A password will be e-mailed to you.

Mardin Bienali üzerine pek çok yazı yazıldı fakat bienal paralelinde açılan sergilere pek değinilmedi. Mardin Bienali’ne paralel olarak açılan sergilerden; Karma 602 ŞEBEKE, Counter Bienal ve Hicret Ayaz İpek “kişisel sergi” sergilerine değinmek istiyorum.

Karma 602 ŞEBEKE sergisi, Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesinde okuyan on sekiz sanatçının bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış. Küçük bir bahçeden içine girilen sergi, yaşam ve ölüm temaları arasında sıkışmış adeta. Mardin’de günlük yaşam içine sızan şiddet (politik şiddet dili) sanat içinde de yer edinmiş. Yıkılmaya yüz tutmuş iki katlı bir evde açılan sergi güncel sanat pratikleri adına oldukça çarpıcı örnekler içeriyor.

Ahmet Demirer’in “DOKUNAMAMAK” isimli işi, ölen bir kuşu, dışarının solgun ışığını içeri taşıyan kırık bir pencere önünde sergilenmiş. Pencerenin içinde streç film ile sarılan kuş ve hayvan kemikleri akla hemen Damien Hirst, işlerini getirse de işinin başında bekleyen sanatçı işi hakkında kısa bir bilgi veriyor.
Demirer, cama çarpıp boynu kırıp ölen bir kuşun hikayesinin peşine düşüyor. Kuşlar üzerine yaptığı bir araştırmada, soğukta aç kalan kuşların yaşamak için sığınmaya çalıştığı binalara girerken öldüğünü öğreniyor. Bu bilgi üzerine Demirer, kuş ölüsünü şeffaf bir naylona sararak sergi mekanına, çamdan içeri alıyor. Pencerenin önünde, evin içinde ancak ölü olarak yer bulan kuş, Mardin üzerine anlatılan şehir efsanelerinden birini hatırlatıyor. Mardin’de kırlangıç yaşamaz efsanesi, Kerbela’da Hz. Hüseyin’i öldüren katillerin Mardin’e sığınması ve orada yaşaması sebep olarak gösteriliyor.

Sığınma ve sığınmacı konusu Suriye’de ve Irak’ta yaşanan savaşlardan sonra en çok konuşulan konulardan bir tanesi. Sümeyye Yazgı‘nın “Ardakalanlar” isimli enstalasyonu bu konu hakkında daha fazla bilgi içeriyor. Yazgı, sergi mekanı olarak kullanılan evin, önceden ev sahibi tarafından, sığınmacılara ücretsiz olarak tesis edildiğini ve sığınmacıların bir süre bu evde ikamet ettikten sonra taşındıklarını söylüyor. Sığınmacıların arda bıraktıklarını fotoğraflayan Yazgı, atıl durumunda olan eşyaları; bir çift mavi terlik, bir çift ayakkabı, iki solmuş tişört, iki pantolon ve boş farklı dört parfüm şişesini evin duvarı içine monte edilen bir dolabın içine özenle yerleştirerek sergiliyor ve adeta hâlâ sığınmacıların orada yaşadıkları izlenimini veriyor.

Sergi atmosferini oluşturan “sığınmacılık” duygusu Baver Doğanay’ın “Mavi Piksel” videosu ile bir yerde tüm şehre yayılıyor. Doğanay, videoda elinde mavi bir tabela ile Mardin sokaklarında yürüyor ve bir yerde hem kendisi ve hem de sığınmacılarla örtüşen “mavi tabela” için yer arıyor. Bu yolculuk şehrin dışına kadar devam ediyor. Şehrin merkezine taşın renginin hakim olması, maviyi barındıran bir objeyi neredeyse hastalıklı bir kitle gibi gösteriyor. Mavi tabelanın, merkezden uzaklaşması, ara sokaklara karışması ve benzeri renklerle karşılaşması aynı yaşam koşullarını yaşayan insanların birbirine karşı duyduğu rahatlığı hissettiriyor.

Baver Doğanay, “Mavi Piksel”, Karma 602 ŞEBEKE

Homojenleşen şehir merkezleri ve içinde ulaşılan konformist yaşam, Bienal gibi bir yerde sadece şehri turistik bir festivale dönüştüren oluşumlar, insanlar arasındaki uçurumu derinleştirmektedir. Mardin Bienali’nin şehrin merkezi ile sınırlı tutulması ve adeta taşla etrafını örmesi ki bienale katılan on altı sanatçı Mardin üzerine iş üretmiş ve bunların neredeyse tamamı eski Mardin’de taş ve taş sokakların yansımalarını konu ediniyor.

Mardin Bienali’ne bu sefer karşı olarak açılan bir Counter Bienal var. On dört genç sanatçıyı bir araya getiren karşı bienal pek çok mekana yayılarak, Mardin Bienali’ne alternatif olmaya çalışıyor. Bienallerden rahatsızlıklarını dile getiren genç sanatçılar, özellikle bienallerin popüler olarak tanınan sanatçıların peşine düştüğü ve tanıtımlarını yaptığından şikayetçi.

