A password will be e-mailed to you.

Yüzyılların Yüzyılı sergisinde Chto Delat’nın video yerleştirmesinin Brechtyen bir üsluba sahip olduğu söylenebilir.

“Chto Delat?”[1] sanatçı kolektifinin 12 bölümden oluşan bu dört ekranlı video/enstalasyonunda, Rusya’daki baskıcı rejim ve ona direnme olanakları epik bir sahneleme tekniği ve güçlü metinler eşliğinde ele alınıyor.

Öncelikle üslup açısından Brecht tiyatrosunun tüm olanaklarının kullanıldığını söylemek mümkün. İki uyumsuz durumu karşı karşıya getirip, çelişkiyi daha da vurgulamak şeklinde ilerleyen Brechtyen sahne diyalektiği film boyunca kendini gösteriyor. Söz konusu çelişki, kuşkusuz devlet terörü ile dışlanmışlar arasındaki gerilim ve asimetrik güç ilişkisinden kaynaklanıyor. Anlatım ve dekorda da epik tiyatronun “yabancılaştırma efekti” ile uyum içinde bir üslup karşımıza çıkıyor. 

Olaylar; dramatik ve doğal bir biçimde canlandırılmak yerine, ağırlıklı olarak “anlatılarak” sunuluyor. Dekorun da bir gerçeklik illüzyonu yaratmak için değil, aksine, seyircide oluşması istenen yabancılaştırma etkisini daha da güçlendirmek için minimal düzeyde kullanıldığını görüyoruz. Bu sayede seyirci, sahneyle arasına mesafe koyarak, onunla duygusal bağ kurmanın pasif ve konforlu alanından çıkarılıp, yadırgamanın değişim talep eden duruşuna çekiliyor.

Film, katılımcıların sosyal ağlarda oturum açmasıyla başlıyor. Bu esnada yandaki iki ekranda, Rus polisinin göstericilere uyguladığı vahşet imgelerine ve “Rusya öldürür” ibaresine tanık oluyoruz. Bu durum 12 bölüm boyunca devam ediyor.

İlerleyen bölümlerde “toplumun kulağı” sahneye giriyor. Toplum, devasa bir kulak heykeliyle plastikleşmiş, biçime kavuşmuş olarak karşımıza çıkıyor. Katılımcılar, seslerini bu kulağa duyurmak için bağırmaya başlasalar da, duyulmak için seslerini akort etmeleri gerektiğini fark ediyorlar. İşte bu fark ediş, aralarında sessel bir uyum ve eşzamanlılık yaratıyor. Her bir bedenin kriz anında deforme olarak verdiği irrasyonel tepkilerin, akorttan sonra bir uyuma ve koroya dönüştüğüne tanık oluyoruz. Bu noktada, Yunan tragedyalarında, koronun kamu vicdanını temsil ettiğini de hatırlamak gerek. Ancak buradaki koro, kamunun değil dışlanmışların korosu. Adeta Putin despotizmini destekleyen toplum içinde gedik açan bir karşı-koro. Yine de toplumun kulağına yaşamsallık kazandırmayı başarıyor ve dev kulağın tıpkı kalp gibi ritmik bir şekilde attığını görüyoruz. Tüm bu süreç boyunca kolektivitenin hayatta kalmak için zorunlu bir çıkış olduğu ortaya konuyor. Çünkü kriz içindeki beden, ancak koroya dönüşünce uyuma ve sağlığa kavuşuyor.

Sonrasında, “talihsiz kahraman”lardan İppolit Mışkin, Guy fowkes, Ulrike Meinhof ve Aaron Swartz gibi isimler için anıt dikiliyor. Anıt dikme, her bir katılımcının sahnede duran kaidelerin üstüne yığılmasından ibaret. Tam da bu noktada, kahramanlara neden ihtiyaç duyduğumuzu sorgulatacak kısa bir konuşma yapılıyor. Pek çok toplumsal gösteride ölen sayısız sıradan insan olduğu ve asıl kahramanların belki de anıtları dikilmeyen o sıradan adamlar ve kadınlar olduğu belirtiliyor.

Bir sonraki bölümde dev kulağın kıvrımları arasına yığılmış yatan, protesto eyleminden dönmüş Anya’yı görüyoruz. Katılımcılar, Anya’yı kimin dövdüğüne dair tahmin yürütmeye başlıyor. Kimi ırkçı manifestolar yazan bir sanatçıyı, kimi bir temizlik işçisini, kimi bir profesörü, kimi kendi babaannesini, kimi de facebooktaki arkadaşlarını suçluyor. Tüm bunlar olurken, diğer ekranlarda yolda yürüyen sıradan kalabalığı izliyoruz. Aslında, film boyunca gördüğümüz “göstericiyi döven polis” imgesi bir şeyi gösterirken, başka bir şeyi gizliyor ya da eksik bırakıyor. Bu da sıradan insanların örgütlenmiş nefretinin, polis üniformasında gizlendiği gerçeği. Kadraja girmeyen bu suç ortağı kalabalık ifşa ediliyor. Dolayısıyla “görme”nin,  salt retinal bir süreç olmadığını, çerçeveye giren kadar, dışında bırakılmış olanın da hakikatin bir parçası olduğunu tekrar hatırlıyoruz. Birbirine bakan ekranlar sayesinde, bir yanda polisi, diğer yanda sokakta yürüyenleri gördüğümüzde, üst üste binen ve katmanlaşan anlam örgüsü açılıyor ve hakikat yassılaşıyor.

Yerdeki küçük televizyon ekranı dışında üç duvara yayılan devasa görüntülerin, Ortaçağ’daki kutsal triptikleri hatırlattığını da söylemek gerek. Bu üçlü panolar, Hristiyan ikonografyasına dair imgeler barındırır ve bir ana resim ile iki kanattan oluşurdu. Bu video/enstalasyonda ise; üç büyük ekran, Ortaçağ panolarındaki gibi yan yana değil, birbirini görecek şekilde yerleştirilmiş durumda. Bu vahşet görüntülerini de hegemonyanın güncel ikonografyası olarak okumak mümkün. Birinin gizlediğini diğerinin göstermesi sayesinde yarattıkları saydamlık ve birbirleriyle konuşur gibi yerleştirilmeleri bakımından bunlara “demokratik triptik“ de denebilir.

Bir saat süren film, Putin despotizmi altındaki Rusya toplumunun açıkça muhafazakar bir sapma içine girdiğini ve nefretin sıradan insanlardan devlet erkinin en yukarısına kadar örgütlenmiş olduğunu açıkça saptarken, diğer yandan toplumsal gösterilerde sosyal ağların rolü ve kolektivitenin kaçınılmazlığı üzerinde duruyor. Tüm bunları Brechtyen bir estetik, yoğun tarihsel referanslar ve güçlü metinler eşliğinde ele alan “Dışlanmış. Bir Tehlike Anında”, Salt Beyoğlu’ndaki “Yüzyılların Yüzyılı” sergisi kapsamında 24 Mayıs’a kadar görülebilir.

Yüzyılların Yüzyılı

10 Mart/ 24 Mayıs

Salt Beyoğlu 

www.saltonline.org




 

[1] Chto Delat?/Ne yapmalı? : Chto Delat?, sanatçı, felsefeci, şair, eleştirmen ve tiyatroculardan oluşan bir sanat kolektifidir. Bu isimle, Çernişevski’nin aynı adlı romanı ve Lenin’in aynı adlı siyasal metnine gönderme yapılmaktadır.

Daha fazla yazı yok
2024-05-06 05:08:29