filmlerin anlatılarının bel kemiğini oluşturduğunu göz önünde bulundurduğumuzda Ali Baba ve 7 Cüceler’in başta The Hunger Games olmak üzere Predator ve hatta Wes Anderson’un The Grand Budapest Hotel’inden istifade ediyor olması anlaşılabilir. Zira Yılmaz, ilk filmi G.O.R.A’da da The Fifth Element ve Matrix gibi bilim kurgu türünün popüler filmlerini kullanarak son derece komik anlar yaratmayı başarmıştı. Yönetmenin son filmindeki sorun seyircinin aşina olduğu filmleri bir parodi malzemesi olarak kullanması değil zaten. Buradaki sorun; hikayenin göz ardı edilerek anlatının sadece yüklü miktarda parodi malzemesine göre şekillendirilmiş olması.

Cem Yılmaz’ın geçen sene vizyona giren filmi Pek Yakında’nın açılış sekansında yer alan Eşkıya göndermesi, o filmin kahramanının hikayedeki tüm motivasyonunu belirleyen ve anlatının akışını biçimlendiren bir işlevselliğe sahipti. Bu yüzden de sadece komik bir sekans olmakla kalmayıp aynı zamanda hikayenin içinde büyük önem teşkil eden bir yere sahipti. Özellikle bu sekansı anımsadığımızda, Yılmaz’ın gerektiğinde göndermelerini filmlerine nasılda ince bir işçilikle yerleştirdiğini görebiliyoruz. Oysa Ali Baba ve 7 Cüceler’de karşımıza çıkan göndermelerin Pek Yakında’daki kullanımın aksine; filmin hikayesi için önem arz etmeyen ve sadece yaratacakları komik durumlar düşünülerek anlatıya eklemlenmiş örnekler olduğunu söylemek mümkün. The Grand Budapest Hotel’in lobi görevlisi çocuğunun Ali Baba ve 7 Cüceler’in ortasında bir görünüp kaybolması ya da Predator filminin yüzünü çamura bulayan komandosunun filmin ana karakteri tarafından olmadık yerde izleyiciye hatırlatılması bu filmdeki göndermelerin ne denli boşlukta durduklarının en açık örnekleri.

Ali Baba ve 7 Cüceler’in derli toplu bir anlatı kurmayı ve parodi malzemelerini o anlatının etrafına yerleştirmeyi tercih etmemesi, filmin ister istemez bir skeçler toplamı haline bürünmesinin başlıca sebebi olarak görülebilir. Elde takip edilecek ve üzerine dramatik yapı inşa edilebilecek herhangi bir izlek olmaması, sürekli olarak bir parodi malzemesine ihtiyaç duyması durumunu da beraberinde getiriyor. Çünkü filmin hikayesi (süresi de diyebiliriz) parodisi yapılacak bir malzeme olmadıkça akmıyor. Son kısımlarda yer alan İzzet Altınmeşe göndermesi, bu vaziyetin en güçlü göstergesi. İzzet Altınmeşe üzerine yazılan bu yan hikaye, belki de tek başına ayrı bir film olabilecek kuvvetli bir mizah potansiyeline sahipken Ali Baba ve 7 Cüceler’in içinde kilit bir rol teşkil etmeyen herhangi bir flashback sekansı olarak kullanılıyor. Bu da Cem Yılmaz’ın Ali Baba ve 7 Cüceler’in kağıt üzerindeki sorununu en başta yapması gerektiği üzere; kendi başına akabilen bir hikaye kurarak çözmek yerine, espri yapabileceği parodi malzemelerini ardı ardına filmine enjekte ederek çözmeye giriştiğini kanıtlıyor bizlere. Hatta aynı formülü filminin ismine bile uyguluyor Yılmaz. Batılı ve doğulu masalların isimlerini alıyor ve çarpıştırıyor. Yıllardır ilk defa bu kez ne anlattığından çok da emin olamadığı için filminin ismini koyarken bile görende hemen çağrışım yapacak bir parodi malzemesine ihtiyaç duyuyor.

Yahşi Batı örneğinde dikiş izleri görünmeyecek biçimde hikayenin içine dikilen ürün yerleştirmelerin burada görünüyor olmasının sebebi de Yılmaz’ın bu kez ayarını yapmayı es geçtiği parodi anlayışından başka bir şey değil. Seyirciye rahatsızlık verebilecek ve perdede izlediği işin kötü niyetli olduğunu hissettirecek bir uygulamayı bile ustaca bir hikaye anlatıcılığıyla bir parodi enstrümanına çeviren yönetmenin çok uzağında bir iş Ali Baba ve 7 Cüceler. Filmleriyle bir zamanlar, kolayı Türklerin bulup bulmadığına kafa yoran, Amerikan tavuk piyasasının ardındaki gerçeği hiç korkmadan kurcalayan, uzayda hangi telefon hattı çekiyormuş bizzat yerinde gidip test eden adam, bu kez bize doğrudan Pepsi satmaya çalışıyor. Sonra da dönüp “içer misin?” diye soruyor Kenan Memedov’a! Hakikaten yahu, içer miyiz?

Daha fazla yazı yok
2024-05-05 19:43:17