Sanatın ve sanatçının bir tür pazarlama nesnesine dönüştüğü tutumunu eleştiren Rıdvan Aşar, Counter Bienale “Terazi” işi ile katılıyor. Aşar, pazar kasalarını birbiri üzerine istifleyerek, üzerine boş bir terazi yerleştiriyor ve sanat alanına nasıl müdahil olacağının kodlarını çözmeye çalışıyor. Boş terazinin olası bütün koşullardan etkilenmesi, dengesinin bozulması ve ancak bir yalıtımla eski dengesine kavuşması, sanatın olası bütün koşullardan etkileneceğini vurguluyor.

Rıdvan Aşar, “Terazi”, Counter Bienal

Counter Bienal, kurulumunda ve tanıtımında öncülük eden Numan Erdinç, “Mühür” yerleştirmesi ile yer alıyor. Yerleştirme Mardin’in genellikle kubbeli olan mekanlarına tezatlık oluşturacak şekilde tavandan yere iki ip (iplerden biri kalın bir halatken diğeri bir insanın kolayca koparacağı kadar ince bir ip) sarkıtılarak odanın ortasında bir araya getiriliyor. Kubbe ile eliptik bir şekil ortaya çıkaran ipler, odanın ortasında yanan bir mumdan çıkan eriyikle bir arada tutunuyor. Mumun birleştirici gücü “mühür” yanan mum ile artığı düşünülürken, iplerden ince olanın, mekanın sadece mum ile aydınlatılması nedeniyle neredeyse görünmez kılındığı ve kalın halatın yansıyan ışıkla adeta aydınlandığı fark ediliyor. Mum ışığının kalın olan ipi aydınlatması ve ince olanı görünmez kılması, Mardin Bienali vb. gibi oluşumlar içinde temsile dayalı sanatçıların görünürlüklerine eleştirel bir yaklaşım sunuyor.

Numan Erdinç, “Mühür”, Counter Bienal

Güncel sanatın, eleştiriyi kendi içinde barındırdığını anlatan işlerden biri Özge Yağcı’nın “kötü sanatçı yoktur, yalnızca az küratöryel destek vardır” işi. Yağcı, güzel sanatlar mezunu arkadaşlarından hediye aldığı beş manzara resmine stencil bir müdahale ile “There is no bad artist but less curatorial support” cümlesini yazıyor. Güzel sanatlarda üretilen resimlerin zaten sanat ortamında yer edinmediği gerçekliğini sorgulatıyor.

Zekiye Tulga, “Annemin Gelin Sandığı” işi otuz at portresi ile çevrelenmiş bir çeyiz sandığını konu ediniyor. Otuz sayısı ile atların ortalama yaşam ömürlerine gönderme yapılırken, aslında son otuz yılda yaşanan acıların kaydı bu sefer at portreler üzerinden anlatılıyor. Nietzsche’nin, sahibi tarafından dövülen ata sarılması ve ardından aklını yitirmesi, günlük yaşamın korkunçluğunun resmini de ortaya çıkarıyor. Bela Tarr’ın, “Torino Atı” sahnelerini hatırlatan at portreleri, her biri onun sahibi olduğunu hatırlatan görünmez bir el tarafından koşumlarından çekiştiriliyor. Bir ömür bir insan eli ile ki bu el genellikle bir erkek eli oluyor, hareket eden at üzerinden ataerkini anlatmaya çalışan Tulga, çizdiği en büyük at portresi üzerine yaşanan gerçek bir hikayenin kaydını tutuyor.

Zekiye Tulga, “Annemin Gelin Sandığı”, Counter Bienal

Mardin Bienali’ne paralel olarak açılan diğer bir sergi, Hicret Ayaz İpek’in açtığı ilk “kişisel sergi”. Sergi mekanı olarak eski bir marangoz dükkanı seçen sanatçı, bazı işlerini sergi mekanında yer alan eski tahta kapılar üzerinde sergileniyor. Farklı disiplinlerden video, yerleştirme, performans kayıtları, heykel ve yağlı boya tabloları üreten sanatçı kendi imkanları dahilinde ilk sergisini açıyor.

Pek çok sorunsala vurgu yapan sanatçı özellikle zihinsel engellilerin günlük hayatlarına dikkat çekmeye çalışıyor. İpek, “Zaman ve Unutmak” isimli çalışmada, bir yanda örülen ve diğer yandan sökülen bir halıdan yola çıkıyor. Videoda bir çift el halıyı örerken diğer bir çift el de halıyı söküp tekrar bir yumağa dönüştürüyor. Emeğin çatışma yaratmadığı videoda, üretim kadar üretilen metanın yıkımının da artık hayatın bir parçası. Emeğin, zaman için ölçüt alınması ve bir meta olarak kutsanmasına eleştirel bir yerden bakan sanatçı, üretilen ve artık, artık değere dönüşen emeğin, bu sefer yapı söküme uğratarak kazanç getiren bir edim olmaktan çıkarılmasına gönderme yapıyor.

 

İLGİLİ HABERLER

Mardin’de “Sözden Öte” bir bienal

Mardin Bienali’nden Sesli Bir İş

Daha fazla yazı yok
2024-05-17 04:49:57