A password will be e-mailed to you.

Brady Corbet’in imzasını taşıyan “Bir Liderin Çocukluğu” hazmı zor ama etkisi uzun vadede sağaltıcı, minör bir başyapıt.

 

35. İstanbul Film Festivali’nin ilk sürprizi, henüz 30’una bile basmamış genç bir yönetmenden, Venedik Film Festivali’nde En İyi İlk Film ve En İyi Yönetmen (Orrizonti) ödüllerini almış Brady Corbet’ten geldi: Bir Liderin Çocukluğu. İzleyende balyoz yemiş etkisi bu güçlü drama 1. Dünya Savaşı sonrası Paris’te yürütülen barış müzakereleri sırasında büyüme sancılarıyla boğuşan ve sert kuralların hüküm sürdüğü bir evde yetişen küçük bir çocuğun yaşadıklarına tanıklık ediyor.

Babası Amerikan hükümeti adına çalışan ve Versaille’daki barış görüşmelerinde kilit bir rol üstlenen küçük Prescott asi huylu, inatçı ve yeri geldiğinde yaşından umulmayacak denli dirayetli bir çocuktur. Henüz filmin başında kiliseden çıkanlara taş atarken görürüz onu. Akabinde aynı kilisenin başrahibinden özür dilemeyi reddedecek; evde annesine karşı gelerek yemeğe ağzını bile sürmeyecektir. Ceza üstüne ceza alsa da kendi bildiğinden şaşmayan ve otoriter babasına karşı gelecek denli cüretkarlaşan Prescott eni konu şiddet gördüğü bu evde boyun eğmemeyi başaracak ama tüm bunlar onu çok da uzak olmayan bir gelecekte belki de milyonları ölüme sürükleyecek bir rejimin lideri haline dönüştürecektir.

Jean Paul Sartre’ın aynı adlı öyküsünden yola çıkan ve öyküyü bir senfoni misali bölümlendiren Corbet filmin ilk karelerinden itibaren farklı bir işe soyunduğunu göstermekten imtina etmiyor. Uvertür bölümünden itibaren filmin tonunu belirleyen yönetmen hem Scott Walker’ın film boyunca bizi yalnız bırakmayacak ve yer yer yönetmenin tavizsiz anlatımıyla elele vererek resmen izleyiciyi ezecek devasa müziğiyle, hem de giriş jeneriğindeki handiyse devrimci (ki aynı tutum filmin son jeneriğinde daha da net ortaya çıkıyor) tavrıyla (Haneke’nin Cache’sinden beri böyle farklı bir jenerik görmüş müydük diye soruyor insan) her türlü övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Tam bu noktada aslında Brady Corbet’in oyunculuk kariyerini ve bu kariyer boyunca Michael Haneke, Lars von Trier, Olivier Assayas gibi sağlam sinemacılarla çalıştığını ve başrolünü üstlendiği Simon Killer’ın senaryosunu da kaleme aldığını hatırlamakta fayda var. Böylece Corbet’in bu denli genç yaşta sağlamlaştırdığı sinema duygusunun temellerini daha açık görebiliriz herhalde.

 Altın Lale yarışmasının iddialı yapımlarından biri olduğuna şüphe duymadığımız Bir Liderin Çocukluğu kurgusu (hem senaryo hem görsel kurgu manasında söylüyorum), anlatımı ve oyuncu yönetimiyle festivalin şimdiden unutulmaz filmleri arasına girdi. Umarız bu güzel başlangıç önümüzdeki günlerin de habercisidir.

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-08 21:48:43